Perşembe, Nisan 25, 2024

Cehaletle mücadele

Bir silah olarak cehalet hiçbir çağda bu çağdaki kadar kullanıma sokulmamıştır: gelip geçicilikler çağında yaşıyoruz, üretilen her değeri, mücadeleyi ve emekleri silip geçiveren insanların, pek yakınınızda bulunan insanların çağında.

Günümüzde cehaletle mücadele etmek için başlangıç sorusu nedir? Cehaletin bu denli yaygınlaştığı yaşamlarımızda nelerden endişelenmeliyiz? Bu bilişim çağında bir konu hakkında çok kolay ve çok hızlı bir şekilde düşünüvermiş olmamız mı değersizleştiriyor hayatlarımızı? Yoksa, tam da bu hız ve kolaylık yüzünden mi düşünme ve değer üretme meziyetlerimizi kaybediyoruz gün be gün? Gündelik yaşamlarımızda gerekli olandan çok daha fazla bir biçimde bilgisel konuların iletişime sokulmasından ötürü mü duygu ve düşüncelerimizi birbirinden ayırt edemez halde yaşıyoruz artık? Yoksa tüm bunlar kasıtlı, bilinçli bir toplumsal mühendislik çalışmasının ürünü mü özenle var edilmiş? Yoksa bile isteye seçip yaşadığımız bir hayat mı cehalet, karşılığında mutluluk dilendiğimiz?

/—/

Platon’un Küçük Hippias diyalogunda iyi ve kötü insanlar karşılaştırılır. Sokrates, diyalogun başlarında Hippias’a kötü insanların yalancı olduğunu onaylatır ve sonra yalan söyleyen bir insanın hem zeki hem de bilgili olması gerektiği tespit edilir. Bu şekilde kötü insanın yalancı, zeki ve bilgili olduğu sonucu çıkarılır.

Diyalogun devamındaysa iyi bir insanın da iyi olabilmek için zeki ve bilgili olması gerektiği sonucuna varılır. Bu iki sonuçtan hareketle iyi insanı kötüden ayırmak için elimizde kalan tek ayrım yalan olur. Ki diyalogda da belirtildiği gibi oldukça saçma bir sonuçtur bu. (Anılan eser 373b vd)

Titiz bir analoji dizisi ve çarpıcı bir argüman zinciriyle ilerleyen bu diyalogda öyle bir yol alınır ki, yolun sonunda varılan sonuç dehşet verici düzeyde komiktir:

“Bile isteye kötülük yapan, güzel olmayan ve haksızlıklar yapan kişi, ki böyle biri varsa gerçekten, iyi insandır.” (Anılan eser 376e)

Elbette Platon, diyalogu bu dehşet verici düzeyde komik sonuçla bitirmez. Diyalog, Hippias’ın elde edilen sonucu, birlikte izlenen argüman zincirinin bir nihayeti olarak değil de sanki Sokrates’in bir dünya görüşüymüş gibi verdiği tepki üzerine filozofun oldukça tasalı ve ironik ifadelerle dolu yanıtıyla tamamlanır:

“Hippias! Bunu ben de kabul etmiyorum zaten! Fakat konuşmamızın sonunda birlikte bu sonuca ulaştık! Daha önceden de belirttiğim gibi bu konular kafamı karıştırıyor benim. Başka başka şekillerde düşünüyorum hep. Ama cahil bir insan olarak benim kafa karışıklığımda şaşılacak bir şey olamaz! Ama senin gibi çok değerli insanların bir öyle, bir böyle düşünmesi karşısında çok tedirgin oluyorum. Çünkü senin gibilerle benim gibiler arasında bir fark olmazsa şayet, hiçbir kafa karışıklığımızda sonuç elde edemeyiz ve kararsızlığımızdan kurtulamayız bir türlü!” (Anılan eser 376e)[1]

/–/

Sokrates’in cehalete bir bilgisizlik hâli olarak değil de bilmediğini bildiğini sanma hâli olarak baktığından pek çok insan haberdardır. Bu pek çok insanın içindeki pek çok insan da onun bu bakış açısının hiç de kabul edilebilir olmadığına ilişkin güçlü bir kanaat taşır. İşin en trajik yanı, bu güçlü kanaatin de cehaletle kuşatılmış olmasıdır.

Çünkü bu bilgi kırıntıları hemen her ders kitabında yer alan klişeden başka bir şey değildir hiç! Nitekim çoklukla zannedilenin aksine, Sokrates, insanların yalnızca bilmeyerek değil, bilerek de kötülük yaptığının gayet farkındadır. Ki ondan bize kalan hemen her anekdot doğrular bunu. Sözgelimi, hakkında, haksız bir şekilde verilen idam kararı sonrasında ölüme doğru giderken eşi Ksanthippe’nin “Seni haksız yere öldürüyorlar Sokrates!” yakarışına verdiği ünlü tepkideki gibi: “Ne yani, haklı yere mi öldürselerdi!”[2]

Kuşkusuz cehaletin, cahil insanlarca cahil olmayanlara karşı bir silah olarak kullanıldığını fark eden ilk düşünürlerden biriydi Sokrates. Ki bunu, Platon’un kaleme aldığı pek çok diyalogda bildiğini zannettiği şeyi bilmediğini göstermesine rağmen birkaç muhatabının aynı şekilde yaşamına devam edememesinden anlayabiliyoruz açıkça.

Yaşamı boyunca eylemlerimizin erdemli bir şekilde belirlenmesinde tam bir sorumluluk içinde olduğumuzu vurgulayan bu ilk büyük filozof, hiçbir şekilde irade zayıflığını bir bahane olarak kabul etmiyordu. Çünkü ona göre, akıl ve bilgi cahilliğin beslenme kaynağı olan duygular karşısında aciz kalamazdı asla. Bu yüzden bilgiyi önemseyen ve bilmeye yönelen hiçbir insan, bilgiyi önemsemeyen ve bilmeye yönelmeyen cahil insanlar karşısında aciz olmamalıydı[3]. Belki de tüm yaşamı boyunca verdiği mücadelenin altında da bu motivasyon yatıyordu; denebilir ki, Sokrates cehaletin sosyopolitik bir durum olarak ne denli güçlü olduğunu görüyor ve bu yüzden yaşamının büyük kısmını bilhassa bu durumla mücadele etmeye adıyordu.

Hemen her cahil insanın hemen her fırsatta cehaleti bir silah olarak kullandığı günleri yaşıyoruz uzunca bir süredir. Üstelik zannedildiği gibi yalnızca politik sahnelerde kullanılan bir silah da değil bu

/—/

Aradan geçen yüzyıllar sonrasında değişen pek bir şey yok. Zihinsel düzlemde hiçbir güç taşımamasına rağmen gündelik yaşamlarımızdaki ilişkilenmelerimizin içinde hâlen dehşet verici bir güce sahip cehalet. Çünkü doğruların üzerini olabildiğince sislendirerek cahil olmayanlar üzerinde devasa bir baskıya neden oluyor hâlâ. Bir bakıma günümüz Türkiye’sinin içinde bulunduğu sorunların kaynaklarından biri de bu. Çünkü hemen her cahil insanın hemen her fırsatta cehaleti bir silah olarak kullandığı günleri yaşıyoruz uzunca bir süredir. Üstelik zannedildiği gibi yalnızca politik sahnelerde kullanılan bir silah da değil bu; hemen yanı başımızda, bir adım ötemizde, kulaklarımızın en yakın işitme mesafesinde ateşlenen bir silah…

Açıklıkla belirtmek gerekir ki, bir silah olarak cehalet hiçbir çağda bu çağdaki kadar kullanıma sokulmamıştır: gelip geçicilikler çağında yaşıyoruz, bir sosyal medya hesabını silip yenisini açarak bir anda tüm geçmişini sıfırlayan; üretilen her değeri, mücadeleyi, söyleneni ve emekleri silip geçiveren insanların, pek yakınınızda bulunan insanların çağında. Dahası var, mücadelenin, değerin değil de cehaletin mutluluk olduğunu sanan insanların çağında!

Şayet bir silah olarak kullanıma sokulmasaydı, 21. yüzyılda cehaletin bir erdemsizlik olduğunu açıklamaya kalkmak gerçekten de trajikomik bir sahne var edebilirdi gözlerimizin önünde. Ama durum bundan daha fazlası, Sokrates’in yaşadığı dönemden çok daha güçlü bir silah olarak kullanılıyor artık cehalet. Bu yüzden her fırsatta cahil insanla, cahil olmayan insan arasında asla dengelenemeyecek olan bir terazi kurulmaya çalışılıyor. Bu yüzden asla kurulamaz olan bu sözde denge uğruna, sözde özgürlük, sözde hukuk, sözde demokrasi söylemleriyle kaplanıyor etraf. En basit ifadelerle; bilenle bilmeyen, değerli olanla değersiz olan bir tutulmaya çalışıyor her durumda. İşte bu çarpık söylemlerle besleniyor cehalet. Bu çarpık söylemlerle güçleniyor böylece. Ve bu çarpık söylemlerden güç alıyor cahil insanlar. Ve bu çarpık söylemler cezbediyor bir değer ve anlam uğruna değil de bir anlık duygusu uğruna yaşayanları.

Hiç de bir tesadüf değildir cehaletin dengeli bir tartışma kisvesiyle kullanıma sokulması. Çünkü, iki karşıt bakış açısının, vurguluyorum, iki karşıt bakış açısının, eşdeğer olarak görülebilmesi için bu sözde denge söyleminin hâkim kılınması gerekir her bir tarafta. Sözgelimi bir konu hakkında sözde uzmanların fikir birliğine varmadığı dillendirilir sık sık ya da her doğruya değil de her görüşe saygı duyulması gerektiği vurgulanır durur hep.

İnsanların önemli bir kısmını bilgiye erişme kolaylığıyla donatan internet dünyası hiç de bilgili bir dünya var etmedi öyle. Hiç de bilgiye değer veren insanları da var etmedi üstelik. Aksine çağdaş pek çok filozofun şu ya da bu şekilde ifade ettiği gibi giderek radikalleşen bir cehaletin içinde yaşıyoruz artık. Ne de olsa istenilen her anda, tam da bir anlığına, herkesin bir uzmanmış gibi var olup yok oluverdiği bir dünya var artık parmaklarımızın ucunda –dilediğimiz an, dilediğimiz emre amade bir dünya!

İnternetin cehaleti geliştirmek ve cahil insanların sayısını artırmak isteyenlerin kullanımı için kolaylaştırılması da bir tesadüf olmasa gerek. Baksanıza, olan bitenin neliğini, nedenini, niçinini, nasıl da hızlı, basit ve müthiş bir süratle açıklayıveriyoruz öyle.

/—/

Internet dünyası hiç de bilgili bir dünya var etmedi öyle. Hiç de bilgiye değer veren insanları da var etmedi üstelik. Aksine çağdaş pek çok filozofun şu ya da bu şekilde ifade ettiği gibi giderek radikalleşen bir cehaletin içinde yaşıyoruz artık.

Cehaletin pek çok gücü vardır; üst üste onlarca yanlış yapan insanların, kendi sınırsız cehaletleriyle baş başa kaldıklarında, onun gücüne sığınıp, çirkefliğin en uç düzeyine başvurmaları boşuna değil bu yüzden. Çünkü cehalet yalnızca ilişkileri deforme etmekle kalmaz, aynı zamanda olası her etik düzlemi de çarmıha gerer.

Bu yüzden adalete, hakkaniyete erişim, bir anda ulaşılamayacak kadar önemli ve güncel bir durum olarak kalır hep. Çünkü cahil insanlar, yasalar ve doğrular üzerinde nasıl gezineceğini çok iyi bilir –ikincil, üçüncül ya da bilmem kaçıncıl bir şeyi önceliğe alıp büyüteçle görüntüler sözgelimi. İfade etme biçimlerini, ifade edilenin anlamından, doğruluğundan ve hatta ne hakkında konuşulduğundan bile daha önemli hale getirir. Tam bir cüretkarlıkla konuşur hep, kimi zaman pek sakin, kimi zaman pek öfkeli ama her zaman çok kirli bir şekilde…

Cehaletin bir erdem olmadığını açıklamak zorunda olmaktan daha az can sıkıcı çok az şey vardır. Ancak cehaletin ödüllendirilip, duyarlılığın ve uzmanlığın aşağılandığı günümüz Türkiye’sinde bu basit esasın tekrar tekrar açıklanması gerekiyor kuşkusuz. Gürültü yapmanın, bağırıp çağırmanın, hakaret etmenin, olay çıkarmanın nihai iletişim hedefi olarak gayet bilinçli, gayet ihtiraslı bir şekilde kullanıldığı yaşamlarımızın içinde cehaletle ve onu bir silah olarak kullananlarla mücadele edilmesi gerektiği çok açık.

Kuşkusuz cüretkâr politikanın yükselişi, apaçık cehaletin bir silah olarak kullanılmasıyla çok yakından ilişkilidir. Ve politika, yani bir arada yaşama koşullarının belirlendiği başat pratik, cehaletle birleştiği yerde intihar eder ve faşizm denen yapı bu intihar üzerine ortaya çıkar birdenbire.

Ve artık yeter; mutlu ya da masum biri falan değildir cahil insan, asla değildir, yaşama değer katan insanları yok etmeye karar veren gayet bilinçli bir savaşçıdır o, kötülüğün savaşçısı. Çünkü yalnızca kendi bilgisizliği ve değersizliğini ört bas etmekle meşgul değildir, gördüğü her değeri ve bilgiyi katletmeye çabalar durmadan –anlamsız ve değersiz hayatını başka anlamsız hayatlarla meşrulaştırmak için anlamlı ve değerli olan her şeyi katletmeye…

Fakat tüm bu güçlerine ve cüretkarlığına rağmen cehaletten korkmak da anlamsızdır. Çünkü hiçbir sonrası yoktur cahil insanın, hiçbir öncesi olmadığı gibi! Bu yüzden korkaktır cahil insan; çünkü bir anda yaşayanlar bir anda yok olur. Ve Sokrates haklıdır, cahil olmayanlar, cahil olanlar karşısında aciz değildir hiç. Yaşanan hayata bir anlam ve değer katmak yerine, yapmadıkları bir geçmiş muhasebesinin temiz bir sayfayla yenilenebileceğini sanan cahil insanların pek bir kullanışlı zannettikleri cehalet silahı karşısında cahil olmayanların da silahları vardır.

Yoksa sadece cahil olmayanların bir avuntusu mudur son dile getirdiklerim? Hayır. Kanımca eserlerinde cehalet karşısındaki umutsuzluğun en ayrıntılı resmini kaleme alan Franz Kafka’nın günlüklerindeki son cümleleri şöyle:

“…Bir avuntu varsa o da şu: sen istesen de istemesen de olacak! Ve senin istemenin, farkına varılamayacak kadar yardımı dokunabilir ancak. Avuntudan öte bir şey: Senin de silahların var.” (Kafka, s. 627 –vurgu bana ait)[4]

/—/

Cehaletten mutluluk dilenmeyin.

[1] Platon, Küçük Hippias, metnin Türkçede çeşitli çevirileri bulunmaktadır. Doğrudan yapılan alıntılarda paragraf numarası belirtilmiş olup metnin Türkçesine tarafımca kısmen müdahale edilmiştir.

[2] Söz konusu anekdota ilişkin bir kaynak olarak bakınız: Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri; II. 35, çev. Çiğdem Dürüşken.

[3] Benzer bir yaklaşım içinde bulunduğum bir eser olarak bakınız: Cevizci, Ahmet; İlkçağ Felsefe Tarihi, Asa Kitabevi, Bursa, 2006, s. 230

[4] Kafka, Franz; Günlükler, Cem yay., 1995 İstanbul, cilt 2, s. 627 –12 Haziran 1923 tarihli günlük notunun son cümleleri.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI