Sergide gezerken Türk resim sanatının gelişmişliği ile de gurur duydum. Bu gelişmişlik üzerine gerçek anlamda çok değerli bir arkadaşımın Süheyl Ünver’in Edirne Defterleri adlı eserini hediye etmesiyle düşünmeye başlamış ve geç kalmışlığım için biraz da utanmıştım.

İstiklal Caddesi’nde yürürken etrafınızda ayrı yaşanmışlıkları olan onlarca apartman görürsünüz. Bunlardan biri de 1900lerin başından beri konut ve iş yeri olarak kullanılan Bodvi Apartmanı. Cumhuriyetimizin 100. yılında bu apartman bir resim ve heykel müzesine dönüştü. Ben de bu müzeyi ziyaret etme fırsatı buldum ve tecrübelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Müzeye girdiğinizde gezmeye en üst kattan başlamanızı öneriyorlar. Günümüzün asansörü ile en üst kata çıkarak başladığım gezime, tarihi asansörü çevreleyen merdivenlerden aşağı doğru inerek devam ettim. Geziye en üst kattan başlama fikri bana benzer bir rota izlediğiniz New York’taki Guggenheim Müzesi’ni hatırlattı.

Müzenin 4 ve 5. katlarında Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu sergileniyor. 5. kattaki sergi alanına girdiğinizde sizi, Cumhuriyetimizin 100. yılında açılan bir müzeye yakışır şekilde Atatürk portresi karşılıyor. Daha sonra ise 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başındaki Türk sanatçıların eserlerini takip ediyorsunuz. 4. katta ise 20. yüzyılın ortalarından günümüze kadar olan eserlerle tanışıyorsunuz. Temel olarak Türk sanatçılara ev sahipliği yapan sergide Osmanlı İmparatorluğu döneminde sarayda görev alan yabancı sanatçıların eserleri de var.

Serginin çoğu yağlı boya tablolarından oluşuyor. Yer yer guaj boya ya da sepya (mürekkepbalığından elde edilen bir boyaymış, yeni öğrendim) kullanılan tablolarla ve metal, ahşap, seramik ya da polyesterden yapılmış heykellerle de karşılaşıyorsunuz. Ben en çok yağlı boya tablolarını sevdim. Bu eserlerde hem İstanbul’u hem Anadolu’yu, hem Osmanlı dönemini hem Cumhuriyeti, hem toplumsallığı hem de bireyselliği görebiliyorsunuz. Natürmort eserlerden portrelere, peyzajlardan soyut çizimlere kadar birçok farklı resim arasında gezerken eserlerde hem batı etkisini hem de Türk kültürünü gözlemliyorsunuz.

Sergide gezerken Türk resim sanatının gelişmişliği ile de gurur duydum. Bu gelişmişlik üzerine gerçek anlamda çok değerli bir arkadaşımın Süheyl Ünver’in Edirne Defterleri adlı eserini hediye etmesiyle düşünmeye başlamış ve geç kalmışlığım için biraz da utanmıştım. Bu utancım Dolmabahçe Sarayı’nda yer alan Resim Müzesi’ni gezdiğimde daha da artmıştı. Evet, Osman Hamdi Bey’i liseden beri biliyorum ama Hoca Ali Rıza ile iki sene önce tanıştım. Oysa Van Gogh’u, Monet’yi ya da Picasso’yu belki de ilköğretim yıllarından beri tanıyorum. Müze gezmeyi seven biri olarak Türk sanat tarihini araştırmamada benim de eksikliğim vardır belki ama tüm sorumluluğu kabul etmiyorum. Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet tarihi işlerken sanat tarihine yer verilmemesinin sorumluluğu biraz da milli eğitim sistemimizde.

Sergide sevdiğim şeylerden biri gezerken odak noktanıza göre farklı okumalar yapabilmeniz. Eserler sayesinde sanat tarihini ya da ülke kalkınmasını takip edebilir, dilerseniz aynı mekanların farklı tarihteki yansımalarını görebilir, bazen de toplumsal cinsiyet üzerine düşünebilirsiniz. Toplumsal cinsiyet demişken, sergide Güzin Duran’ın hem portresiyle hem de eseriyle karşılaşmak beni mutlu etti. Yeri gelmişken belirteyim, sergide kadın sanatçı eseri maalesef az.

Müzenin 2 ve 3. katlarında ise “İstanbul’un Resmi” başlıklı süreli sergi yer alıyor. Bu sergide İstanbul’u geziyorsunuz. Bu gezinti tarihi yarımadadan başlıyor, İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında yer alan ilçeleriyle devam ediyor. Sonrasında Anadolu yakasına geçiyor ve Adalar’da gezintiyi sona erdiriyorsunuz. Sergi sizi Yahya Kemal’in “Bir Başka Tepeden” şiirinden bir alıntıyla karşılıyor. Bazı eserlerin üzerinde de İstanbul temalı farklı şiirlere yer veriliyor. Bu da romantik bir atmosfer yaratıyor. Benim bu sergide en sevdiğim şey ise bazı odaların tematik olarak ayrılmasıydı. Bir odada İstanbul’un çiçeklerini, bir başka odada balıklarını ya da mevsimlerini görüyorsunuz.

Sergiyi tek başınıza gezebileceğiniz gibi rehber eşliğinde de gezebilirsiniz. Hafta sonları belirli saatlerde ücretsiz rehberli turlar var. Ben iki sergiyi de rehberli tur eşliğinde gezdim. Tur ile gezmenin daha fazla bilgi sahibi olmak bakımında avantajı olduğunu düşünüyorum. Mesela bu sergide sepyanın ne demek olduğunu ya da Bebek’in isminin Bebek Çelebi lakaplı bir bölükbaşından geldiğini öğrendim. Bu sefer daha önce katıldığım rehberli turlardan farklı olarak katılımcılardan da bazı bilgiler edindim. Fakat sergi alanları çok geniş olmadığı ve tura katılım kalabalık olduğu için her resmi istediğim kadar inceleyemedim. Eğer beğendiğiniz eserler karşısında zaman harcamayı seven biriyseniz rehberli tur sonrasında tek gezmek için de zaman bırakmanızı öneririm.

Rehberli tur ücretsiz, peki müze gezmenin bir ücreti var mı? 2023 sonuna kadar yok. 2024’te ne kadar bir ücret alınacağı bilgisi paylaşılmış durumda değil; fakat yüksek bir bedel talep edileceğini düşünmüyorum. Bu vesileyle her daim iyi niyetli olduklarını düşünmesem de bankaların sanatı desteklemesini, sanatın erişilebilir olması ve sanatın devlet tekelinden korunması bakımından kıymetli bulduğumu da tekrar paylaşmış olayım.

Bu yazı Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi hakkındaydı ama Türk resim sanatından bahsetmişken Sakıp Sabancı Müzesi’nde 31 Aralık’a kadar devam edecek olan “Modernizmin İzinde Türk Resmi” sergisini ve Dolmabahçe Sarayı’ndaki Resim Müzesi’ni gezmenizi de öneririm. Hepsini gezme fırsatı bulursanız belki en sevdiğinizi benimle sosyal medya üzerinden paylaşırsınız.

Bir sonraki tecrübede görüşmek üzere.

Editör: Ayşegül Kula