Perşembe, Nisan 18, 2024

Ceren Şimşek yazdı | 6284 sayılı yasa ve devletin alternatif koruma(!) yolları

6284 sayılı kanunun amacı ve içeriği; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişileri ve en temel insan hakkı olan yaşam hakkını korumak, kadına karşı fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetin son bulması için kurumlar arası iş birliğini sağlamak, şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali bulunan kişileri rehabilite etmektir. Kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirleri içermektedir. Bu kanundan şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadın, çocuk ve aile bireyleriyle tek taraflı ısrarlı takip mağduru kişilerdir. Kanun hükümlerinden yararlanabilmek için, ilgilinin şiddete uğramış veya şiddete uğrama tehlikesi içinde olması yeterli olup; cinsiyetinin, cinsel yöneliminin, aile üyesi olup olmamasının, medenî hâlinin veya vatandaşlığının önemi bulunmamaktadır. Kanuna göre, sadece şiddete uğrayan değil, şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişiler de kapsam dâhilindedir. Bu hükümle “şiddet gerçekleşmeden önleme” amaçlanmaktadır.

6284 sayılı yasanın ardından da 1 Ağustos 2014 yılında İstanbul Sözleşmesi olarak bildiğimiz Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi yürürlüğe girmiştir. Yeterli yasalara sahip olmakla beraber  anahtar diyebileceğimiz bir sözleşmede de tarafız. Ancak yargıya intikal eden şiddet dosyalarında sıklıkla yaşadığımız problem yasaların yetersizliği değil uygulamadır. Bu yasalar her ne kadar kağıt üzerinde olsa bile uygulama konusunda karakol, savcılık, mahkemeler aşamasında ciddi sıkıntılar yaşayabiliyoruz. Şiddete maruz kalan kadını korumak devletin görevidir ve herhangi bir şiddet tehlikesine yönelik tedbir zorunluluktur. Örneğin kadını “boğazına bıçak dayayıp tehdit eden erkeğe” karşı alınan koruma tedbirlerinin süresinin bitmesi nedeniyle yeniden koruma tedbiri talebi “gerçekleşmiş bir olay olmaması” nedeniyle mahkeme tarafından reddedilmiştir.

Koruma kararlarının uygulanması konusunda yaşanan sıkıntılar nedeniyle devlet koruması altındaki bir çok kadın öldürülmüştür. Kadınların öldürüldüğünde ise onları korumakla yükümlü olan yetkilere hiçbir yaptırım yok. 6284 sayılı kanun içerisinde yer alan; şiddete uğrayan kadını korumak için şiddet uygulayanı uzaklaştırması, kadına barınak sağlaması, adres gizliliği ve yeni kimlik verilmesi gibi uygulamaları içermektedir. Ancak bu tedbirler yeterli bir şekilde uygulanmamaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun hazırladığı 2017 veri tablosunda belirttiği gibi; 6284 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 2012 yılında en az kadın cinayeti yaşanmışken 6284’ün saldırıya uğradığı 2017 yılında en yüksek sayıya ulaşması tesadüf değil.

Şiddet neden yaygınlaşmaktadır?

Toplumdaki yaygın eşitsizlik söylemleri şiddetin yükselmesine neden olmaktadır. Yargısı, medyası, devleti her bir koldan kadınları şiddete ve nefret söylemlerine maruz bırakmakta ve böylece bu mekanizmalar aracılığı ile şiddet meşrulaştırılmaktadır. Toplumsal yapının erkek egemen zihniyeti nedeniyle kadınlar aşağılanmakta ve ikinci sınıf insan muamelesi görmektedir. Ne yazık ki bu zihniyet devletin ve iktidarın yansımasıdır. İşte bu nedenle az öncede aktardığım gibi tedbirler kağıt üzerinde kalıyor. Bu tedbirleri uygulamakla yetkili olan aktörler (kolluk, savcılık, mahkemeler) ne yazık ki bu toplumdan ayrı değiller. Bu toplumda yetişmiş ve bu toplumun kodlarını edinmiş kişilerdir. Kamuda, yargıda, sokakta yer alan, konuşan, hareket mekanizmasını oluşturan topluluk erkeklerdir. Bu durum kadının eve hapsine, her türlü şiddete maruz kalmasına, tarih boyunca süregelen trajedisinin son bulmamasına ve devletin de bunu kabullenmesine sebep olmaktadır. Bu bir politikadır ve söz konusu politika sistematik bir şekilde cezasızlığı da peşinden getirmektedir. Ceza mahkemelerinin, anayasal hak olmasına rağmen ifade hürriyeti ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması sebebiyle her gün önüne gelen dosyalarda cezalandırmaya yönelik arzu ve isteğini, kadına yönelik şiddet davalarında görmemek, taşı sıksa iyi hal indirimi çıkaracak hakim ve savcılarla karşılaşmak da bu politikanın bir getirisidir.

Şiddeti önleme ve kadını korumakla görevli olan devlet ne yapıyor?

Mecliste kurulan Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu ile Aile Hukuku, Aile İçi Şiddet ya da Kadına Yönelik Şiddet konuları pazarlık konusu haline getirilerek uzlaştırma ve arabuluculuğa konu edilmek isteniyor. Bu sistem kadınların kanunen sahip olması gereken bir çok haklarından vazgeçmelerini amaçlamaktadır. Bu uygulama özellikle boşanma süreçlerinde maddi zorlukları daha çok yaşayan taraf olan kadınlar aleyhine sonuçlar yaratacak. Arabuluculuk, kadınların adalete erişmesindeki sorunlara çözüm olmak yerine bir engel daha olacak.

Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar bir beyanında, arabuluculuk ile aile ilişkileri yıpranmadan, aile mahremiyeti korunarak, husumetler büyümeden, diğer kişilere yansımadan sorunların barışçıl bir şekilde çözüleceğini belirtmiştir. Ancak ‘aile mahremiyeti’ olarak ifade edilen şey, esas olarak şiddeti kamusal alanın bir sorunu olmaktan çıkarıp özel alana hapsetmek ve bu büyük oranda şiddet, istismar gibi suçların gizli kalması amacı taşımaktadır. Aile arabuluculuğu, “kol kırılır, yen içinde kalır” mantığını taşımaktadır.

Boşanmaların  %1,7 oranında artması nedeniyle kurulan boşanmaların önlenmesi komisyonu ile bugüne kadar imzalanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), CEDAW ve Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’ne aykırı öneriler getirmektedir. Boşanmaların önüne geçmek, ailenin yapısını güçlendirmek isterken aslında İstanbul Sözleşmesini imzalayarak bulundukları “kadını güçlendirmek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için gerekli tedbir ve önlemleri almak” taahhüdünü de yok saymaktadırlar.

Daha demin bahsettiğimiz “aile mahremiyeti” adı altında aile hukukuna ilişkin davaların gizli yapılabileceği önerilmiştir. Evrensel bir hukuk kuralı olan “mahkemelerin aleniyeti” adil yargılanma hakkının bir getirisidir. Hem AİHS hem de Anayasa’da açık ve net bir şekilde belirtilen  “duruşmaların açık yapılması” hükmüne aykırı bir işlemle istisnai bir durumu genel bir duruma çevirmek evrensel hukuk kurallarına aykırıdır.

Kadınların aile içinde yaşadığı şiddetin yargıya yansıması durumunda toplumsal duyarlılığın oluşturduğu kamuoyu ve mahkemelerin her kararının göz önünde olması nedeniyle daha fazla denetlenebilir olması hem kadınların uğradığı haksızlıklara daha fazla ses çıkarabilmesine hem de hukuki mücadele içerisinde daha fazla yer alabilmesine yardımcı olmaktadır. Bu uygulamalar kadını yaşadığı şiddet ile baş başa kalmasına ve yalnızlaşmasına neden olacaktır. Bu uygulamalar neticesinde önlenen şiddet değil kadınların adalete erişimini zorlaştırarak boşanmalar olacaktır.

6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 8 Mart 2012 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda oy birliği ile kabul edilmiş ve 20 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2012 yılından bu yana erkekler tarafından 1614 kadın öldürüldü, 1010 kadına ve kız çocuğuna tecavüz edildi.  Her geçen yıl artan bir ivme ile şiddet çoğalmaktadır ve bu şiddet devletin türlü kurumları tarafından meşrulaştırılmaktadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından takipleri yapılmamaktadır. Hükümet şiddeti önlemek için herhangi somut bir eylemde bulunmadığı gibi üstüne kadın erkek eşitsizliğini sürekli üreterek şiddetin devamlı artmasına neden olmaktadır.

Arabuluculuk uygulamasını kadınlar açısında haklarına halel gelmesine neden olacaktır. Kadınların mücadelesi ile edinilmiş bir çok hak arabuluculuk/uzlaştırma adı altında yavaş yavaş yok edilmeye çalışılmaktadır. Mahkeme süreçlerinde dahi kadınların haklarının tespitinde sıkıntılar yaşarken arabuluculuk sürecinde kadınların nelerden vazgeçmek zorunda bırakılacağı, ne şekilde baskı altına alınacağı şimdiden görülmesi gereken bir durum. Ayrıca şiddet içeren boşanma davalarında arabuluculuk söz konusu olamaz. Söz konusu uygulama İstanbul Sözleşmesine aykırıdır.

 

 

 

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER