Cuma, Nisan 19, 2024

Bolluk paradoksu

İktisadın kurallarından biri de elde edilen her kazanımın karşılığında er ya da geç bir bedelin ödenmesi gerektiğidir. Hem dünya hem de Türkiye için bu bedelin ödeme zamanı artık gelmiştir.

Ortalık toz duman.

Seçim sonrası bir dağınıklık aldı başını gidiyor. Muhalefetin onca çabasına rağmen, böyle bir fırsatın değerlendirilememesi ülkedeki muhalif kesimleri düşündürüyor.

Anlamaya çalışıyorlar olanı biteni. Sadece Türkiye değil, aynı zamanda dünya da bu olanlara bir anlam vermeye çalışıyor.

Genellikle cevap tüm dünyada yükselen aşırı “milliyetçilik” ve popülizm” algısı etrafında düğümleniyor. Dünyanın yirminci yüzyıldan çok daha az güvenli bir yer olmaya başlaması insanları korkutuyor, içe kapanmalarına neden oluyor.

Bugün yükselen milliyetçiliğin on dokuzuncu yüzyıl sonundan yirminci yüzyılın başına kadar süren dönemdeki şeklinden farklılıkları da var doğrusu. Öncelikle milliyetçi yükselişe neden olan etmenler bakımından ciddi farklılıklar var.

O günlerde yaşanan ekonomik gelişmelerin ve sanayileşmenin sonucunda önemi artan milli pazarların, bu ülkelerin sermaye birikimleri için önemli hâle gelmesi ve bu yüzden milli pazarların korunmaya muhtaç görülmesi o zamanlardaki milliyetçiliğe kaynaklık etmiştir. Bugün ise pazarlar bütünleşmiştir; küreselleşmiş bir dünyada diğerlerinden ayrık bir şekilde korunabilmeleri kolay değildir. Dolayısıyla milli sınırlar içine hapsolmuş bir pazar gerçeği bu yüzyıla ait bir gerçeklik değildir.  Bu yüzden geçmişin milliyetçilik anlayışına kaynaklık eden koşulların bu yüzyılda olmadığını görüyoruz.

Bir yandan küreselleşmeye paradoksal bir şekilde dâhil olup onunla baş etmek, diğer yandan teknolojik gelişmelerin ülkelerdeki toplumsal ve ekonomik yapı üstüne yaptığı tahribatla nasıl baş edileceğini bilmemek insanları güvensizlik içine hapsediyor. Umutlarını kırıyor.

Bunlara ek olarak, insanlardaki endişelerin artmasına neden olan ama kamuoyu tarafından çok dillendirilmeyen bir husus daha var. O da dünya ekonomisinin geçmişe göre çok fazla finansallaşmış olması. Teknolojik gelişmenin ulaştığı bugünkü düzeye rağmen, üretkenlik artışının aynı hızda arttırılamamış olması ve ortaya çıkan zenginliğin ise adil bir şekilde paylaşılamaması böyle bir sonuca götürdü dünya ekonomisini.

Dünya ekonomisinde ticaret için gereken miktarın çok ama çok üzerinde finansal kaynağın bulunması önemli sorunlarımızdan biridir. Maalesef bugün sahip olduğumuz teknolojik gelişme düzeyiyle, bu denli finansallaşmış dünyada maruz kaldığımız arz açıklarını kapatabilecek verimlilik artışlarını gerçekleştirebilmiş değiliz. Kanımca bu kontrolsüz finansallaşma, bir bakıma küreselleşmenin ve hızlı teknolojik gelişmelerin başlattığı değişimin etkilerini daha görünür hâle getirmeye yaradı. Belki de değişimin hızını arttırdı.

Ama kesin olarak insanların, teknolojinin çevremizde yarattığı dönüşümün etkilerini yeterince hızlı görebilmesini engelledi.

Bununla anlatmaya çalıştığım husus şudur.

Dünya ekonomisindeki bu denli çok finansallaşma beraberinde borçlanmayı getirdi ve insanların kazandığından (hak ettiğinden) daha fazla tüketebilmesine, yani daha fazla refaha erişebilmelerine olanak sağladı.

Bu sadece Türkiye’de yaşanan bir durum değil. Tüm dünyada yaşandı.

Son yıllarda ortaya çıkan enflasyonla bu durumun daha görünür oldu. Şu anda FED ile birlikte diğer ülkelerin merkez bankaları bu durumu tersine çevirmeye çalışıyorlar. Ancak bunun çok kolay olmayacağı anlaşılıyor. Dahası hiç de maliyetsiz olmayacağı görülüyor.

Bugün dünyamızda ticarete aracılık edecek miktarın çok üzerinde finansal kaynağın bulunduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Ama bu aşırı finansmanın ticarete konu olan malların dışında kalanı nereye gidiyor diye çok fazla konuşulmuyor.

Benzer durum ülkemizde 2000’lerin başından beri yaşanıyor ve Türkiye son yıllara kadar dünya ekonomisindeki aşırı finansallaşmanın nimetlerinden, ciddi maliyetlere katlanmadan yararlandı. Bu vesileyle, AKP’den önce ülkemizde hiçbir iktidarın sahip olmadığı kadar mali imkânlara sahip olabildik.

Bu aşırı finansallaşmanın yol açtığı ucuz ve kolay finansmanın Türk toplumu üzerinde yarattığı etki ise, geniş kesimlerin hak edilmemiş” bir refaha erişimini sağlaması şeklinde oldu.  Sakın bundan çalışılmadan kazanılmış bir refahı kastettiğim anlaşılması. Elbette bu dönemde insanlar büyük ölçüde çalışarak gelirlerini elde ettiler ve harcadılar. Buna karşılık belli bir refaha da ulaştılar.  Kastettiğim bu kazanılan gelirlerin, giderek artan oranda dış dünyaya açılmadan, kendi sınırları içinde icra edilen birtakım iktisadi faaliyetlere yönelerek elde edilmeye başlanmasıdır.

Bu faaliyetler aşırı ithalata ve beraberinde dövize gereksinim duyarken, döviz cinsinden gelir üretme kapasiteleri ya yoktur ya da çok düşüktür. O yüzden, insanlara iş ve aş olsun diye bu faaliyetleri arttırdıkça, ekonominin döviz tüketim kapasitesi artar; döviz kazançlarında ise en iyi ihtimalle değişim olmaz. Kastettiğim bu tarz “aşırı” genişleyen faaliyetlerden elde edilen gelirlerdir. Yani günümüzde ekonomilerin aşırı finansallaşması beraberinde hizmet-ticaret-inşaat ve bankacılık gibi sektörlerin de aşırı genişlemesine yol açmıştır.

Bugün dünyamızda ticarete aracılık edecek miktarın çok üzerinde finansal kaynağın bulunduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Ama bu aşırı finansmanın ticarete konu olan malların dışında kalanı nereye gidiyor diye çok fazla konuşulmuyor. Genellikle bunların çeşitli finansal yatırım araçlarına gittiği düşünülmektedir.

Aslında bunların dünya ticaretinde görülmeyen çok önemli bir kısım da ülkelerin kendi içlerinde, kendi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik üretilen hizmetlerde ve/veya bunların finansmanında kullanılmaktadır. Hizmetler, ticaret, inşaat ve finansal hizmetler bu iktisadi faaliyetlerin bizde öne çıkanlarıdır.

Dünya ticaretinde artışlara yol açacak üretim artışlarının gerçekleşmediği durumlarda, likiditenin bu denli artması, ister istemez ticarete konu olamayan hizmet, ticaret, inşaat ve finansal hizmetler gibi faaliyetlerin, bu finansallaşmayla doğru orantılı bir şekilde genişlemesine yol açmıştır. Günümüz dünyasında giderek daha fazla insan bu tip faaliyetlerden gelir elde eder duruma gelmektedir.

Bu tür faaliyetlerin genişlemesini durduran herhangi bir sınırlama da yoktur. Çünkü onlar ihraç ve ithal malları gibi uluslararası rekabete konu olmazlar. O nedenle yerel iktidarlar toplumun istihdam ve gelir baskısına cevap verebilmek için, bu tarz faaliyetlere olması gerekenden daha fazla önem verir, genişlemelerine olanak sağlarlar. Zira kolaydır. Bu faaliyetleri finanse edecek mali kaynak olduğu sürece böyle bir saadet zincirini” sürdürebilmek mümkündür.

Son yıllarda Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülkede “sanayisizleşme” olarak bilinen sürecin arkasındaki sebeplerden biri budur.

Bu seçimlerde seçmen AKP yönetiminden bu refahlarının güvence altına alınmasını talep etmiştir. Bundan sonra bunun sağlanıp, sağlanmayacağı AKPye kalmıştır. Bunun için öncelikle bugünkü ekonomik gelişmeleri tersine çevirmesi gerekmektedir.

Aşırı genişleyen hizmet-ticaret- inşaat ve finansal hizmetlerin genişlemesinde kullanılan finansmanın bir kısmı ihracattan elde edilirken, büyük bir kısmı da borçlanma ile sağlanabilmektedir. İşte bu borçlanma yoluyla ülkenin istihdam ve gelir talepleri siyasilerce kolay yoldan karşılanabilmektedir. Hatta bu sektörlerdeki gelirleri müdahalelerle zaman zaman yüksek tutarak çalışanlara ek refah enjekte edebilmektedirler. Bunların hepsi borçlanarak tabi. Kastettiğim “hak edilmemiş” refah işte bu yollarla elde edilen refahtır.

Günümüzde insanların muhafaza etmek istedikleri ve bunun için siyasi güvence arayışında oldukları refah budur. Ancak iktisadın kurallarından biri de elde edilen her kazanımın karşılığında er ya da geç bir bedelin ödenmesi gerektiğidir. Hem dünya hem de Türkiye için bu bedelin ödeme zamanı artık gelmiştir. Ancak Türkiye’deki seçmen refahın devamını arzularken, ortaya çıkması neredeyse kesin olan maliyetlerden de kaçınmanın yollarını aramaktadır.

Bu seçimlerde seçmen AKP yönetiminden bu refahlarının güvence altına alınmasını talep etmiştir. Bundan sonra bunun sağlanıp, sağlanmayacağı AKP’ye kalmıştır. Bunun için öncelikle bugünkü ekonomik gelişmeleri tersine çevirmesi gerekmektedir. Bugünkü şartlar altında bunu gerçekleştirmek son derecede zor görünüyor.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI