Perşembe, Nisan 18, 2024

“Bu halktan bir şey olmaz” mı?

Halkın bu koşullarda yaptığı tercih sağın ideolojik belirlenimlerine göre olmuştur. İki ittifak da başka bir seçenek sunmamıştır. Cumhur İttifakı’nın milliyetçi söylemleri toplumda karşılık bulmuştur.

Yirmi yıla yaklaşan aktif siyasi hayatımda en çok duyduğum sözü temel alarak, seçimleri farklı bir açıdan değerlendirmeye çalışacağım. İlk önce hükümetin içerisinde olduğu ittifakın o kadar çok çıkmazı vardı ki, seçimlere gerek kalmadan yıkılması gerektiği düşüncesi hakimdi. Ekonomik kriz, pandemi, deprem her üç kriz başlığında da tökezleyen hükümetin halk nezdinde itibarının yerle bir olacağı beklentisi ağır basıyordu.

Geçmişte Cumhuriyet mitingleri olarak bilinen büyük kitlesel gösteriler sonrasında büyük farklar ile seçimlerin kaybedildiği deneyimlendi. O kalabalığı bir araya getiren laiklik savunusuydu. Düzeninin siyasi açmazı ve krizi karşısında Siyasi İslamcı hükümet gösterdiği kararlılık ile kendisini özgürlükçü demokrat olarak kabul ettirirken, Kemalistleri otoriter rejim savunucusu ve darbe destekçisi ilan edip Cumhuriyet ile hesaplaşmanın önünü açtı.

Manipülasyon o zaman da medyanın bütününe yakını hükümetin kendisinin değilken Fethullah Gülen’in örgütlü cemaat yapısı ve medya organlarıyla yapılıyordu. Hükümet tek bir cemaat ile değil birçok farklı cemaat ile ilişiğini her zaman sürdürdü. Cumhuriyet ile hesaplaşırken yanı başında liberaller ve Kürt siyasi hareketi vardı. Devleti Cumhuriyet ile aynılaştıran kafa yapısıyla yapılan değerlendirmeler sonucunda kimliklere ve inançlara saygısı olmayan bununla birlikte zulmeden Türkiye Cumhuriyeti Devleti, mazlumları birleştirdi.

Orduya, yargıya güveni tam olan Kemalistlerin kendilerini devletin asli unsuru zannettiği ve özgüven ile hareket ettiği sürecin işleyişinde seyirci kalmalarının nedeni, yıllarca Cumhuriyetin bekçiliğini orduya yükleyip, kendilerinin kapının dışında misafir gibi seyretmelerinden kaynaklanıyordu.

Ordunun siyaset ile ilişkisi ve müdahalesinin bu beklentiyi yaratmış olması Türkiye siyasetinde anormal sayılacak bir durum değil. Yeter ki halkın siyasete müdahalesi seçimler dışında olmasın.

HALK SEN KİMSİN, KİMLERDEN OLUŞURSUN?

Halk, kimlikleriyle, inançlarıyla tarif edildiğinde Puzzle parçaları gibi dağınıktır. Birlikte hareket edecekleri başlıklar olsa da genellikle kendi içlerinde ayrışırlar. Puzzle’ın tamamlanmasını sağlayan üretim sürecindeki yerleri ile üretim araçlarına sahip olup olmadıklarıdır. Patronlar ile işçiler halk kavramının içerisinde birlikte anılıyor olması kitle siyaseti yapanlar için bir sorun teşkil etmez. Ya da bir ulus veya inanç ön plana çıkartılarak halkı tarif etmek de yine emeği görünmez kılar.

Siyasi İslamcılık ile milliyetçilik birlikte yol yürüyebilecek ahenge sahip. Geçmişte NATO destekçiliğinde 6. Filo İstanbul’a geldiğinde birlikte namaz kılmışlıkları var. İşçi grevlerinde işçilere saldıranlar, Maraş, Çorum gibi Alevi katliamlarında yan yana geldiler. Cumhuriyetin bağımsızlık karakteri, ekonomik model olarak kamuculuk savunusu ve laiklik gibi başlıklar iki ittifakta yer alan siyasi partilerin önceliği olmadığı gibi hasımlık derecesinde düşmanlık besledikleri başlıkları oluşturuyor.

O yüzden bu siyasi partilerin ittifak hâlinde oluşları şaşılası bir durum değil. AKP hükümeti birçok farklı siyasi unsur ile ittifak oluşturma becerisine sahiptir. Çünkü çok fazla ortak noktalar oluşturmuştur. Aynı zamanda devletin kritik noktalarında söz sahibi olduğu için manipülasyon gücü de vardır. Halkın bu koşullarda yaptığı tercih sağın ideolojik belirlenimlerine göre olmuştur. İki ittifak da başka bir seçenek sunmamıştır. Cumhur İttifakı’nın milliyetçi söylemleri karşılık bulurken olmayan bir şeyin üstüne inşa edilmemiştir. Kırk yıldan fazla süredir Kürt siyasi hareketinin vermiş olduğu mücadele karşıtlığını yaratırken, güçlenip derinleşmesine de katkı koymuştur. Komünizmin Dünya’da ve Türkiye’de güç kaybetmesi, milliyetçiliğin Türkiye’de Kürt siyasi hareketine odaklanmasına neden olmuştur.

Kriz süreçlerinde sükûnet çağrısı yapan muhalefet ittifakı, hep seçimleri işaret ederek bu seçimleri tabiri caiz ise kurtuluş savaşı kadar önemli bir yere oturttu. Düşmanı yenecek halkın azim ve kararlılığı, zarfın içerisine oy pusulasını koyarak sona erdirildi.

Yani büyük kriz açısından düzen siyasetinde sağın karşısına yine sağ siyasi argümanlar ile gidilmiştir. Şimdilik halkın karşısına düzenin cephesinden sosyal demokratik bir alternatif sunulmamıştır. Kriz dönemleri halkın kendiliğinden sınıfsal karakterini kazanacağı ve bilinçleneceği süreçleri oluşturmaz. Sınıf siyaseti yapanlar için kendilerini daha rahat anlatacakları bir olanaktır. Sadece” halk” olarak yaşadıkları krizlere gösterecekleri tepkilerin önceden bilinirliği zordur.

Özelleştirmelere karşı iş yeri eylemlerinin bir adım ötesi tekel işçilerinin Ankara’da yetmiş günden fazla süren direnişleri oldu. 2009 yılında gerçekleşen bu direniş o zaman baya ses getirmişti. Bülent Arınç yaptığı açıklama da şunu söylemişti.” Beni meclisteki ana muhalefet partisi değil ama sokaktaki tekel işçileri korkutuyor”.

Kriz süreçlerinde sükûnet çağrısı yapan muhalefet ittifakı, hep seçimleri işaret ederek bu seçimleri tabiri caiz ise kurtuluş savaşı kadar önemli bir yere oturttu. Düşmanı yenecek halkın azim ve kararlılığı, zarfın içerisine oy pusulasını koyarak sona erdirildi. Temel ihtiyaçlara yapılan zamlara karşı kafasını uzatıp tepki gösterenlere ilk tepki yine muhalefet tarafından geldi.

Sermaye sınıfı ve emperyalist güç odakları Erdoğan’a bu seçimlerde bir ayar çekmiştir. Cumhur İttifakı hükümeti oluşturacak çoğunluğu kazanırken Sinan Oğan seçimler öncesinde yaptığı açıklama da bu kadar yaşanan olumsuzluğa rağmen Millet ittifakı kaybederse onların sorunu demişti. Şimdi” halk” tam olarak böyle düşünüyor. En azından yüzde ellisi bu düşünceyle” halkı” suçluyor.

PolitikYol’da 2017 yılında yazdığım https://www.politikyol.com/ozgur-huseyin-akis-yazdi-solcularin-halkcilikla-imtihani/ yazının son kısmıyla bu yazımı bitirmek istiyorum.

Koç holding grubu, dünün, bugünün sömürücüsü, her dönemin iktidarını desteklemiş, her dönem karına kâr katmıştır. 2017 yılının ilk çeyreğinde 1.42 milyar dolar kâr elde etmiş bu holding. Asgari ücretle çalışan, bir milyon emekçi halkın maaşına denk gelen bu kârın denkleşmesi, yani milyonlarca emekçi halkla ile Koç holdingin bir araya gelmesi olanaksız.

İstekleri, çıkarları ve kazançları farklı olanları birleştirmek yerine, milyonlarca emekçiyi birleştirmek ve bu düzeni değiştirmek bugünün sorunu.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI