Bizde ulus-devletin sahipliği üzerinden de gitse Siyasal İslam ve Laik kesim “milliyetçi”, Kürtler ve Aleviler ise kendi taleplerinin de kabul edilebileceği daha “demokratik” bir siyaset arayışı içindedirler. Bizdeki gerilimin katmanlı görünmesi de bu yüzden.

Küreselleşme sonucu ulus devlet duvarları gevşeyince ortaya çıkan göçler bütün ulus-devletleri heterojen hale getirdikçe, ulus devletler içinde iki siyasi damar yükseldi. Bunlardan biri “milliyetçi” diğeri ise “demokrat” olarak adlandırılabilir. Ulus-devletin kendilerine ait olduğunu düşünen kesimler ulus devletin kuruluş hikayelerine sarılıp yeni bir milliyetçiliği teşvik ederlerken, bu ulus devlete sonradan gelen ya da ulus devlet kurulurken azınlık olan kesimler ise yeni bir demokratlığı aramaya soyunmuş durumdalar. Ulus-devletler arasında bugün hissedilen siyasi gerginliklerin ana nedeni de bence bu.

Sözünü ettiği bu gerilim uzun bir zamandan beri bazı ulus-devletlerde görülmekte bazılarında ise önümüzdeki yıllarda görülecek gibi. Geçtiğimiz yıllarda Brexit ile İngiltere’de yaşananlar, Amerika’da Trump’ın Başkanlığı sürecinde ortaya çıkan “White Americans” (Beyaz Amerikalılar), daha sonra Avrupa’da yükselen milliyetçilikler hep bu ulus-devlet içinde farklı kimliklerin yaşadıkları gerilimlerin sonuçlarıydı. Unutmamak lazımdır ki bu gerilimlerin dinamiği ulus devlet içinde çıkarları ve konumları farklı kimliklerin varlığı ile ilişkili.

Bu çerçeveden bize bakınca, uzun zamandan beri huzurlu bir toplum olamayışımızın arkasında benzer bir dinamiğin yattığını görürüz. Bu dinamiğin öğeleri bizde kuruluştan bu yana vardı ama küreselleşmeyle birlikte tetiklendi. Kürtler kuruluştan bu yana Cumhuriyetin kendilerini içermediğini söyleyerek tavır içindeydiler. Çeşitli isyanlarla bunu ulus-devleti yönetenlere bildirdiler, ama her seferinde olumsuz cevap aldılar. Dolayısıyla bizde ulus-devleti yöneten Kemalist kadrolarla Kürtler arasında her zaman bir gerilim vardı.

İkinci olarak, gerilimi besleyen kesim Aleviler oldular. Alevilerin Anadolu coğrafyasında Yavuz Sultan Selim zamanına kadar giden bir dışlanmışlık hikayeleri vardı. Cumhuriyet döneminde ise yaşanan Dersim olayları Alevilerin de ulus-devleti yöneten kesimle aralarını açtı ve bir gerilim hattı oluşturdu.

Ama asıl önemli gerilim hattı Siyasal İslamcılarla olan desem çok yanlış olmaz. Çünkü bu kesim, bir şekilde kendini ulus-devletin sahibi olarak gören, Cumhuriyeti kuran kadroların tarikat ve cemaatleri yasa dışı ilan etmeleri ve Hilafeti kaldırmalarına tepki olarak Cumhuriyetin başından bu yana onlarla gerginlik yaşayan kesimlerdi. Nüfus içindeki varlıkları da onların gücünü arttıran bir öğe oldu.

Şimdiye dek Cumhuriyeti kuran kadrolardan kastettiğim ise  doğal olarak Atatürkçü ya da Kemalist olarak ifade edilen ve “Laik” kesim denmesinden memnun olan ve kendini Cumhuriyeti kurduklarından dolayı var olan ulus-devletin de sahibi olarak gören kesimler.

Her ne kadar bizde siyasi gerilim ulus-devletin sahibi olarak gören Siyasal İslam ve Laik kesim arasındaymış gibi görünse de asıl gerilimin dinamiği bu, her iki, “ulus-devlet bana aittir” diyen kesimlerle Kürtler ve Aleviler arasındadır. Bir başka ifadeyle bizde ulus-devletin sahipliği üzerinden de gitse Siyasal İslam ve Laik kesim “milliyetçi”, Kürtler ve Aleviler ise kendi taleplerinin de kabul edilebileceği daha “demokratik” bir siyaset arayışı içindedirler. Bizdeki gerilimin katmanlı görünmesi de bu yüzden.

Açıktır ki, bu katmanlı gerilim hatları toplumun çok daha fazla huzursuz bir toplum olmasının da nedeni. Derseniz ki “Hoca, ekonomiyi unuttun!”. Hayır unutmadım! Ekonomik huzursuzluğumuz ve derin eşitsizliğimiz bu siyasi gerilim hatlarının bir sonucudur.  Eğer Türkiye bu siyasi gerilimleri çözecek adımlar atmazsa bu huzursuzluklarımız da devam edecektir.

Buradan özellikle CHP’ye söylenecek şey “daha milliyetçi” değil “daha demokrat” ve “daha kapsayıcı” bir siyasetin başarının da anahtarı olduğu.

Tabii toplum için de huzurun!

Editör: Erol Katırcıoğlu