Geride bıraktığımız 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimine, 2017 yılında Anayasa oylaması sırasında başlatılan sürecin son halkası olarak bakılmalı. Belki daha gerilere; Cumhuriyetin kurucu partisinin 1946 seçimlerinin ardından aldığı kararlara kadar uzanmak gerekiyor.
Özellikle MV seçimlerinde alınan oylardaki yetersizliğin nedenlerini, yanlış iliklenen ilk düğmeden başlayarak araştırmak şart. Aksi halde; AKP’nin üst üste sağladığı seçim başarılarının ve 21 yıllık iktidarının gizemini çözmek, mümkün görünmüyor.
Siyasal tarihimizde; “açık oy, gizli sayım” tanımıyla eleştirilen 1946 seçimlerinin ardından, programında köklü değişiklikleri benimseyen CHP Yönetimi, seçmende yükselen muhafazakâr eğilimleri etkilemek amacıyla, Köy Enstitülerinin kurucusu sayılan Hasan Ali Yücel’in yerine Muhlis Şemsettin Sirer’i Milli Eğitim bakanlığına getirdi.
Cumhuriyetin aydınlanma döneminin en önemli kilometre taşlarından Köy Enstitülerinin kapatılmasının ardından, Yüksek İslam Enstitüsü kurulmasıyla, muhafazakâr çevrelerin güvenlerinin kazanılmaya çalışıldığı anlaşılıyor.
Böylece bir taşla iki kuş vurulacaktı. Önce DP öncülüğündeki muhalefetin halk arasında kullandığı, laiklik=dinsizlik propagandası boşa çıkarılacak, ardından iktidar=devlet anlayışıyla din işleri de denetim altına alınacaktı.
1950 Yılında Cumhuriyetin kuruluş döneminin kapandığı, daha önemlisi 1945 yılında sonlanan 2.Dünya Savaşı sonrasında Dünyanın iki kutuplu yapılanmaya evrildiği yeterince değerlendirilememişti.
Cumhuriyet döneminde dış politikamızın en büyük başarısı olan, tarafsızlık politikasının, kırsaldaki seçmen kitleleri üzerinde etkisiz kalacağı, asıl sorunun yoksulluk olduğu gerçeği görülememişti.
Geriye dönüp bakıldığında, son seçim öncesi gündeme getirilen “helâlleşme” yaklaşımının parti içinde oldukça eski geçmişi olduğu anlaşılıyor. Bu kez de muhafazakârlıkları ile öne çıkan bazı siyasetçilerin, kendi seçim çevrelerinde bile varlık gösteremedikleri dikkate alınmadan, öne çıkarılmaları beklenen sonucu vermedi.
Hiç kuşkusuz CHP Yönetimi geçmişinde seçmende olumsuz izler bırakan, katı disiplinli anlayışını günümüzde savunamazdı. İnanç -daha ileri gidersek- ve giyim kuşam özgürlüğünün, tam demokrasi ve düşünce özgürlüklerinin ayrılmaz parçası olduğu inkâr edilemezdi. Kuşkusuz bu düşünceler; kuruluş felsefesi günümüz dünyasındaki gelişmelerin ışığında gözden geçirilerek pek ala gündeme getirebilirdi. Olmadı.
Oysa geride kalan süreçte iktidar; sandıklar üzerindeki egemenliğini, yargıdan başlayarak, idari birimler, güvenlik güçleri ve istihbarat kuruluşlarından sonuna kadar yararlanarak pekiştirmişti.
Devlet gücü dışında sayıları tam olarak bilinemeyen, yeni TC Vatandaşları, henüz açıklığa kavuşturulamamış 6,7 milyon seçmen ile bütçe dışı ödenen nakdi yardımlar, CHP’nin ikramiye artışları dahil gündeme getirdiği vaatlerini, - MV Seçimlerinin sonuçlarına bakıldığında- açık arayla geride bıraktı.
ü