Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan ile Adalet Yürüyüşü’nden Adalet Kurultayı’na giden süreci konuştuk.
Tezcan, Türkiye’deki adalet arayışının Adalet Yürüyüşü’nde vücut bulduğunu ve Adalet Kurultayı’nda da bir dile kavuşacağını söylüyor.
Bülent Tezcan, Türkiye’de adaletsizliğin yalnızca yargı alanında değil, hayatın her alanında olduğunu ve bu nedenle adalet arayışının da her alanda olduğunu düşünüyor. 26-29 Ağustos tarihleri arasında yapılacak kurultayda bütün bu alanlar için ayrı başlıklar açılmış.
Tezcan, Adalet Kurultayı’nın Türkiye tarihinde bir ilk olduğunu ve siyasete yeni bir soluk getireceğini düşünüyor. Kurultayın ayrıntılarını ve sonrasında CHP’nin 2019 seçimlerine dair planlamalarını, Meral Akşener’in adaylık açıklamasını konuştuk. Tezcan, “Bundan sonraki süreç de, bize daha farklı, daha etkili, yeni modellemeleri dayatacak” diyor
Adalet Yürüyüşü’nün Türkiye’deki “hak, hukuk ve adalet” mücadelesine katkı sunduğunu düşünüyor musunuz? Yürüyüş hakkındaki genel değerlendirmeleriniz nelerdir?
Türkiye, son dönemde, adaletsizliğin kurumsallaştığı bir ülke haline geldi. Türkiye’nin en temel problemlerinden birisi, adalet sorunu. Adalet deyince ilk akla gelen, doğal olarak yargı ile ilgili oluyor. Ağırlıklı olarak da mahkemelerde yaşanan adaletsizlikler, toplumu derinden yaralıyor. Ancak, adalet kavramı sadece yargı boyutu olan bir kavram değil. Toplumsal yaşam içindeki bütün eşitsizlik alanlarına bir itiraz ve karşı çıkışı ifade ediyor. O yüzden biz, yürüyüşte, sadece mahkeme ile adaletsizlik sorunu üzerinde değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarındaki adaletsizliği ön plana çıkaran bir adalet söylemi geliştirdik.
Bu çerçeveden bakınca, ‘işsizlikten kaynaklanan adaletsizlik’, ‘toplumsal eşitliğin ortadan kalkmasından kaynaklı adaletsizlik’, ‘cinsiyet eşitsizliğinin olmamasından kaynaklı adaletsizlik’, ‘gelir dağılımından kaynaklanan adaletsizlik’, ‘yargı düzeninde, mahkemede ortaya çıkan adaletsizlik’, ‘eğitimde ortaya çıkan adaletsizlik’, ‘siyasi partiler sisteminde seçim barajından kaynaklanan temsilde adaletsizlik’, ‘bölgeler arası adaletsizlik’, ‘toplumsal katmanların yaşam tarzları arasındaki adaletsizlik’ gibi, toplumsal yaşamın her alanında adaletsizliğe itiraz eden geniş bir zemin doğuyor. Bu nedenle, adalet platformu, çok büyük ve geniş bir buluşmayı ifade ediyor.
Türkiye son dönemde tek merkezden toplumun biçimlendirilmeye çalışıldığı bir sürece doğru gidiyor. Bir kişi, bütün yaşam alanlarını tahrif etmeye niyetlenmiş. Bir kişi çıkıyor, “nasıl yaşayacağınıza ben karar vereceğim”, “nasıl düşüneceğinize ben karar vereceğim”, “nasıl giyineceğinize ben karar vereceğim”, “neye inanacağınıza ben karar vereceğim”, “nasıl yargılanacağınıza ben karar vereceğim”, “beraat edip etmeyeceğinize ben karar vereceğim”, “ceza alıp almayacağınıza ben karar vereceğim”, “neyi söyleyeceğinize ben karar vereceğim”, “neyi düşüneceğinize ben karar vereceğim” diye bütün yaşamı totaliter bir yaklaşımla tek merkezden şekillendirmeye çalışıyor. Biz buna ‘tek adam rejimi’ dedik. En büyük adaletsizlik kaynağı bu yaklaşım tarzıdır. Totaliter ve otoriter rejimler, adaleti yok eden ve ortadan kaldıran rejimlerdir. Sadece yargı alanında değil, sözünü ettiğim bütün yaşam alanlarında adaleti ortadan kaldırır. Türkiye’de böyle bir sürece girdi. Türkiye’nin içine sürüklendiği bu süreç, bir girdap. Buradan çıkmadığımız sürece bu girdap, toplum olarak bizi suyun derinliklerine çekecek ve orada boğacak. Adalet söylemi ve bütün bu mücadele, işte bu girdaba karşı mücadele. Durgun suda, bir güçlü çıkış mücadelesi…
Biz, referandum sırasında önemli bir yol kat etmiştik. Referandumda, siyasi parti ve söylem ayrımı gözetmeksizin, farklı düşünce, örgütlenme ve ideolojiler içindeki yapılar, işte bu girdaba karşı, tek adam rejimine karşı “hayır”da bir araya geldi. Bu çok geniş bir zemindi. Bir siyasi partinin zemininden, bir ideolojinin zemininden daha genişti. Bu zemini koruyup büyütmek gerekiyordu. Sonrasında yaşanan süreçte, hayat bizi “Adalet Yürüyüşü”ne zorladı. Biz hayır buluşması üzerinde bir geniş zemini ararken, bunu tahkim etme arayışındayken, daha büyük bir platformda buluşma fırsatı bulduk. O da, adalet platformu. Adalet platformu, evet diyenleri de kapsayan çok geniş bir platformdu. Referandumda evet diyenlerin üçte birinin bu adalet yürüyüşünü desteklediğini gördük. Referandumda evet diyen gençlerden üçte ikisinin, adalet yürüyüşünü desteklediğini gördük. Bu da, adalet söz konusu olduğunda ne kadar etkili olunabileceğinin göstergesi.
Toplumdaki kutuplaşmayı aşmanın tek yolunun adalet söylemi olduğunu düşünüyoruz. Adalet talebini yükselttiğimizde Recep Tayyip Erdoğan’ı sevenlerin de bu talebe yanıtsız kalmadığı, bu konuda, onlarla da bir ortak dil yakalayabildiğimizi görüyoruz. Bu çerçevede adalet buluşması, daha geniş bir buluşma. Referandumda başlayan buluşma, adalet yürüyüşünde daha geniş bir platform kazandı. Şimdi adalet kurultayında bu tahkim edilecek. Nasıl tahkim edilecek? O zaman yürüdük. Yürürken konuşamadık. Şimdi duracağız ve konuşacağız. Konuşurken bir dilden, bir pencereden konuşmayacağız. Farklı farklı dillerden farklı farklı pencerelerden bir araya gelip konuşabileceğiz. Dolayısıyla bu noktada adalet söylemi, kurultayda bir dil bulacak. Yürüyüşte vücut buldu, kurultayda dil bulacak. Şu ana kadar ki ilgi de, bu geniş buluşmanın sağlanacağını gösteriyor.
Kurultayda pek çok farklı konu ve farklı siyasi yelpazeden konuk var. Bu kurultay, adalet mücadelesi veren değişik kesimlerin beklentilerine ortak bir yanıt üretebilecek mi? Bu kadar geniş konu ve siyasi yelpazenin olduğu ortamda, özelde CHP, genelde adalet mücadelesi yürütenler açısından bütünlüklü bir programatik sonuç ortaya çıkartabilecek mi?
Kurultayın, pek çok geniş kesimin ortak söylemini ortaya çıkaracağına, yakalayacağına inanıyoruz. Zaten o zenginlikte bir katılımcı listesi var. 600’e yakın konuşmacı olacak. Panellerde 44 konuşmacı, çalıştaylarda yaklaşık 540 konuşması var. Onun dışında, beyin fırtınası bölümlerinde de, en az bunun kadar konuşmacının olacağı, birebir herkesin katılabileceği bir ortam olacak. Adaletle ilgili herkesin söyleyeceği bir söz var. Bizim de söylediklerimiz var. Buradan bir parti programı çıkmaz. Böyle bir beklenti doğru olmaz. Zaten partimizin bir programı var. Bu partiler üstü bir şey. Buradan partiler üstü bir adalet söylemi çıkacak. Daha doğrusu, adaletle ilgili farklı farklı şeyler söylenirken ilk defa; adaletsizliği birebir yaşayan ve konunun uzmanı olmayan insanların duygularını ve hislerini de bir araya getireceğiz. O hislerin toparlandığı, bir araya geldiği bir buluşma olacak. Bu çok önemli. Yeni bir dil oluşacak. Bunu bir seçim bildirgesi, parti programı ya da siyaset programı gibi almak doğru değil. Halkın söylemini uzmanların gözüyle buluşturup, bir yeni adalet algısını anlamaya çalışıyoruz. Burada da bir yeni dil kendiliğinden oluşacak. Bir adalet dilinin kendi kendini kurgulaması süreci bu.
Siyasi tarihimizde de ilk defa bu kadar geniş katılımlı bir etkinlik oluyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Türk siyasi tarihinde bir ilk. İlk defa bu kadar geniş kapsamlı bir şey oldu. Bu çapta, bu genişlikte, kişi olarak, katılım olarak, konuşmacı olarak, coğrafya olarak ve zaman olarak gerçekten çok geniş. Formatı da yeni, farklı bir format. Paneller olurdu her zaman. Birisi konuşur, başkaları dinler ve biterdi. Burada bir taraftan paneller olacak, yani birileri konuşup birileri dinleyecek, sonrasında, bir başka tarafta adaletsizliğe uğrayanlar kendilerini anlatacak. Başka bir yerde, daha alt alanlarda, mikro alanlarda adalet konuşulacak. Bir başka yerde, bir beyin fırtınası olacak. İnsanlar kendi cephelerinden adalet alanına nasıl bakıyorlar o konuşulacak. Bir başka alanda ortak bir eser üretilecek, adalet anıtı yapılacak. Buna, “bir tuğla da sen koy” ismini verdik. İnsanlar, “Ben de o gün oraya gittim bir şey yaptım, bir tuğla koydum” diyeceği bir şey yapmış olacak. Bir eser, bir anıt çıkmış olacak ortaya.
“Hikayeni yaz da gel” diyeceğiz. Bir Adalet kutumuz var. Orada kendi hikayesini yazacak insanlar. Uğradığı adaletsizlikleri yazacaklar. Sonrasında ise o hikayeler kitaba dönüşecek.
Yani her şeyiyle çok zengin, çok hareketli bir etkinlik. Hafıza sokağımız olacak. O sokağın içerisinde geçmişten bu yana gelen adaletsizliklerle ilgili bir çalışmamız olacak. Hafızamızı tazeleyeceğiz. Çok canlı, yaşayan bir adalet şehri kurulacak.
Dediğiniz gibi genellikle tek taraflı, konuşmacının dinleyiciye aktardığı formatlar oluyordu her zaman. Böyle interaktif bir şey yapma gereği neden duydunuz?
Çünkü ortak üretim daha verimli oluyor. Herkesin katılarak, kendini hissettiği kendini bulduğu bir çalışma daha verimli oluyor. İnsanlar bu tür çalışmaları daha içtenlikle sahipleniyor. Bir de bu bir “büyük buluşma”. Biz Adalet Yürüyüşü’nü çok büyük bir destekle, milyonların desteği ile gerçekleştirdik. Bu kurultay da o talepler üzerine ortaya çıkan bir fikir. İnsanlar “siz konuşun, biz dinleyelim” demediler. Beraber en geniş kesimin söylemini bulalım dediler. Zengin, kaliteli bir şey çıksın ve herkes bunu sahiplensin diye böyle bir yöntemi geliştirdik. Bundan sonraki süreç de, bize daha farklı, daha etkili, yeni modellemeleri dayatacak.
Son olarak, 2019 seçimlerin için CHP bir süredir, “isim tartışması değil, yapılacak işler ön plana çıkacak” diyor. Bir taraftan da, önceki gün, Koray Aydın tarafından Meral Akşener’in adaylığı ilan edildi. CHP’nin bu sürece dair planlamasını aktarabilir misiniz?
Biz 2019 seçimlerine hazırlanıyoruz. Mutlaka, Cumhuriyet Halk Partisi’nin de bir adayı olacak. Ama aday isimlendirmeyi çok doğru bulmuyoruz. Doğru bulmama sebebimiz, mesele aday isimlendirmek değil, sonuç almak. CHP sonuçta hem referandum sürecinin, hem de adalet yürüyüşü ile vücut bulan mücadelenin temel aksı, taşıyıcı kolonu. Hayır bloğunun da taşıyıcı kolonuydu. Dolayısıyla, bizim aday ismiyle ortaya çıkmamız, bu yapıya bir rezerv koymaktır. Bu, erkenden ayrışmanın tetikleyicisi olabilir. Biz böyle bir şey istemiyoruz. Hedef belli. Parlamenter demokrasi istiyoruz. Parlamenter demokrasi gelse de gelmese de kuvvetler ayrılığına dayalı bir sistem izliyoruz. Millet illa parlamenter demokrasiye dönme noktasında oy vermeyebilir. Onu sağlayacak çoğunluğu vermeyebilir. O zaman siyaset devam etmeyecek mi? Ülke yönetilmeyecek mi? Tabi ki yönetilecek. O halde biz, bir taraftan demokratik-parlamenter sistemi hedef olarak koyarken, öbür taraftan da o sisteme geçiş için milletten yeterli destek gelmese bile (anayasa değiştirebilmek için) mevcut durum içerisinde denge ve denetleme mekanizmalarına uygun davranacak, kuvvetler ayrılığına uyacak bir cumhurbaşkanı seçeceğiz. Bu da dar tartışmalarla değil geniş mutabakatlarla olur. Geniş mutabakatların üzerinden o fırsatı kaybetmemek için de, ana taşıyıcı örgütün “ben isimle çıkıyorum” dememesi lazım. Çünkü o bir dayatma olur.
Biz bu çerçevede Sayın Akşener’in adaylığının Koray Aydın tarafından açıklanmasından rahatsız değiliz. Kendi taktirleridir. Aday sayısının çokluğu iyidir. Çoğulculuğu artırır. Ama biz zamanı gelince açıklayacağız. O nedenle, özellikle hayır diyen, denge-denetleme ve kuvvetler ayrılığını isteyen kesimin sandıkta 2019’da sonuç alacağı bir proje üzerine yoğunlaşmamız lazım. Dolayısıyla biz isimlerle değil, sonuçla meşgulüz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Herkesi adalet kurultayına davet ediyorum.