Türkiye’deki yoksulluğun yükselişi, Tüm dünyada olduğu gibi, çocuk işçiliğinin artışına neden oluyor. Bu artış siyasetin dışında değerlendirilemeyeceği gibi, burjuva siyasetinin iyi dilekleri ve hassasiyetleriyle de çözülebilecek bir durum değil. Türkiye tarihin en derinlikli kriziyle karşı karşıyayken, burjuva siyasetinin iktidar kanadının gündem değiştirmekte ki muhalefetin bu hünerine katkısı hiç de küçümsenemez. Muhalefetin dini, etnik kimlikler üzerinden getirdiği çözüm önerilerine iktidarın cevabı futbolda sıkça kullanılan tabir ile gelen pası gelişine vurup ağlarla buluşturmak oluyor. Meclisin gündemi sırayla şöyle, Bütçe görüşmeleri, asgari ücret görüşmeleri, başörtüsü konusunda anayasal düzenlemeye gidilmesi. İlk iki görüşme işçi sınıfının hayatını direk etkileyecek konular. Merkezi bütçedeki kendilerine ayrılan tutarın ancak yaşamda kalabilmek için yeterli olacağı yine emeğin karşılığının değil de ücretin merkezinde durduğu bir asgari ücret görüşmelerinde, tarafların hepsinin patronların çıkarlarını gözettiği bir ortamda işçilerin masada nasıl yer alması gerektiği konuşulamıyor. İktidarın, işçi sendikası temsilcilerinin, patron temsilcilerinin ortak ücret talepleri açıklanan açlık sınırının biraz üstünde, yoksulluk sınırının ise hep altında kalıyor. Yoksulluğun revize edileceği talepler karşısında işçilerin masada temsil edilmediği, belirleyen değil de belirlenen durumda olduğu, siyasette özne olmadığı bugünün koşullarında tartışmayı başka taraflara çekmek; iktidarın kendi sahasında top çevirmesine neden oluyor. Üçüncü başlık kapsamında işçi sınıfının tavrı, toplumsal değerler üzerinden tartışmaya dâhil olmak değil, laikliğin ikirciksiz sahiplenilmesi gerektiğinin farkındalığı tarafında olmalıdır. Israrla siyaseti seçimlere ve meclise indirgeyip burjuva siyasetinin alan daraltma stratejisine yönelik cevap, işçi sınıfının yan yana geliş arayışının sağlanması, hak talepleri üzerinden siyasetin öznesi olduğunun hatırlatılması şeklinde olmalı. Hafızaların yenilenmesine sendikaların ve sosyalist siyasetlerinde ihtiyacı var. Toplumu oluşturanların emekçiler olduğu, sıkça dillendirilen ”Toplumun değerlerinin” yoksulluğun üzerini örtmek için kullanıldığını bilmemiz gerekiyor. Siyasi İslamcıların başörtüsü meselesini özgürlükler çerçevesinde yılarca tartıştırıp üzerini örttüğü birçok konu olmuşken, bugün yine gündemin ön sıralarında tartışılıyor olması, burjuva siyasetinin muhalefet kanadının seçimler yaklaşırken sağcılar ile sağcılık yarışında hamle yapması nedeniyle gündemimize girdi. Bugün Cumhurbaşkanı metal sektöründe yapılacak olan iki grevi milli güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle yasakladı. İktidarın özgürlüklerdeki hassasiyeti birçok grevi yine aynı gerekçelerle yasaklamasında yine birçok tarikata verdiği destek ve açtığı alanlarda görülüyor. Kapitalizmin üstünü örtemeyeceği bu ekonomik krizin açlık krizine evirileceği uyarıları, sadece Türkiye ile sınırlı olmayan bir sorunu gözler önüne seriyor. BM açıkladığı raporda “Dünya’da 828 milyon kişinin açlık ile karşı karşıya olduğunu belirtti.” Yine raporda çocukların açlık durumuna göre veriler de yer alıyor: “5 yaş altı yaklaşık 45 milyon çocuğun aşırı derecede yetersiz beslenmeye maruz kaldığı aktarılan raporda, 149 milyon çocuğun ise yetersiz beslenme yüzünden büyüme geriliği sorunu ile karşı karşıya kaldığı kaydedildi.” Türkiye’deki yoksulluğun yükselişi, Tüm dünyada olduğu gibi, çocuk işçiliğinin artışına neden oluyor. Bu artış siyasetin dışında değerlendirilemeyeceği gibi, burjuva siyasetinin iyi dilekleri ve hassasiyetleriyle de çözülebilecek bir durum değil. Vergilendirmedeki adalet, yoksulluğu ortadan kaldıramaya yetmez. Ekonomik vizyonun birinci sırasına bunu koymak, işçi sınıfının eşitliğine yorulamaz ancak sömürünün devamlılığının kanıtı olarak okunabilir. Türkiye’de net rakamlar olmasa da TÜİK’in son açıklamasında 720 bin çocuk işçi olduğu söyleniyor. Mülteci çocukların, yaz döneminde çalışan ve sokakta çalışan çocukların yer almadığı bu veriler de eklenince 2 milyona yakın çocuk işçinin olduğu tahmin ediliyor. Manavın önünden geçen kâğıt toplayıcısı çocuk işçi meyvelere bakarken aynı zamanda içerde yer alan kartonları da merak ediyor. Meyveyi değil de kartonları alıp yoluna devam ediyor. Resim Ankara-Keçiören Yoksulluk sorunu milliyetçi, dinci siyasi argümanlar geliştirip siyasetin şekillendirilmesiyle çözüme kavuşacak bir sorun değil. Yoksulluk zenginliğin kimler tarafından paylaşılacağına karar verecek sınıfın iktidarıyla çözülebilecek bir konu. Sınıf siyasetinin dışına çıkarılmak istenen her konuda  (kadın sorunu, çocuk işçiliği, mülteci sorunu, Kürt sorunu vb. ) siyasi iktidar yeniden masa kurup dağıtma yeteneğine sahip. Sosyalist siyaset ve işçi sendikaları da bu alanı çok çabuk terk edip rakip sahada oyun kurmayı deniyor. İktidar olma iddiası işçi sınıfını siyasete dahil etmekte ve öncülük iddiası ile siyaset yapmaktan geçiyor.