Altılı Masa, süreci ile bir bakıma içindeki 5 sağ partinin kimyası ve vaat ettikleriyle mahalle için bir güven iddiasını taşımakta. Mahalle ise masaya CHP ve diğer partiler arasındaki asimetri gerekçesiyle seçim sonrası için endişeli bakmakta. Sayın Kılıçdaroğlu’nun başörtülü milletvekillerinin parlamentoda önünü açmasıyla birlikte adeta 90’ların tabiri ile CHP içinde “perestroyka” rüzgarları esmeye başlamıştı. Bu ılık rüzgarların parti teşkilatları ve ilgili tabana ne kadar sirayet ettiği tartışmalı olmakla birlikte Kılıçdaroğlu’nun söylem, ilişki ve stratejisinde hep yer bulmakta olduğunu müşahede edebiliyorduk. CHP merkezinde örgütlenen aydın Türk Solu ve Mahalle arasındaki ilişkiler de bir bakıma hep eklektik düzeyde cereyan etmiştir. Mahalle Sağ karakteriyle siyasal anlamda hep belirleyicidir. Türk solu mahallenin varlığını bir bakıma göz ardı etmekteydi. Türk solu demokrasi, etik veya vicdani sorunları belki de bir üst bakışla kendi toplumsal alanı dışına karışmadan sıkça imzalar, küçük nümayişlerle ve münazaralarla ifade etmekte. Mahallenin de bunda payını almasını beklemekte. Mahalle ise bu durumu samimi bulmamakta kendi açısından Türk soluna karşı bir güven sorununu oluşturmakta. Mahalle sanılanın aksine kendisinin bazı vicdan sorunları olmasına karşın bu iktidar dönemindeki yolsuzluklar, söylem ve mafyadan rahatsızlık duymakta. Güvenilir ve garantici bir çıkış aramakta. Kendine yabancı madde gördüğü CHP ve Türk solundan oldukça ürkmekte. Ayrıca mahalledeki HDP alerjisinin ana kaynağını Kürt siyasetinden ziyade Türk solu kaynaklı olduğu gözükmekte. Mahalle’deki yabancı algısı bir güvene dönüşemedikçe CHP’nin iktidarı mümkün gözükmemekte. Mahalle, CHP’nin içinden veya kurduğu ittifaklardan samimi güvenceyi aramakta. Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımları mahallede bir bakıma kendisine karşı dolaylı bir sempati oluşturmakta. Bu sempati parti teşkilatı veya aydınlarında bir inanca dönüşmediği zannından, sempati sadece Kılıçdaroğlu ile sınırlı kalmakta. Altılı Masa, süreci ile bir bakıma içindeki 5 sağ partinin kimyası ve vaat ettikleriyle mahalle için bir güven iddiasını taşımakta. Mahalle ise masaya CHP ve diğer partiler arasındaki asimetri gerekçesiyle seçim sonrası için endişeli bakmakta. Seküler kimliğinden ziyade muhafazakâr değerleri öne çıkartan üç partiyi ise Kılıçdaroğlu önderliğindeki masa mahalle için güvence olarak öne çıkarmakta. Bu güvencenin ne kadar güvence olduğu ise gerek seçime girerken gerekse de muhtemel iktidarda masadaki sözlerin tutulmasına bağlı olmakta. Bu belirsizlik bir kaygılı bekleyişi sırf mahalle için değil CHP ile iş birliği ve kefaret sorumluluğunu üstlenmiş muhafazakâr siyasetçileri de kaygılandırmakta. CHP’nin önünde Cumhuriyetimizin II. Yüzyılı sorumluluğu ve tarihi fırsatı mevcut. CHP bu kadar Travmatize olmuş bir toplum ve mahalle gerçeğini göz ardı etme lüksüne sahip değil. CHP’nin iktidara hasret teşkilat ve tabanının ayrımcı ve dışlayıcı coşkudan kaçınması gerekmekte. Parti eğer bu seçim nasıl olsa Erdoğan olmasın seçimi, iktidar bizim hakkımız kimseyle hele ülkenin %60’ını temsil eden sağ tabanla işimiz olmaz mantığı ile yaklaşırsa, bu durum başta kendileri sonra da ülke için hayal kırıklığı ile sonuçlanabilir. Ülkenin önce seçim süreci sonra da iktidar sürecinde reformları yapabilmesi ve kurumları onarabilmesi için başta mahalle olmak üzere tüm toplum kesimleriyle rıza üretimine ihtiyacı var. Görüldüğü gibi bu seçimde hukuk, demokrasi ve ekonomi de kötü gidiş belirleyici olmayacaktır. Belki deprem bile. Seçmene kim korkutarak veya ikna ederek güven verebiliyorsa o kazanacaktır. Kaygılar belirleyicidir. Bu kaygıların giderilebilmesi Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’nin sorumluluğu altındadır. CHP, seçim ve sonrası iktidarın kendi iktidarı değil herkesin iktidarı olduğunu aday, kadro ve yaklaşımlarındaki tutarlılıkla dünyaya gösterebilmelidir. Aksi takdirde seçmenin bari Erdoğan olsun tercihi kaçınılmaz gözükmektedir.