Cuma, Nisan 19, 2024

Çin, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali hakkında ne düşünüyor?

Dünyada ABD’nin karşısındaki tek süper güç Rusya değil. Çin’in de Rusya’nın Ukrayna işgali konusundaki tutumu merak ediliyor. Çin’in stratejik tutumunun ne olduğunu, Çin üzerine çalışmaları bulunan Dr. Emre Demir kaleme aldı.

Dünya, bir ayı aşkın bir süredir Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile yatıp kalkıyor. Kimilerine göre, Rusya, NATO ve ABD tarafından kışkırtıldı ve NATO yayılmacılığı karşısında kendi güvenliğini sağlamak için Ukrayna’ya bir askeri operasyon başlattı. Diğer bazılarına göre ise, bu savaş, “Putin’in savaşı”; dolayısıyla da Putin’in kişisel özellikleri ve hırsları ile açıklanabilir.

ÇİNLİ YÖNETİCİLERİN SAVAŞ KARŞISINDAKİ TUTUMU

Savaş ile ilgili öne çıkan bir diğer mesele Çin’in tutumu. Çin’in krize yaklaşımı, özellikle ABD ve Batılı medya tarafından kimi zaman doğruluğu şüpheli haberler ile sürekli gündemde tutuluyor. Peki, Çin’in savaş karşısındaki tutumu nedir?

Pekin yönetimi, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini kınamamakla birlikte iki ülke arasında yaşananları savaş olarak tanımlıyor ve nispeten tarafsız bir tutum almaya çalışıyor. Batı medyasında Çin’in, işgalin Pekin 2022 Kış Olimpiyatları sonrasına ertelemesini talep ettiğine yönelik haberler yapılmış olsa da Çin’in işgalden önceden haberi olduğunu söylemek güç. Çinli yetkililerin, böyle bir bilgiye sahip olmaları durumunda Ukrayna’da bulunan 6 binden fazla Çin yurttaşının ülkeyi terk etmelerini tavsiye etmeleri beklenirdi. Ne var ki savaştan önce böyle bir uyarı yapılmadı.

Çinli yöneticiler ve son olarak da Çin’in ABD Büyükelçisi Qin Gang, Çin’in işgalden önceden haberinin olmadığını, olsaydı eğer engellemek için çaba sarf edeceğini pek çok kez dile getirdiler. Örneğin Qin, 15 Mart’ta The Washington Postta yayınlanan yazısında Pekin yönetiminin hem Ukrayna krizine karşı tutumunu hem bu iddialara yanıtını ortaya koymaktadır. Çin, bir yandan Ukrayna’nın ve Rusya’nın en büyük ticaret ortağı bir yandan da dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz ithalatçısıdır. Büyükelçi Qin, bu yüzden savaşın Çin’e hiçbir faydasının olmadığını dile getiriyor.

Aksine savaş Çin ekonomisine zarar veriyor. Dolayısıyla da savaşın bir an önce sona ermesi, Çin için en iyi çözüm. Ayrıca Qin’e göre, Çin, herhangi bir taraf tutmayarak barış yanlısı bağımsız bir dış politika izliyor ve kriz karşısındaki tutumu çok açık: “BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine tam olarak uyulmalıdır; Ukrayna dâhil tüm ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmelidir; tüm ülkelerin meşru güvenlik endişeleri ciddiye alınmalıdır ve krizin barışçıl çözümüne yardımcı olacak tüm çabalar desteklenmelidir.”

Birçok kişi, özellikle de Batılı medya ve siyasetçiler, Çin’in bu yaklaşımının ikiyüzlü olduğunu, Pekin yönetiminin sessiz kalarak Rusya’ya örtülü destek verdiğini söylemektedir. Başta ABD’li yöneticiler olmak üzere Batı dünyasından bazı yöneticiler, Çin’in Rusya’yı açıktan kınamasını talep etmekte ve Rusya’ya uygulanan yaptırımları delmemesini, aksi durumda Çin’in de yaptırımlardan payını alacağı uyarısında bulunmaktadır.

Ne var ki Çin’in yaklaşımına benzer bir yaklaşım Hindistan ve Brezilya tarafından da sergilenmekte; ancak bu iki ülke Çin’e yapılana benzer “kınama” veya açıktan yaptırım tehditleri ile karşılaşmamaktadır. Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki Pekin, yaptırımlara karşı seçici bir yaklaşım sergilemektedir. Örneğin, Rusya havacılık kurumundan bir yetkilinin yaptığı açıklamaya göre Çin, Rus havayolu firmalarına uçak parçaları vermeyi reddetmiştir.

Ayrıca Çinli Sinopec, Rusya’da yapmayı planladığı petrokimya ve doğalgaz yatırımlarını askıya almıştır. Buna karşın, Çin’in Rusya Büyükelçisi Zhang Hanhui kısa bir süre önce yaptığı açıklamada Rusya’da hali hazırda iş yapan Çinli firmalara Batılı firmaların bıraktığı boşlukları bir an önce doldurmaları çağrısında bulunmuştur. Kısacası, Çin, yaptırımlara söylemsel düzeyde karşı çıkmakla birlikte bir yandan Batı merkezli uluslararası yaptırımlara kısmen de olsa katılırken, diğer yandan da Rusya’da ortaya çıkan boşluktan faydalanmaya çalışmaktadır. 

ÇİNLİ AYDINLARIN SAVAŞ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

Çin devletinin dengeli tutumuna karşın Çinli aydınlar kriz karşısında hem kendileri daha net konum alıyorlar hem de ülkelerinin taraf tutması gerektiğini ifade ediyorlar.

Rusya’nın işgalinin Birleşmiş Milletler Şartı’nın ve uluslararası güvenlik sisteminin açık bir ihlali olduğunu belirten Hong Kong Üniversitesi’nden Birinci Dünya Savaşı tarihçisi Xu Guoqi, Çinli yöneticilerin “Putin tarafından kandırıldığı” görüşünde. İnsanlığın geçmişteki trajedilerden yeterince ders çıkarmadığını belirten Xu, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tıpkı Birinci Dünya Savaşı gibi geri dönüşü olmayan bir noktaya ilerlemesinden çekindiğini belirtmektedir. Ülkesinin tüm dünyayı derinden etkileyecek böyle bir krizin içine çekilmesinden endişe eden Xu, 4 Çinli tarihçi ile birlikte kaleme aldığı açık mektupla Pekin’in Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini açıktan eleştirmesini ve Rusya’nın karşısında yer almasını gerektiğini ifade etmiştir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı en sert tepkiyi Çin’in önde gelen liberal kamusal aydınlarından Qin Hui vermiştir. Kamboçya ve Rwanda’da yaşananlara değinerek Batının ve uluslararası toplumun “çifte standardı”nı eleştiren Qin, Putin’in ise “tek standardı”nın olduğunu, bunun da kendisinin mutlu olup olmadığı ile ilgili olduğunu belirtmektedir. Buna göre, Putin eğer mutlu değilse, müdahale etmekte özgürdür. Putin’in, NATO’nun 1998-1999’daki Kosova müdahalesini Kırım’ın ilhakı için örnek gösterdiğini ifade eden Qin, Kırım’ın ilhakını ise -iki olay arasındaki farklara rağmen- Almanya’nın 1938 yılında Çekoslovakya’nın Sudetenland bölgesini işgaline benzetmektedir.

Çin, bir yandan Ukrayna’nın ve Rusya’nın en büyük ticaret ortağı bir yandan da dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz ithalatçısıdır. Büyükelçi Qin, bu yüzden savaşın Çin’e hiçbir faydasının olmadığını dile getiriyor.

Qin, benzer bir yaklaşımla ABD Başkanı Biden ile Batının son dönemde izlediği siyaseti İkinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain’in yatıştırma siyasetine benzeterek eleştirmekte, bu siyasetin Putin’in çirkin politikalarının önünü açtığını söylemektedir. Qin’e göre, İngiltere ve Fransa uzunca bir süre yatıştırma siyaseti izlemişse de en nihayetinde 1939 yılında Almanya’ya karşı savaşa girmişlerdir. Bugünün ABD’si ve Avrupası ise Rusya’dan korktukları için müdahale edememektedir. Dolayısıyla da ABD ile Avrupa’nın 2022’deki yatıştırma siyaseti, İngiltere ile Fransa’nın 1939’daki yatıştırma siyasetinden çok daha kötüdür.

Çin devleti ile organik bağı olan, Şanghay Kamu Politikası Araştırmaları Kurumu’nun Başkanı Hu Wei ise Çin’in Rusya-Ukrayna Savaşı karşısında esnek bir yaklaşım geliştirmesi ve uzun dönemli çıkarlarını gözeten stratejik tercihlerde bulunması gerektiğini belirtmektedir. Savaşın Rusya için geri dönüşü mümkün olmayan büyük bir hata olduğunu söyleyen Hu, Çin’in proaktif önlemler almaması durumunda ABD ve genel olarak Batı tarafından çevrelenme tehdidi ile karşı karşıya kalacağını iddia etmektedir.

Böyle bir durumda Çin, yalnızca ABD, NATO, QUAD ve AUKUS gibi yapılarla askeri olarak çevrelenmekle kalmayacak, ayrıca Batılı değerler ve sistemler tarafından büyük bir meydan okumayla karşılaşacaktır. Bu nedenlerle Çin, Putin yönetimiyle olan bağını bir an önce koparmalı, tarafsız politikasından vazgeçerek iki taraflı oynamayı bırakmalı ve dünyadaki ana akım yaklaşımı tercih etmelidir. Çin’in birincil önceliği tecrit edilmeyi önlemek ve Batı tarafından uygulanabilecek yaptırımlardan kaçınmak olmalıdır.

Çin’in en önde gelen eğitim kurumlarından Tsinghua Üniversitesi’nden Sun Liping de benzer bir görüşe sahiptir. Sun’a göre, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana yaşanan en büyük olaylardan biri olmakla birlikte geniş açıdan bakıldığında yalnızca bir küçük satranç oyunudur.

Günümüz dünyasını iki post-çağı (post-epidemi ve post-küreselleşme) olarak tanımlayan Sun, bu çağda, Çin’in Guangdong eyaletinden daha küçük bir ekonomik büyüklüğe sahip olan Rusya’nın dünyadaki ana aktörlerden biri olamayacağı görüşündedir. Kısacası Rusya, ABD’ye rakip olabilecek bir güç değildir. Dolayısıyla da ABD’nin kendisine rakip olarak gördüğü tek ülke Çin’dir. Bu nedenle Çin, Rusya ve Batı ile olan ilişkilerine dikkat etmelidir. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Batı dünyasının ABD öncülüğünde birleşmesine giden yolu açmıştır. Bu birleşmenin başarılı bir biçimde gerçekleşmesi halinde asıl hedefin Rusya değil, Çin olacağını belirten Sun, Çin’in dikkatli bir politika izlemesini tavsiye etmektedir.

Hong Kong Çin Üniversitesi öğretim üyesi Zheng Yongnian, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan uluslararası düzenin yıkılmanın eşiğinde olduğunu ve güçlü lider siyasetinin dünyanın büyük güçleri arasında yeniden popüler olduğunu iddia etmektedir. Putin de bu güçlü liderlerin önde gelenlerindendir. Rusya’nın uzunca bir süredir Belarus ile Ukrayna’yı denetim altına almaya çalıştığını belirten Zheng, Putin’in böylelikle “mini-Sovyetler Birliği” kurma niyetinde olduğunu iddia etmekte; bu çabanın asıl nedeninin ise NATO’nun Soğuk Savaş’ın ardından doğuya doğru genişlemesi olduğunu söylemektedir. Zheng’a göre, NATO’nun genişlemesi, ABD’li ve Batılı yöneticilerin Sovyetler Birliği’nin neden yıkıldığı konusundaki yanlış değerlendirmelerinin bir sonucudur. Sovyetler Birliği kendi iç çelişkileri nedeniyle çökmüşken, Batılılar bunu Batılı liberal düzenin mutlak galibiyeti olarak yorumlamışlardır. Bu yanlış değerlendirmenin sonucu olarak “Amerikan imparatorluğu” ve NATO aşırı genişlemiş, bu da Rusya’nın güvenlik ile kaygılarının artmasına neden olmuştur.

Günümüz dünyasını post-epidemi ve post-küreselleşme çağı olarak tanımlayan Sun Liping, Çin’in Guangdong eyaletinden daha küçük bir ekonomik büyüklüğe sahip olan Rusya’nın dünyadaki ana aktörlerden biri olamayacağı görüşündedir.

Sun gibi Zheng da ABD’nin asıl rakibi olarak Çin’i gördüğü düşüncesindedir. Bu durum, George W. Bush’dan günümüze tüm ABD başkanlarının Çin politikalarından görülebilir. Günümüzde ABD, Çin’i çevrelemek için Hint-Pasifik Ortaklığı, AUKUS gibi askeri ittifaklar inşa etmektedir.

Bununla birlikte Zheng’a göre, Rusya-Ukrayna Savaşı, ABD’nin dikkatini yeniden Avrupa’ya çevirmesine yol açmıştır. Bu da Çin’e nefes alması için bir fırsat yaratmaktadır. Çin, dikkatli politikalar izleyip yıkıcı stratejik hatalar yapmazsa, hem ekonomik gelişimi ABD tarafından engellenemez hem de yeni oluşan dünya düzeninde çok daha önemli bir rol oynayabilir.

En nihayetinde bir büyük gücün büyük güç olarak kabul edilmesi, o ülkenin eski düzene meydan okuma kabiliyetinden veya savaşabilmesi becerisinden değil, uluslararası barışın sürdürülmesine yaptığı katkılardan kaynaklanmaktadır. Çin’in bu krizi başarıyla atlatmasının yolu güvenlik ile dış dünyaya açıklık arasındaki dengeyi sağlamasına bağlıdır. Zheng’a göre, Çin için en büyük güvenlik tehlikesi dış dünya ile olan bağlarının kopmasıdır; zira Çin, dış dünya ile bütünleşmeye devam ettiği sürece herhangi bir kriz anında Batı tarafından uluslararası politik ekonomik sistemden dışlanması mümkün olmayacaktır.

Batı ile iyi ilişkiler geliştirilmesi yönündeki görüşlere en sert yanıtı Çin Komünist Partisi’nin yayın organı Global Times’ın eski baş editörü Hu Xijin vermiştir. Xu, önce Weibo, ardından da Global Times’da yayınlanan yazısında Çin’in Rusya’yı karşısına alarak ABD’nin öncülüğündeki Batının yanında saf tutması gerektiğini savunanları naif olarak adlandırmakta ve hayal görmekle itham etmektedir.

Xu’ye göre, Çin ile Rusya arasında “sırt sırta” verdikleri karşılıklı stratejik bir ilişki vardır. Ayrıca ABD’nin bir numaralı stratejik rakibi Rusya değil, Çin’dir. Çin, Rusya’dan çok büyük miktarlarda enerji ve tarım ürünleri ithal etmektedir. İki ülke arasındaki bu ticari ilişki, ileride ABD tarafından çevrelenmesi durumunda Çin’in enerji ve gıda güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır.

Dolayısıyla Çin, Rusya’yı karşısına alması durumunda ABD’nin ekonomik, siyasi ve askeri baskısı karşısında yalnız kalacaktır. Çin’in uzun vadede Rusya ile hareket etmesi halinde ise bu iki ülkenin sahip olduğu gücün birbirini tamamlaması nedeniyle ABD’nin Çin’i sıkıştırmasının çok daha zor olacağını belirten Xu, Pekin yönetiminin kriz karşısında izlediği dengeli siyasetin doğru olduğunu ifade etmektedir.

Çinli aydınların Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili böylesine çeşitli görüşlere sahip olmaları ve bunları geniş kitlelere hitap eden ortamlarda paylaşabilmeleri, Çin, her ne kadar tek parti sistemine dayalı otoriter bir yönetime sahip olsa da farklı görüşlerden kamusal aydınların belli başlı tartışmaları kamuya açık ortamlarda yapabildiklerini göstermesi açısından önemlidir.

Yine de bu serbestlikte henüz Çin devletinin Ukrayna krizine karşı herhangi bir net duruş almamış olmasının da önemli bir paya sahip olduğunu belirtmek gerekir. Diğer bir deyişle devletin nispeten tarafsız ve dengeli yaklaşımı, kamusal aydınların görüşlerini açıkça biçimde ifade edebilmelerinin önünü açmıştır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI