Perşembe, Nisan 25, 2024

Buzdağı metaforu ve daha yakın kadınlar

Buzdağının görünmeyen belki de artık rahatça görülen yanı: “Libidinal prekarya”. Bu kavramı kadın cinayetlerini buzdağı metaforunun parçası olarak yorumlamak mümkündür.

Rene Daumal (16 Mart 1908-21 Mayıs 1944)  G.I. Gurdjieff öğretilerinin takipçisidir. Le Grand Jeu (Büyük Oyun) adında para-sürrealist şiir ve inceleme dergisin editörleri arasındaydı. Birkaç gün önce, kitabevine gidip, rafların arasından bu dikkat çeken kitabı aldım. Farklı yazarları okuyup, ufkumu sabitelerden arındırmayı seviyorum. Bunu, kendime şu sıralar görev edindim. İlginç bir şekilde, ünlü ve sürrealist akımının öncüsü olan ressam Dali’den bahsediyordum, sürrealistlerin izini takip etmeye karar vermiştim.

Rene Daumal, sürrealist şiir akımını “manifesto” olarak görüyor. Haksız da sayılmaz. Gözlem-yorum-bilgisi-gerçeğin sözdizimi yaratımı bana göre. Son derece açık ve net: “MANİFESTO”. Bu şairlerin hedefleri tutkuluydu ve asli olanı arama çabası olarak yorumlanıyordu. Oturup sohbet ediyorlardı. Yaşadıkları yıl aralığı da dikkate alınmalıdır. Gerçeküstücüler yani sürrealistler, Batı uygarlığının da gerçeklikten kopuşunu eleştiriyorlardı. Yani, daha gerçek ve tutarlı bir dünya arayışı, şiirde mistik evrenlerden geçiştir.

-“Peki ya siz?

Ne arıyorsunuz?”

Küçük bir haber iletisiyle açılır sayfalar. Sonunda ise, Hegel’in “köle-efendi” karşıtlığına keskin bir eleştiri getirir. “Düştün mü, ayağa kalk, kaldığın ritimde yürümeye devam et” diyerek, merhamet duygusunun yerine çabayı ve izlenceyi getirir.

Siyasalın Doğası, Buzdağı metaforunun sert bir geçişi olarak okunabilir. Şöyle ki, sorulacak sorular;

  • “Siyasal olan” nedir?
  • Logos (mantık) ve yorumbilgisi, üst kültür ikilemiyle nasıl parçalandı?

Bütün bu sorular, Sigmund Freud’un siyasal olana eklenen- “ego-süperego-id” kavramsallaştırmasını hatırlatıyor. Buzdağının görünmeyen belki de artık rahatça görülen yanı: “Libidinal prekarya”. Bu kavramı kadın cinayetlerini buzdağı metaforunun parçası olarak yorumlamak mümkündür. Bastırılan kadınlıklar, hegemonik erkeklikler gerçeği olarak, LİBİDAL PREKARYA denilen en kapsamlı tanımlama olarak yorumlanıyor. Libidonun ideolojilere eklenir duruma gelmesidir. Siyasalın doğasını bu kapsamda, “çatışma-uzlaşma” eksenli siyah-beyaz renkler katışımı olarak okumak yerine, bütün renkleri ortaya koymak gerekecektir. Libidinal Prekarya, şiddetin “rutinleşmiş” halidir. “Özel olan, politiktir söylemi kapsamında, görünen-görünmeyen değil ama; “Seküler ve değer odaklı bir hukuk sistemi, bilinç yükseltme eğitimleri” gibi yeni bir aydınlanma dönemine doğru yol almak hiç olmadığı kadar ihtiyaç olacaktır.

Siyasalın doğasını “çatışma-uzlaşma” eksenli siyah-beyaz renkler katışımı olarak okumak yerine, bütün renkleri ortaya koymak gerekecektir. Libidinal Prekarya, şiddetin “rutinleşmiş” halidir.

Yaşadığımız çağ itibari ile “tarihsel olarak değişim anlamında” bir metamorfoz döneminde olduğumuza dair göstergeler mevcuttur. 1945 yılından bu yana siyaset dünyasına egemen olan “küreselleşen ideolojiler”in sonunun geldiği, Soğuk Savaş’ın da bittiği belirtilmektedir. Yeniden inşa edilen gündemlerde, ideolojilerin de dönüşümün başka bir aşamasında olduğunu ortaya çıktı.

Ernesto Laclau, bu aşamada “ideolojik siyasetin” genel olarak gerileyişinden söz eder. Benzer bir örnek şuydu: “Siyaset gündemini meşgul eden bir benzerlik örneğiydi. Soğuk Savaş’taki her iki kampın söylemi, modernitenin politik ideolojisinin son versiyonuydu: yani, kişinin kendi ideolojisini evrensel bir görevin (görev ne olursa olsun) yerine getirilmesi olarak sunarak meşrulaştırma girişimi” olarak sunmasıydı.

Ernesto Laclau, krizin anlam inşasını sıralarken üç noktaya dikkat çeker:

  • Evrenselliğin krizi: Yokluğu ve yoksunluğuyla ortaya çıkışıdır. “Mutlak özcü”kimlik siyasalarının evrenselcilik anlayışının dayattığı yapı-söküm siyasetinin tehlikesinin krizidir. Bu siyaset anlayışı, genel bir izlenim olarak “ırkçılığın çeşitli yeni yönlerini” ortaya koyabilir ve dünyanın çeşitli yerlerinde “hak” mücadelelerinin aranmasına yol açabilir.

Evrenselliğin krizi: Yokluğu ve yoksunluğuyla ortaya çıkışıdır. “Mutlak özcü”kimlik siyasalarının evrenselcilik anlayışının dayattığı yapı-söküm siyasetinin tehlikesinin krizidir.

  • Radikalleşmiş pragmatizm: Böyle bir bağlam “sınırlı bir mühendislik” yaratıyordu. Laclau’nun deyimiyle, “entelektüel buz çözümü” ile oluşturulan teorik kategorizasyonların “araçsal” kullanımıdır (Laclau, 2015: 7-8). Böyle bir bakış açısı, entelektüel anlayışın sanal yansımalarıdır. Burada sanal oluşumun öznel bakış açısıyla yansıyan izole yaşamları, tercih olarak, aydınlamada ya aydınlatır/ya da simgesel dönüşümlerde sembolikleşir. Burada birden fazla “görünüş” vardır: Özdeşleşme, kimliğin “toplumsal olumlanması”, başka bir kimliğin ikamesi, köken varlığın ağacının yok edilmesi (rizom modeli-Deleuze& Guattari’nin ifadesi) çeşitli eşdeğerleri veya ikameleri gibi anlam yoğunluğuna yol açabilir. Özdeşleşme sadece eşdeğer olmak ya da değiştirmek değildir. “İyilik” ya da “rasyonellik ölçütü” açısından yoksunluğun “değerli” yönünü de beraberine alır (Laclau,2015:10).

Farklı kültürlerden kadınların yaşadıkları “sosyal ve kültürel bunalımları” ve “kadınların ırkçılığa karşı duruşu” yerine kadınların hafızasındaki “model” oluşumlar bu bağlamda siyasetin doğasında önem kazanacaktır.

Siyasette, önemli olan gerçek değildir. Gerçek yoksa, uydurulur. Varsa, görmezden gelinir. – Ancak gerçekler kadınlara karşıysa, tersyüz ederiz onları (NAZIM HİKMET RAN)”

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI