Perşembe, Nisan 25, 2024

Bülent Bulduk yazdı | Kaderciliği aşmak

‘’Egemen sınıf, yani soylular, her yerde, başlarında bir hükümdar bulunmak üzere örgütlendiler.”

                                                                                     Karl Marx & Friedrich Engels, (Alman İdeolojisi)

Seçim sonuçları şüphesiz ki bir hayal kırıklığından ibaret. Kazanan ile kaybeden arasında ciddi bir ayrışmanın olabileceği, ülkenin artık iki farklı kampa ayrılacağı elbette söz konusu. Lakin seçim sonuçlarını salt istatiksel oranlara göre okumak ciddi yanılgıları beraberinde getirecektir. Çünkü yıllardır seçim sonuçları üzerine yapılan bu gibi tartışmalar siyasetsizliğin ve yenilginin asli nedeni olarak değerlendirmemek, kronik hale gelmiş yenilginin bundan sonra da devam edeceği anlamına gelecektir.

Siyasetin belirleyiciliği üzerine

Tartışmayı çok kısa olarak açıklayalım. 24 Haziran seçimleri öncesi var olan iki ana ittifak yani iki ayrı ayrışma ve bu ayrışmaların (tarafların/ittifakların) ortaya koyduğu söylemler siyasetin nasıl yapılması gerektiğinden çok nasıl yapılmaması gerektiğinin bir kanıtı niteliğindedir. AKP’nin ve Erdoğan’ın bugüne kadar adım adım inşa ettiği ve en nihayetinde kurumsallaştırdığı yeni rejimin elbette ki siyasal bir amacı mevcut. Toplumun kuşatılması ve geniş bir rıza alanının inşası bu siyasal anlayışın en başındaki temel hedefi idi ve bu temel hedef doğrultusunda ilerleyen bir siyasal hareketi de güne uygun koşullarda sürekli güncelleyerek var edebildi. Ve sonuç; geniş kitlelerin her ne olursa olsun vazgeçemeyeceği bir hükümranı kayıtsız şartsız benimsenmesi. Bu karşımızdaki siyasal İslamcı ve milliyetçi blokun sözüm ona siyaseten en büyük başarısı.

Bizim başarısızlığımız da tam da bu noktada yani karşı blokun ortaya koyduğu siyasal muhtevaya ayak uydurma hevesi ile başlamaktadır. Eleştirilen bir siyasal anlayışa benzeme aslında kaybetmenin ana nedeni olmak birlikte, siyaseten tek tipleşmenin ve güne uygun siyaset üretebilmenin önündeki en büyük engeldir. Türkiye’de egemen olan muhafazakâr-kimlik siyasetinin iklimine savrulma ve ayak uydurma çabalarının tipik bir neticesi 24 Haziran seçimlerinin sonucudur. Oysaki buna benzer sonuçlar geride bıraktığımız diğer seçim sonuçları da aynı anlayışın yani kolaya kaçmanın bir sonucuydu.

Seçimin asıl kazananı

Seçim sonuçlarının hemen ardından TÜSİAD tarafında yapılan açıklama seçim sonuçlarının kimler tarafından memnuniyetle karşılandığının göstergesi durumundadır. TÜSİAD yetkilileri yaptığı açıklamada hızlı bir şekilde reform çağrısı yaparken, gerekli mali disiplinin hızlı bir şekilde kurumsallaşması üzerine vurgu yapmaktadır. Yani TÜSİAD kendi doğasına uygun olarak yeni rejimden kemer sıkma politikalarına hız vermesi, rejimin yüzde bir azınlığın iktidarı olmasının gerekliliklerini yerine getirmesini istemektedir.

Kısacası mutlu azınlığın hükümranı olan Erdoğan’ın asıl başarısı belirli bir sınıf ayrıcalığına uygun siyaset yapabilmesinden geçmektedir. Seçim öncesi ortaya çıkan ekonomik kriz emareleri(hali hazırda devam edeceği yüksek olasılık taşıyan), halkın alım gücünün düşmesi ve işsizlik yoksulluk oranlarının artması bu seçim sürecinde ortaya çıkan bir tablodan ziyade 16 yıllık bir politikanın ürünüydü. Kimlik siyasetinin iflasına yönelik ciddi olgular elbette mevcut. Mevcut ekonomik düzenin iflası ve ardından ortaya çıkmış olan derin toplumsal eşitsizlikler Erdoğan rejiminin başarısızlığının açık kanıtıdır. Lakin başarı kısmında ise bunca eşitsizliğin ve yıkımın üzerine sürekli bir otorite kurabilmesi yer almaktadır.

Sonuç olarak Erdoğan’ın yeni rejimi hiçte yeni olmayan bir anlayış olarak karşımızda durmaktadır. Bu rejime karşı verilecek mücadele ise eleştirenin eleştirene benzemesi ile değil, eleştirilen sisteme karşı gerçekçi bir şekilde mücadele etmekten geçmektedir. Yani siyasetin önceliği, doğru siyasetin önceliği bizler açısından elzemdir. Buda alelacele ortaya çıkan gündemlere refleks vermekten ziyade, yeni bir kurgu ve anlayış ile siyasal alanın toplumun gerçek sorunları ile bir araya getirebilmesi ile mümkündür. Aksi takdirde yenilgi alışılagelmiş bir sonuca ve kaderciliğe bizleri sürükleyecektir. Kaderciliği terk etmek öncelikle kendini yenilemekten korkmayan ve kendi söylemlerine güvenen anlayışla ancak bertaraf edilebilir.

Seçimin asıl kazananı bir avuç azınlığın iradesidir. Kaybedeni ise milyonlar yani yoksullar, emekçiler ve ötekileştirilenlerdir. Belirli bir azınlığın organize olarak örgütlendiği tek güç Erdoğan rejimi ise milyonların örgütlenebileceği tek organize gücü oluşturmak, ezilenlerin ortak kimliğine uygun bir siyaset vurgusundan geçmektedir. Sorun ise bu vurgunun bunca zamandır sadece bir söylem olarak kalmasından ibarettir.

 

 

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER