Cuma, Mart 29, 2024

CHP ‘Haftalık Değerlendirme Raporu’nu yayımladı: ‘İktidar İdlib konusunda gelgit içerisinde’

Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak imzalı ‘Haftalık Değerlendirme Raporu’nu yayımladı. Raporda “Beştepe ve Kremlin’den yapılan açıklamalardaki farklılıklar İdlib’teki gerilim sürecinin giderilemediğini gösterdi. İktidarın İdlib konusunda gel-git yaşadığı ve karar süreçlerinde zorluklar yaşandığı izlenimi güçlendi” denildi.

Toprak’ın  ‘Haftalık Değerlendirme Raporu’ndan öne çıkanlar şöyle:

  • Torba yasalar, yanlışları düzeltme ya da geri adım atma aracına dönüştü!

71 maddelik torba yasanın mürekkebi kurumadan yeni bir torba yasa teklifini meclise getiren AK Parti grubu, ülkenin yapısal reform beklentilerine yanıt vermek yerine iktidarın günü kurtarma amacına zemin hazırlıyor!

“İmar Yasası” değişiklikleriyle birlikte meclisten geçirilen torba yasanın ardından bu kez “Bankalar Yasası” değişikliklerinin de içinde yer aldığı 71 maddelik torba yasayı meclisten geçiren iktidar, 39 maddelik yeni bir torba yasayı daha meclise getirdi. Aralık ayındaki torba yasayla Değerli Konut Vergisi getiren iktidar kendi kafasına göre hazırladığı düzenleme tepkilere neden olunca bir sonraki torba yasada değişikliğe giderek vergi oranlarını aşağı çekti, uygulamada erteleme yoluna gitti. Yılbaşından itibaren uygulamaya konulan Küçük Esnaf ve Sanatkâra Yönelik İşsizlik Fonu Kesintileri milyonlarca küçük esnafı ayağa kaldırınca bu torba yasayla yine geri adım atılarak kesinti uygulamasının ertelenmesi yoluna gidiliyor. Bankacılara getirilen ağır hapis cezaları, manipülasyon ve spekülasyon suçlarıyla ilgili ucu açık belirsizlikler, Varlık Fonu’na verilen sınırsız borçlanma yetkisi ve bankalardan limitsiz-teminatsız kredi kullanma uygulamasının bankacılık sektörüne vereceği tahribatı umarım kısa sürede görerek bu konudaki yanlışları düzeltme yoluna giderler. Beştepe’de hazırlanıp “bunu meclisten geçirin” denilerek önlerine konulduğu anlaşılan torba yasaları cansiperane savunduktan sonra, iki haftada yeniden değişiklik teklifi getirmek zorunda kalan AK Parti milletvekillerinin içinde bulunduğu durum meclisin saygınlığı ve yasama faaliyetinin ciddiyeti açısından kabul edilemez. Termik Santralların zehirli gaz salmalarına karşı filtre mecburiyetini üçüncü kez ve beş yıl daha erteleyen yasa değişikliğini meclisten geçiren vekiller, daha sonra Cumhurbaşkanı gelen tepkiler üzerine halkı zehirleyen bu düzenlemeden vazgeçip söz konusu maddeyi geri çevirince hepsi çevreci kesildi. Tüm bunlar kendi iradeleriyle karar vermek yerine, milletin verdiği vekâleti ve temsili iradeyi bir kişinin emrine ve kullanımına kayıtsız-koşulsuz sunmanın üzücü sonuçları.


Alelacele hazırlanan ve yamalı bohçayı andıran torba yasalar ülkenin ve toplumun her alandaki sıkıntılarını çözmeye odaklı yapısal reformlar yerine iktidarın günü kurtarma, yasaları yap-boza çevirerek bir öncekinde yaptığı yanlışları düzeltme ya da geri adım atma aracına dönüştü!

  • İdlib krizinde Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşmazlıklar Erdoğan-Putin görüşmesinde de çözülemedi! 

Beştepe ve Kremlin’den yapılan açıklamalardaki farklılıklar İdlib’teki gerilim sürecinin giderilemediğini gösterdi. İktidarın İdlib konusunda gel-git yaşadığı ve karar süreçlerinde zorluklar yaşandığı izlenimi güçlendi!

İdlib krizinde Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşmazlıklar Erdoğan-Putin görüşmesinde de çözülemedi. [CB Erdoğan Putin ile görüşmeden önce: İdlib’e müdahale “an meselesi”, görüşme evresinde: “Bir savaş var diyebilirim”, görüşme sonrasında, “İdlib’de yol haritamızı belirledik, şehitler tepesi boş kalmayacak” diyerek, kamuoyuna “savaş sinyali” verdi.]
Moskova’dan Erdoğan-Putin görüşmesine ilişkin yapılan açıklamada vurgulananlara bakılırsa;

 CB Erdoğan Putin ile görüşmek istemiş!

 Putin, “aşırıcı grupların agresif faaliyetlerinden dolayı derin endişesini” iletmiş.

 Putin, Suriye ordusunun teröristlerle haklı bir mücadele yürüttüğünü, teröristlerle ateşkes olmayacağı konusunda mutabakata varıldığını hatırlatmış!

 Putin, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini, yabancı askeri güçlerin varlığının buna aykırılığını “yine ve yeniden” vurgulamış!

Açıklamalara bakıldığında, İdlib’de terör tehdidinin etkisiz hâle getirilmesi için Türkiye ve Rusya arasında kurumlar arası istişarenin artırılması hususunda anlaşmaya varılmış! Gerçekte görüşmeden fazla bir şey çıkmadığı her iki tarafın konumlarını muhafaza ettikleri anlaşılıyor.


Bu durumda iktidarın Suriye ordusu ve Şam yönetimine İdlib gerginliği azaltma bölgesinin gerisine çekilmeleri, cihatçı gruplardan ele geçirdikleri yerleri terk etmeleri için verdiği sürenin altı gün sonra dolacağını dikkate aldığımızda, iktidar ya gerçekten Suriye ordusu ile çatışmaya girecek ya da yeni bir çıkış yolu için müzakereleri sürdürecek!

 

  • ABD’den Patriot hava savunma sistemi talep ediliyor!

İdlib’te olası savaş ve Suriye ordusunun ya da Rusya’nın muhtemel hava saldırılarına karşı NATO’dan hava desteği, ABD’den Patriot hava savunma sistemi talep ediliyor!

 İktidar, Barış Pınarı Harekâtıyla YPG-SDG’ye karşı operasyona kalkışınca ABD’nin ambargo ve ekonomiyi çökertme tehditlerine maruz kalmıştı!

 Şimdi de cihatçıların kontrolündeki İdlib’te Suriye ordusuna operasyona kalkışınca Rusya’nın tepkisine ve tehditlerine maruz kaldı!

Rusya Savunma Bakanlığı, Türkiye’yi cihatçı terör örgütlerine destek vermek, silah ve mühimmat konvoyları göndermekle suçladı, videolar yayınladı. TSK destekli ÖSO, Suriye ordusunun ele geçirdiği bölgelere karşı TSK’nın topçu ateşi desteğiyle harekâta kalkınca birliklerimize hava saldırısı gerçekleştirildi. Rus uçakları TSK destekli ÖSO, SMO ve diğer ılımlı cihatçı güçleri bombardımana tuttular. Rusya, birliklerimize yönelik hava saldırılarının görüntülerini yayınlarken, yaptığı açıklamada da Türkiye’nin terörist saldırılarına verdiği destek nedeniyle uyarıldığını, bildirdi.

İktidar sahadaki bu gelişmeler üzerine, NATO’dan Türkiye sınırlarında güvenlik uçuşları için destek, ABD’den de sınırlarımıza Patriot bataryaları gönderilmesi talebinde bulundu. Oysa Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almak için 3 milyar dolar ödemiştik! ABD’nin S-400 alımı nedeniyle yaptırım tehditlerine, parasını ödediğimiz F-35 savaş uçağı satışlarının iptali ve projeden dışlanmaya “bu iş bitmiştir, geri adım yok” diye karşılık veren bu iktidardı! NATO’nun, S-400’lerin NATO hava savunma sistemlerine entegre edilemeyeceği uyarılarına “S-400’den vazgeçmeyeceğiz” karşılığını veren, ikinci parti S-400 sipariş müzakerelerinin başladığını ilan eden de yine bu iktidardı.

İktidar şimdi, Merkel ve daha düne kadar “Asıl senin beyin ölümün gerçekleşmiş” dediği Macron’dan devreye girmelerini istiyor. Türkiye’nin NATO üyesi olduğu dillendiriliyor.
NATO’dan gelen karşılık ise sadece Türkiye’ye destek için hazırlanan “Biz bir aileyiz, biz NATO’yuz” video klipleri…! ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlığı da İdlib’deki şehitlerimiz için taziye mesajları yayınlıyor…!

Savunma Bakanı Hulusi Akar, NATO toplantısında ABD Savunma Bakanı Esper ile İdlib’i görüştüğünü müttefiklerden yardım istediklerini söylerken Esper, Akar ile bir görüşme olmadığını “sadece koridorda karşılaştıklarında ayaküstü selamlaştıklarını” açıkladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise 56. Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada “Müttefiklerimizden bizimle çalışmasını, rejimi durdurmak için azami baskı uygulamasını bekliyoruz. Bu, müttefiklerimiz için kritik bir test.” derken, batılı müttefiklerin pek de bu teste girmeye niyetli olmadıkları görülüyor. Sergilenen bu yaklaşımlardan NATO’nun ve NATO üyesi Avrupalı müttefiklerin Türkiye için Rusya ve Putin ile karşı karşıya gelmek istemediklerini çıkartabiliriz. Rusya ile Ukrayna arasındaki gerilimde de Avrupa ülkeleri Putin ile karşı karşıya gelmekten kaçındılar.


İktidarın bir yandan Suriye’de Şam yönetimine süre verip savaş uyarısı yaparken diğer yandan rejimin destekçilerini de işin içine katıp Rusya’ya da örtülü tehditleri dillendirirken çıkış noktasının ABD, NATO ve batılı müttefiklerden umduğu destek olduğu anlaşılıyor. İktidar, Rusya’yı pazarlığa zorlamak için NATO’yu işin içine çekmeye çalışıyor! 

  • Libya’da Hafter güçlerince bombalanan gemide rütbeli subaylarımızın şehit olduğu ve olayın kamuoyundan gizlendiği anlaşılıyor!

Doğu Akdeniz ve Libya’da oldukça sıcak gelişmeler yaşanıyor. Libya’da Hafter güçlerince bombalanan gemide rütbeli subaylarımızın şehit olduğu ve olayın kamuoyundan gizlendiği anlaşılıyor!

Libya’da Berlin Konferansı’nda kararlaştırılan ateşkes ve Cenevre’deki 5+5 Askeri Müzakereleri, önceki hafta Mareşal Hafter güçlerinin Türkiye’den silah getirdiğini öne sürdükleri bir gemiyi bombalayarak batırdıklarını açıklamaları üzerine, Türkiye destekli Sarrac yönetiminin masadan çekilmesiyle kesilmişti. Daha sonra bombalananın gemi değil liman ve limandaki silah depoları olduğu öne sürüldü. İktidar bu bombardıman karşısında sessizliğe büründü. Bombardımandan birkaç gün sonra CB Erdoğan’ın “Libya’da birkaç şehidimiz var” açıklaması, Hafter güçlerinin TSK mensuplarının yer aldığı bir gemiyi bombaladığı ve general ve albay rütbesinde subaylarımızın şehit olduğu iddialarını gündeme taşıdı. Şehit cenazelerinin sessizce ve gizli şekilde Türkiye’ye getirilerek, askeri tören olmaksızın defnedildikleri, bu uygulamanın şehitlerin aileleri ve silah arkadaşları arasında infiale yol açtığı medyaya yansıdı.

İktidarın gizlemek istediği gemi bombardımanının ardından Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Hafter ile görüştü ve Cenevre’deki müzakere masası yeniden çalışmaya başladı. Ancak Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Hafter, Libya’da siyasi çözüm müzakerelerinin başlaması için, Türkiye’nin desteklediği cihatçı milis güçlerin Libya’dan çekilmesi şartını koştu. Gelinen aşamada Libya’da baştan itibaren yalnız olan ve sadece Katar’ın desteğine sahip olan iktidar, daha önce tepki gösterdiği Macron’a gittikçe yaklaşıyor! Bu durum Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Libya’da elini güçlendiriyor!


İktidarın ülkeyi hesapsızca içine sürüklediği savaşlarda; Albay ve Tümgeneral rütbesinde oldukları dile getirilen şehitlerimizin isimlerinin gizlenmesi, cenazelerin gizlice ve törensiz defnedilmesi, Genelkurmayın resmi açıklama yapmaması şehitlere saygısızlık, yüz kızartıcı bir tavır ve kabul edilemez bir tutumdur!

  • Dolar kuru 6,20 TL’ye dayandı! TL’deki değer kaybı yüzde 17’ye ulaştı!

Kurları dizginlemek için Merkez Bankası ve kamu bankalarının sattığı döviz tutarı 22 milyar dolara yaklaştı, buna rağmen dolar kuru 6,20 TL’ye dayandı! TL’deki değer kaybı yüzde 17’ye ulaştı!

İktidar ve ekonomi yönetimi iç ve dış politikada yapılan yanlışların yarattığı riskler ve ekonomide hızla kötüleşen göstergelerin tetiklediği döviz kuru artışlarını dizginleyebilmek için yoğun şekilde Merkez Bankası ve kamu bankaları eliyle piyasalara düşük kurdan döviz satıyor. Sadece son bir haftada MB ve kamu bankalarının sattığı döviz yaklaşık 1 milyar dolar! Yılbaşından bu yana MB rezervleri ve kamu bankalarının döviz varlıklarından düşük kurdan yapılan 22 milyar dolara yakın döviz satışıyla doların 6 TL’yi aşmaması başta olmak üzere hedeflenen kurları baskılama-dizginleme çabaları sonuç vermedi. Sadece son bir haftada TL’deki değer kaybı yüzde 17’ye ulaşırken ABD dolar 6,20 TL’ye yükseldi. 2019 yılı boyunca TL’nin değer kaybetmesini, döviz kurlarının yükselmesini önlemek üzere yapılan döviz satışlarının tutarının 40 milyar doları bulduğu biliniyor.

 Buna rağmen TL’deki kanama durdurulamadı. Şimdi aynı yöntemin 2020’de de sürdürüleceği yılbaşından bu yana yaşananlarla açığa çıkıyor!

Merkez Bankası verilerine göre 27 Aralık 2019’da 81 milyar 240 milyon dolar olan brüt döviz rezervleri, 14 Şubat’ta 74 milyar 462 milyon dolara geriledi. Bu rakam rezervlerde 5,8 milyar dolarlık düşüş anlamına geliyor.


Merkez Bankası yılbaşından bu yana bankalardaki döviz mevduat hesaplarının munzam karşılıklarıyla ilgili olarak iki kez düzenlemeye gitti ve bankaların MB nezdinde tutacağı munzam karşılıkları artırdı. Bu yolla MB rezervlerine 3,2 milyar dolarlık katkı sağlanacağı açıklanmıştı! 

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER