Cuma, Mart 29, 2024

CHP’li Toprak: “Cumhurbaşkanlığı YİK bildirisi, şahıs ve parti devletinin propoganda belgesidir”

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu toplantısı ardından yayınlanan bildiri, şahıs ve parti devletinin propaganda belgesidir. Seçime doğru toplumda korku, kaygı, endişe yaratmayı amaçlayan bazı dezenformasyon, provokasyon, saldırı planlarına zemin hazırlamayı hedefleyen bir metindir” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayımladı. Toprak’ın değerlendirmeleri özetle şöyle:

“Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) toplantısı ardından yayınlanan bildiri, şahıs ve parti devletinin propaganda belgesidir. Seçime doğru toplumda korku, kaygı, endişe yaratmayı amaçlayan bazı dezenformasyon, provokasyon, saldırı planlarına zemin hazırlamayı hedefleyen bir metindir.

Asıl düşündürücü ve üzücü olan, hemen tamamı tek adam yönetimi öncesinde, daha dört yıl evvel parlamenter demokratik sistemde TBMM Başkanlığı yapmış, milletin meclisini yönetmiş, anayasal olarak Cumhurbaşkanı’na vekalet etmiş YİK üyelerinin, demokratik toplumu baskılama ve korku yayma amaçlı böylesi bir bildiri metnine olur ve onay vermiş olmaları.

“İKTİDARIN YILLARDIR SUMEN ALTINA İTTİĞİ DEFTERLERİ İKTİDARINI KAYBETMEMEK UĞRUNA BUGÜN YENİDEN AÇMA HESAPLARI, ÇARESİZLİK İÇİNDE ÇIRPINIŞLARDIR”

İktidar, 14 yıl önce rafa kaldırdığı ‘Açılım’ dosyalarını yeniden masaya çıkartıp, bugüne kadar her alanda uyguladığı istismar siyasetiyle yeni destek arayışına girişti. Sadece Alevi açılımı değil Ermeni, Roman, Kürt açılımlarında da siyasi nema amaçlı aynı istismarcı zihniyet sergilenmiş, amaç hasıl olduktan sonra tamamı bir kenara atılmıştır.

İktidar, Türkiye’nin laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu sindirmek ve halkın oylarıyla seçilen iktidarların tüm inançlara, etnik ve köken farklılıklarına eşit mesafede olması gerektiğini unutmamak zorundadır. İktidarın yıllardır sumen altına ittiği defterleri iktidarını kaybetmemek uğruna bugün yeniden açma hesapları, çaresizlik içinde çırpınışlardır.

“7 AYDA YAPILAN İÇ BORÇLANMA, GEÇEN YILA KIYASLA YÜZDE 229 ARTARAK ÜÇE KATLANDI”

Dışarıdan borçlanma yapamaz hale gelen iktidar, Hazine’yi içeride borçlandırmaya yöneldi. Temmuz ayı Hazine nakit dengesi rakamları, bir ayda 92 milyar TL’yi aşan nakit açığıyla tüm zamanların tarihi rekorunu kırarken ocak-temmuz döneminde, 7 ayda yapılan iç borçlanma, geçen yıla kıyasla yüzde 229 artarak üçe katlandı.

İç borçlanmaya böylesine hız verilerek Hazine’nin ağır yük altına sokulmasının hangi amaca dönük olduğunu, kanımca önümüzdeki birkaç ayda yaşanacak gelişmeler net bir şekilde gösterecek.

“MERKEZ BANKASI’NIN TEMMUZ SONU İTİBARIYLA DOLAŞIMDAKİ PARA-EMİSYON HACMİ VERİLERİ, İKTİDARIN YOĞUN ŞEKİLDE PARA BASMAYA YÖNELDİĞİNİ GÖSTERİYOR”

Merkez Bankası’nın temmuz sonu itibarıyla dolaşımdaki para-emisyon hacmi verileri, iktidarın yoğun şekilde para basmaya yöneldiğini gösteriyor. TL’deki değer kaybının olağanüstü düzeye ulaşmasıyla yüksek değerli 100-200 TL’lik kâğıt paraların emisyon hacmindeki payının arttığı, daha yüksek değerli yeni banknot basımından kaçınmak için 100 TL basımına hız verildiği anlaşılıyor.

İktidar, altı sıfır attığı TL’ye yeni sıfır ilave etmeye mecbur kalmamak, ‘attığı sıfırları geri alma beceriksizliğiyle anılmamak’ için 200 TL basımını sınırlı tutup ağırlığı 100 TL’ye vererek 500 TL veya 1.000 TL banknot basmak zorunluluğundan kaçmaya çalışıyor. Para politikaları ve para piyasalarının temel ilkelerinden birisi, en yüksek kupürlü paranın emisyon hacmindeki payı yüzde 50’yi aştığında bir üst değerde kupür basımına geçilmesidir. İktidar, 200 TL basımını sınırlı miktarda tutarak ağırlığı 100 TL’ye veriyor. 100 TL’nin payı yüzde 50’yi geçtiğinde bir üst kupür olan 200 TL halen tedavülde olduğu için 500 TL’ye geçmek yerine bu kez 200 TL basımına hız vererek, payı yüzde 50’yi geçene kadar zaman kazanmak peşindeler.

Ancak temmuz ayı emisyon tablosu aksine, 100 TL basımına hız verilmesinin çözüm olamayacağını, giderek 10 TL ayarına inecek 100 TL ile enflasyonun daha hızlı yükselmesine, değersizleşen TL’den kaçışın hızlanmasına zemin hazırlanacağını gösteriyor.

“MB’NİN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ AĞUSTOS 2022 PİYASA KATILIMCILARI ANKETİ’NDE YIL SONU ENFLASYON BEKLENTİSİ YÜZDE 70,60’A YÜKSELDİ”

Geçen ay, yılın üçüncü enflasyon raporunda yıl sonu enflasyon hedefini 20 puan artırarak yüzde 60,4’e yükselten Merkez Bankası’nın bu hesabı da güvenilir bulunmadı. MB’nin gerçekleştirdiği Ağustos 2022 Piyasa Katılımcıları Anketi’nde (PİKA), yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 70,60’a yükseldi.

Merkez Bankası’nın gerçekleştirdiği PİKA ağustos ayı sonuçları, katılımcıların bizzat Merkez Bankası’nın açıkladığı hedef ve öngörüleri bile inandırıcı ve gerçekçi bulmadıklarını, enflasyon ve döviz kurlarında iktidar söylemlerinin tam aksine kötüleşme beklendiğini ortaya koydu.

“CARİ İŞLEMLER AÇIĞINDAKİ GELİŞMELER, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN İDDİASININ AKSİNE, ORTADA YENİ EKONOMİK MODEL DİYE BİR ŞEY KALMADIĞINI SOMUTLAŞTIRDI”

Cari işlemler açığındaki gelişmeler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iddiasının aksine, ortada yeni ekonomik model diye bir şey kalmadığını somutlaştırdı. Kesintisiz şekilde sekiz aydan bu yana artan cari açık, haziranda 3,5 milyar dolara yaklaşırken yıllık 32 milyar doları aştı.

Merkez Bankası rezervlerinde 5 Ağustos ile biten haftada 7,4 milyar dolar artış yaşanması ve 12 aydan bu yana ilk kez rezervde yükseliş görülmesi, bir anlamda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in devreye girdiğini gösteriyor.

“TÜİK, İŞSİZLİĞİN YÜZDE 10,3’E GERİLEDİĞİNE VE İŞSİZ SAYISININ 136 BİN KİŞİ AZALARAK 3 MİLYON 541 BİN KİŞİYE DÜŞTÜĞÜNE İNANMAMIZI İSTİYOR”

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) haziran ayı işsizlik verileri, İş ve İşçi Bulma Kurumu (İŞKUR) verileriyle ciddi çelişkiler gösteriyor. İŞKUR’a göre kayıtlı işsiz sayısı yüz binlerce kişi artarken TÜİK ise işsizliğin yüzde 10,3’e gerilediğine ve işsiz sayısının 136 bin kişi azalarak 3 milyon 541 bin kişiye düştüğüne inanmamızı istiyor.

Enflasyon rakamlarını açıklamadan önce Beştepe’ye giderek talimat alan, kurulduğu ilk günden bu yana yıllardır yayınlanan ülke çapında ve ürün bazında aylık fiyat hareketlerine ‘karartma’ uygulamaya başlayan TÜİK’in getirildiği nokta ibret vericidir.

“CUMHURBAŞKANI TALİMATLI TARIM MARKET FİYAT İNDİRİMLERİYLE ÜLKE ÇAPINDA TÜM FİYATLARDA İNDİRİM VE UCUZLUK BEKLEMEK, GERÇEKLERDEN KOPUK BİR HAYALDEN ÖTEYE GİDEMEZ”

Enflasyonla mücadeleyi şova dönüştüren, sorunun kökenine inerek çözüm üretmek yerine etiketlerle algıya oynayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın seçim öncesi uyguladığı taktikleri kopyalayarak ucuzluk gösterisine girişti. Göstermelik fiyat indirimi talimatıyla vatandaşın cebi ve cüzdanı üzerinden siyasi nema ve seçim kazanma peşine düştü.

Yangınlara bile sadece ‘Cumhurbaşkanı talimatıyla’ müdahale eden iktidar zihniyeti, şimdi Cumhurbaşkanı talimatıyla Tarım Marketlerde fiyatlarda indirim başlatıyor. Öncelikle bunun indirim değil ‘zararına satış’ olduğunu ve çok ciddi tutarlarda milyarlarca liralık görev zararı yazılacağını belirtmek gerek. Cumhurbaşkanı talimatlı Tarım Market fiyat indirimleriyle ülke çapında tüm fiyatlarda indirim ve ucuzluk beklemek, algıya oynamanın ötesinde gerçeklerden kopuk bir hayalden öteye gidemez.

“SURİYE’DE TSK KONTROLÜ ALTINDAKİ BÖLGELERDE YAŞANAN PROTESTOLAR, TÜRK BAYRAKLARININ YAKILMASI KABUL EDİLEMEZ”

5 Ağustos’ta Soçi’de gerçekleşen görüşmede Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ‘Esad ile görüş’ şartını öne sürdüğü, son bir haftada yaşanan gelişmeler ve iktidardan gelen açıklamalarla netleşmeye başladı. İktidarın yeni yaklaşım ve söylem değişikliğine karşı Suriye’de TSK kontrolü altındaki bölgelerde yaşanan protestolar, Türk bayraklarının yakılması kabul edilemez.

Soçi görüşmelerinin hemen ardından Suriye konusunda iktidarın yaklaşımında gözlenen değişiklikler, iktidarın nihayet Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu görmeye başladığını, ülkemiz üzerine bindirilen ağır siyasi, insani, askeri ve ekonomik yükten kurtulma yolları aramaya başladığını gösteriyor. Ayrıca Putin’in ‘Esad ile görüşün’ telkininde bulunduğunu bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirmesi, sürecin oldukça kritik bir işareti. İlerleyen süreçte dolaylı veya doğrudan temasların hızlanacağını öngörebiliriz.

“SCHENGEN VİZE BAŞVURULARI FİİLİ ENGELLEMEYE DÖNÜŞTÜ”

Türkiye ile AB arasında 2013 yılında imzalanan Mülteci Anlaşması karşılığında Türk vatandaşlarına yönelik vize serbestisi mutabakatında bugüne kadar hiçbir somut gelişme olmadı. Schengen vize başvuruları fiili engellemeye dönüştü. Türk vatandaşlarının Schengen vizesi başvurularının gerekçesiz şekilde reddedilmesi, Avrupa kapılarının kapatılmak istendiğini düşündürüyor

Avrupa kapılarının Türk vatandaşlarına peyderpey kapanması anlamına gelen bu sürecin ardında, son dönemde Türk vatandaşlarının AB ülkelerine yönelik çalışma, yerleşme taleplerinin artması yanında gidenlerin Türkiye’ye geri dönmeme olasılıklarının da etkili olduğu vurgulanıyor.”

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER