Korkuyorsunuz… Kadınların gücünden, başarısından, sizi ezip geçmelerinden korkuyorsunuz. O yüzden bu yok saymalarınız, zapt altında tutmaya çalışmalarınız, değersizleştirme çabalarınız. Korkuyorsunuz çünkü, konfor alanlarınızın bozulacağını düşünüyorsunuz.

A Milli Kadın Voleybol Takımı, CEV Avrupa Şampiyonası’nın Brüksel’deki finalinde Sırbistan’ı yenerek, Türkiye’ye tarihi bir zafer armağan etti. Öncesinde FIVB Milletler Ligi’nde dünya şampiyonluğunu elde eden kadın voleybol takımımız bizlere gurur üstüne gurur yaşattı.

Uzun zamandır hasretini çektiğimiz duyguları tatmamızı sağlayan filenin muhteşem kadınları, aynı zamanda kısa süreliğine de olsa, yine uzun zamandır hiç başaramadığımız, ortak bir sevinç etrafında birleşebilme imkânını bizlere yaşatmış oldu. Kısa bir süreliğine dedim çünkü A Milli Kadın Voleybol takımımız şampiyonluk öncesi ve sonrasında bazı zihniyeti kara kişilerin eleştiri ve saldırılarına maruz kaldılar.

Her durumda nefretle, kinle, ayrıştırma ve ötekileştirme ile var olabilen bu karanlık güruh, böylesi büyük bir başarıda, tüm dünyanın ayakta alkışladığı bir zaferde bile insanları bölebilecek malzeme üretebildi. Kötülüklerinin sınırı, zamanı ve yeri yoktu çünkü. O kadar ileri gidebildiler ki final maçında Sırbistan’ın kazanmasını dileyenler bile oldu. Bu dileklerinin arka planında yatan neden ise sözüm ona dindarlıkları ve milliyetçilikleri idi.

O kadar dindarlardı ki Bosna Hersekli Müslüman kardeşlerini katleden bir ülkenin takımını destekleyecek kadar dinine ve değerlerine düşman bir dindarlıktı bu. O kadar çok milliyetçilerdi ki çağın yüzyıl gerisinden gelip, yüzyıl öncesini bugün yaşatabileceklerine inanan ama ne bugünden ne de geldikleri yerden haberdar olan bir milliyetçilikti bu.

Hiçbir aktivist eylem ya da savunucu bir söylemde bulunmadığı halde, Ebrar Karakurt’un öyle olduğunu iddia ettikleri, cinsel yönelimini LGBT savunuculuğu olarak algı malzemesi yaptılar. Eşcinsel olduğu gerekçesi ile toplumda ötekileştirmeye ve şeytanlaştırmaya çalıştılar. Her davranışı, her söylemini dikkatle inceleyip toplumun da taşlamasını ve reaksiyon göstermesini istediler.

Sadece, olduğu gibi davranan, kendini ve düşüncelerini ifade etmekten çekinmeyen güçlü bir duruşa sahip olduğu için yaptılar bunu. Ne de olsa alışık değillerdi bireylerin çekincesizce kendileri gibi olabilme ve davranabilme kabiliyetlerine. Kapalı kapılar ardında her türlü ahlak dışı eylemde bulunulabilir, göz yumulabilir fakat görünen tarafta ahlakın da dinin de vatanın da en doğru temsilcileriydiler onlar!

Sosyal medya hesabında Abdulhamid isimli bir kişinin Ebrar Karakurt’a ‘‘Müslüman Türk Milleti olarak sana tahammül etmeye devam ediyoruz.’’ şeklinde yorumda bulunmasının ardından Ebrar, ‘‘Boş yapma Abdulhamid’’ yanıtını verdi ve konu bambaşka yerlere çekildi. Karakurt’un hedefinde Osmanlı Padişahı Abdulhamid’in olduğu iddia edilerek ateşli Osmanlı savunucularımız konuyu neredeyse vatan hainliğine kadar götürdüler.

Aynı milli hamasetçiler, Melissa Vargas’ı da hedefine alarak Küba asıllı olduğu için milli takımımızda oynamaması gerektiğini savunuyordu. Ümit Özdağ; ‘‘…Bu mu sizin vatan, millet, bayrak duygunuz?’’ diyerek isyanını dile getiriyordu. Sadece şampiyonluk maçında 41 sayı alan Vargas, turnuvanın en başarılı oyuncusu seçiliyordu diğer taraftan. Böyle büyük milli bir zaferde bile toplumda ayrışma yaratmaya çalıştılar, bizim vatan sever millilerimiz… Bir tarafta ‘‘ecdadımıza laf söyletmeyizciler’’ diğer tarafta karşı tarafı yobaz ve gerici ilan edenler… Tam istenildiği gibi herkes safını almış, olay karşılıklı bir atışmaya dönüşmüştü çoktan. Oysa ki olmamız gereken yer hepimiz için aynıydı. Kötülük seviciler, yine izin vermediler.

Kadınların giyimleriyle, davranışlarıyla, tercihleriyle her daim mercek altında tutulduğu, her türlü tehdidin arka planında aktör olabildiği fakat hiçbir durumda değerli olamadığı bir ülkede, bu başarı çok daha fazla anlam içermektedir.

Unutmak istedik sadece bir günlüğüne… Büyük bir zaferle, büyük bir gururla sevinirken, yoksulluğumuzu, tüm değerlerimizin yitirilmişliğini, dinin her türlü istismara maruz bırakılışını, kadınların uğradıkları muameleleri, sadece bir günlüğüne unutmak istedik. Kadınların başarılarına, ön planda yer almalarına, yükselişlerine, varlıklarına tahammül edemeyenler, kötülükle, nefretle beslenenler için bu mutluluk elbette fazla sayılırdı. Üzülerek belirtmek isterim ki çok mutlu olduk ve size rağmen umutla mutlu olamaya devam edeceğiz. Ebrar’ın da dediği gibi bu kötülükle, ‘‘Savaşacağız, mücadele edeceğiz, kazanacağız. En önemlisi, hiç bir zaman pes etmeyeceğiz.’’ Kadınların azimle, inatla mücadele ettiği bu yeni dünya, dert olarak size yeter de artar bile.

Kadınların giyimleriyle, davranışlarıyla, tercihleriyle her daim mercek altında tutulduğu, her türlü tehdidin arka planında aktör olabildiği fakat hiçbir durumda değerli olamadığı bir ülkede, bu başarı çok daha fazla anlam içermektedir. En başta bu başarı, her şeye rağmen bir başarıdır. Sadece kendi gücüne, kendi ışığına inanan, önüne çıkan her engeli ezip geçen, kararlılığın zaferidir. Eril, bağnaz, kadını zapt altında tutmak isteyen çürümüş bir zihniyete verilen tokat gibi bir cevaptır. Türk kadının hiçbir engel karşısında boyun eğmeyen kişiliğini, istediği her şeyi yapabilme kapasitesini hatırlatan güçlü bir mesajdır. Orta Doğu gibi zor bir coğrafyada, diğer bir çok ülke orta çağ karanlığını yaşarken, Cumhuriyetin ve laikliğin ne kadar kıymetli olduğunu, kadınlarıyla gösteren gururun resmidir.

TARİFELİ UÇAK MESELESİ

Bu büyük milli zaferin içinden asla bulup çıkarmak istemeyeceğim tek şey, sporcuların, kadın olmalarından ötürü, başarılarının yeteri kadar değer görmediği sonucu olurdu. Fakat gözümüzün içine soka soka yapıldığından ötürü, bu gerçekliği görmeden ve dile getirmeden geçmek elbette olanaksız.

Karşılaşmanın hemen ardından sporcularımızın ülkeye dönüşleri merakla ve heyecanla beklenirken aynı heyecanı devlet yetkililerimizden de görmeyi umuyorduk. Nihayetinde ülkelerine Avrupa Şampiyonluğu gibi büyük bir başarı ile hepimize büyük bir gurur yaşatarak dönüyorlardı. Ayrıca çok zor ve yorucu bir karşılaşmanın ardından sevinçlerini ülkeleri ile paylaşmak için dinlenemeden dönüyorlardı. Hepimiz sporcularımızın konforlu ve en rahat şekilde ülkeye geleceklerini düşünürken onları tarifeli uçağın içinde görmek bizleri şaşırtmasa da üzdü.

Şaşırmadık çünkü biliyoruz bu başarının bir çoğu için hiç bir anlam ifade etmeyeceğini. Aşinayız, kadın olmanın getirdiği tüm zorluklara, kısıtlamalara, yok sayılmalara. Bu milli bir zafer olsa da değişmeyecekti elbet. Turnuvaların başından itibaren, sırf kadın olduklarından ötürü maruz kaldıkları onca eleştiri ve saçmalık boyutundaki tepkiler, şampiyon olduklarında da değişmeyecekti elbet.

Akıllarımıza hemen, daha küçük başarılarda bile A Milli Futbol Takımı için tahsis edilen, futbolcuların fotoğrafları ile uçağa kaplama yapılan, şenlikli uçak seferleri geldi. Euro 2016’ya katılan A Milli Futbol Takımı için böyle bir organizasyon yapılmış, Millilerin fotoğrafları ile kaplanan o uçak futbolculara turnuva boyunca tahsis edilmişti. Bunun gibi bir çok örnek bulmak mümkün ve oldukça olağan. Hatta kadın voleybolcularımızın tarifeli uçakla ülkeye dönüşlerinden üç gün sonra, A Milli Futbol Takımı’mız Ermenistan maçı içi özel uçakla Eskişehir’e gitti. Dedim ya, öyle çekinerek, gizliden yapılan şeyler değil bunlar. Göstere göstere, inadına, çekincesizce yapılan ayrımcılıklar. Sözüm ona pozitif ayrımcılıktan falan bahsediliyor ülkemizde ya, oa hiç gerek yok, fırsat eşitliği sunulsun yeter de artar hepimize. THY gelen tepkiler üzerine Milli sporcularımıza tatil hediye ederek kendi ticari kaygılarına yönelik hamle de bulunsa da bunun hiç bir karşılığının olmadığını söyleyebiliriz.

Korkmaya devam edin… Tüm ayrımcılıklarınıza, baskılarınıza, yok sayışlarınıza rağmen kadınlar var olmaya ve güçlenmeye devam edecek. İşte tam da bu yüzden, bize tüm bunları hatırlattığınız ve ilham olduğunuz için sizinle gurur duyuyoruz FİLENİN MUHTEŞEM KADINLARI…

Birçoğu bu ayrımcılığın, futbolun popüler ve taraftar kitlesi kalabalık bir spor dalı olmasından kaynaklı yaşandığını düşünmekte. Gayet iyimser olan bu bakış açısına inanmayı, böyle bir ayrımcılığın olmadığını bilmeyi çok isterdik. Fakat gerçeklerin öyle olmadığını görmek zorundayız. Hepiniz hatırlarsınız değil mi, erkek basketbol takımının 2001 yılında Türkiye’de düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda kullanılan ‘‘12 Dev Adam’’ tabirini ve bu tabirle dillere destan olan o şarkıyı, o coşkuyu.

Uzun bir süre hepimiz nasıl da tek yürek olup, bu coşkunun etrafında toplanmıştık. Basketbol takımımızda oynayan sporcuların hepsi kahramanlarımız oluvermişti adeta; hepsini isim isim biliyor, reklam filmlerinden bilboardlara kadar her yerde görüyorduk. Aynı durum Avrupa Şampiyonu olan kızlarımız için de mümkün olacak mı?

Örnekleri çoğaltmak ve her spor dalında bu ayrımcılığın izlerini görmek mümkün. Her kesimin kendince bir açıklaması ve gerekçesi oluyor mutlaka. Fakat biz biliyoruz ki; bu sadece bir kompleks. Sadece diyerek basite indirgiyorum çünkü gerçekten bu kadar basit bir gerekçe ile kadınlar yok sayılamaya devam ediyor. Çünkü bu kompleks aynı zamanda bir korku içeriyor. Korkuyorsunuz… Kadınların gücünden, başarısından, sizi ezip geçmelerinden korkuyorsunuz. O yüzden bu yok saymalarınız, zapt altında tutmaya çalışmalarınız, değersizleştirme çabalarınız. Korkuyorsunuz çünkü, konfor alanlarınızın bozulacağını düşünüyorsunuz. Kadın güçlü olursa ‘‘mutlak erkeklik’’ olgusunun toplum tarafından kabul görmeyeceğinden korkuyorsunuz. Tüm baskılarınız, kötülükleriniz, dini ve ahlakı malzeme edişiniz hep bu yüzden.

Korkmaya devam edin… Tüm ayrımcılıklarınıza, baskılarınıza, yok sayışlarınıza rağmen kadınlar var olmaya ve güçlenmeye devam edecek. İşte tam da bu yüzden, bize tüm bunları hatırlattığınız ve ilham olduğunuz için sizinle gurur duyuyoruz FİLENİN MUHTEŞEM KADINLARI…