Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendiriyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM'de partisinin grup toplantısında konuşuyor. Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının satırbaşları:
Gerçekten üzüntülüyüm. Yaşadığımız sürece acıyorum. Elazığ ve Malatya’da yaşananlar, hepimizin ortak acısı. Kızılay, Kızılay olmaktan çıktı. Nasıl üzülmezsiniz… Suriye’de yaşananlar… Nasıl üzülmezsiniz? Elazığ’a gitmek için görevlendirdiğim arkadaşlarımı aradım. Hemen gelmem gerekiyor mu dedim, gelirseniz halen arama kurtarma çalışmaları var. Çalışmaları aksatmayalım dediler. Doğru dedim, ne zamanki gelin dediler anında gittim. Bir yaralıyı ziyaret ettim, “Çocuklarınız neredeydi?” dedim. “Onları kayınpederimin evine gönderdik, bizim ev soğuktu. O ev sıcak diye, çocuklar üşümesin diye oraya gönderdik” diye yanıt verdiler. Bu durum da sosyal depremdir. Nasıl bir tablodur bu Allah aşkına? Bölgede eleştiri de aldım. Neden? Vatandaşın sorduğu “Deprem vergilerini ne yaptınız?” sorusunu dile getirdiğim için eleştirildim. Hastanede yaralıları ziyaret ediyorum. Ölümden dönmüş, enkazdan çıkmış bir kadın bana “Çocuğum işsiz” diyor. Düşünün bu insanlık dramında dahi, mucizevi bir şekilde hayatta ve yine çocuğunu düşünüyor. Bu tablo nedir Allah aşkına?”

Depremle mücadelenin iki ayağı vardır. Birincisi önlem almaktır. Deprem olduğunda deprem bölgesinde insanlar ölmesin diye tedbir alacaksın, binayı dayanıklı alacaksın kardeşim. Devleti yönetmenin gerekçesi de budur. Deprem oldu binalar yıkıldı, onun adı kriz yönetimidir.  Önlem almadığınız için insanlar ölüyor.

Malatya'ya da Elazığ'a da gittim, daha önce de deprem bölgelerine gittim, binaları çökenlerin yüzde 99.9'u fakir. Bu da hayatın bir başak gerçeği olarak önümüzde duruyor.

Van depremini de biliyorum. Önlemi ne zaman aldın? 604 kişi öldükten sonra. Önce alacaktın önlemi. Efendim harcama yaptık. Doğru ama 100 metrekarelik evi depremzedeye 75 bin liraya sattın. Vergi aldın, eyvallah. Depreme dayanıklı konutlar yapacağım dedin, eyvallah. Deprem oldu, insanlar oldu, o evleri yapmadı, insanlar öldü. Bana kalkıp cevap veriyorsun!

KIZILAY Hatırlıyorum okulda öğrenciyken öğretmenlerimiz bize Kızılay kumbarası verirdi gider para toplardık, o paralar tutanakla Kızılay’a teslim edilirdi. 152 yıllık bir kurumdan söz ediyorum. Köklü bir kurumdan söz ediyorum. 152 yıllık bir kurum bugün hangi durumda? Deprem bölgesine gittim, iki gün orada kaldım, bir tek Kızılay çadırı dahi yok. Bu kurum tarihi kökleri olan bir kurum. İnsani bir kurumdur, gönüllülerin çalıştığı, fakirin derdine çözüm üreten bir kurumdur. Bugün sıcak siyasetin göbeğinde. Nasıl üzülmez, nasıl hayıflanmazsınız. 152 yıllık bir kurum bu hale mi düşmeliydi? İDLİP'TEKİ ÇATIŞMALAR
"Acı olaylarla karşılaştık. İdlib'den gelen haberler. Yaralılar var onlar da kısa süre içerisinde inşallah tedavileri gerçekleşir. Suriye konusunu yıllardır dile getiriyorum. Bir sürü şey söyledim. Akılda kalanlar; bir Orta Doğu bataklığı. Biz bütün komşularımızla barış içinde yaşayalım diye özlem çekerken neden kavga ediyoruz. Dış politika sıradan bir olay değildir arkadaşları, dış politikanın millî olması lazım. İktidar, muhalefet olmaz, ülkenin çıkarları esastır. Dışişleri Bakanlığını niye kurduk biz? Siyasiler dış politika konusuna cümle kurarken boğazına 9 boğum olması lazım. Dışişlerinin ayrı bir dili, hukuku vardır. Eğer siz Dışişleri Bakanlığı'nı tamamen devre dışı bırakıp dış politikayı ben yöneteceğim derseniz liyakati de devre yok edersiniz. Dış politikadan anlamayan birini başına nasıl getirirsiniz.

Bizim bölgemizdeki dış politikanın farklı bir tablosu vardır.  Bütün komşularımızın yer altı kaynakları vardır. Başlarına bela olmuş durumda. Egemen güçler ateşi kendi elleriyle tutmazlar, maşa kullanırlar, sırtınızı sıvazlarlar başınızı belaya sokarlar. Egemen güçlerin maşası olmamak çok önemlidir. Pinpon topu gibi Amerika ve Rusya arasında gidip gelirseniz iki taraf da sizi kullanır. Bakın İdlib dışlında sorun kalmadı. İki egemen güç Suriye'yi istediği gibi kullanıyor. İki egemen güç orada çatışacak taraflara silah temin ediyor. Amerika ve Rusya'nın silah fabrikası var. Ne istiyorsun? Hepsini veriyorlar. Beyler buyurun birbirinizi öldürün diyorlar. Taşeronlaşma önemlidir dış politikada.

Bu terör unsurlarına silahları kim veriyor? Masum çocukların kafalarını kesen bu örgütlere silahları kim veriyor? Çin, Amerika, Rusya, Suriye rahatsız, herkes rahatsız bizim de rahatsız olmamız lazım. Kendi bölgemizde terör örgütlerinin ciddi bir güç. olarak ortaya çıkmasından rahatsız olması lazım.

Sayıları 20 bin ila 50 bin sarasında değişen terör örgütleri var. Soçi'de bir anlaşma yapıldı. 17 Eylül 2018. Erdoğan şu öneride bulunuyor bütün muhalif grupların 10 Ekim 2018'e kadar ağır silah, toplar ve havan toplarının geri çekilmesi taahhüt ediliyor. Sonra Tür tarafının önerisi üzerine bu sefer 2018'in sonuna kadar bazı yolların ulaşıma açılacağı taahhüdünü veriyor. Bu kürsüden ben ve dış politikadan sorumlu arkadaşımız Türkiye'nin üstlendiği bu görevi imkansız görev olarak tanımladık. Niye bu görevi üstlendik biz? Sen niye üstleniyorsun? Onlar açsınlar. Kabak bizim askerin başına patlıyor. Ben bunları söylediğim zaman da rahatsız oluyorlar. Ben üzülüyorum bunları dile getirdiğimde.

Bu Suriyeliler milletin başına bela olacak dedim. Ben Suriyelileri alın ateşe atın demiyorum kardeşim. Evlerini barklarını yapın gitsin otursunlar orada. Trump diyor ki sen niye vatandaşını almıyorsun. E sen al. Benden daha zenginsin. Alırsın 3.5 milyon Suriyeliyi mesele biter. Cesaret edemiyor bizimkilere tavsiye ediyor. Bizimkiler de hemen alıyor. Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün.

Şimdi yeni bir göçten bahsediyorlar. Eğer buradan terör unsurları Türkiye'ye girerse, yarın bunlar Türkiye'nin başına dert olursa faturayı bu millet ödeyecek. Beş maddelik bir öneri.

1- İdlib'de konuçlanmış bulunan ve gözlem görevi üstlenmiş mehmetçiğimizin güvenliği önemlidir. Mehmetçiğimizin can güvenliğinin sağlanması için gereken adımlar hızla atılmalıdır.

2- Türkiye Soçi mutabakatı ile ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmemesinden kaynaklı oluşan yeni koşullar nedeniyle en kıza zamanda Rusya ile birlikte İdlib'deki durumu yeniden değerlendirilmelidir. Gerekirse Soçi'nin koşulları sahadaki mevcut duruma göre şekillenmeli gerekirse yeni bir ateşkes hattı belirlenmelidir.

3- Siyasi iktidar Suriye'de rejim değişikliğine odaklanan siyaseti terk etmelidir. Ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit eden gruplarla her türlü iş birliği sonlandırılmalıdır. Bölgesel ve ulusal alandaki çabalar artırılmalı.

4- İdlib'deki durum Türkiye'ye doğru yeni bir sığınmacı dalgasını hareketlendirmiştir. Bu konuda Türkiye'nin yalnız bırakılmaması gerekir. Bu kişilerin güvenli bölgede barınması için Rusya ile BM'nin sorumluluk üstleneceği bir süreç ivedilikle başlatılmalıdır.

5- İdlib'in Suriye toprağı olduğu gerçeği unutulmamalı. Terörist gruplarla muhalif bölümün silah bırakmasına yönelik çalışmalar artırılmalıdır.

Önümüzdeki hafta FETÖ'nün siyasi ayağını açıklayacağım.
CANLI
Editör: TE Bilisim