Muharrem İnce deyince sizin aklınıza ilk olarak ne geliyor bilmiyorum ama benim aklıma “adam kazandı” deyip bir köşeye çekilmesi ve o gün bugün muhalefete nefret kusması geliyor. Ha tabii bir de en büyük özelliği yapmayacağım dediği her şeyi yapması, verdiği sözlerin hiçbirini tutmaması. Pazartesi gecesi, Habertürk ekranlarında bir modern sit-com izledim. Bir ara sit-com furyası sarmıştı ekranları ama aradan epey zaman geçti, belki Muharrem İnce siyaseti değil de çok başarılı olduğu oyunculuğu düşünseydi, Türkiye’deki sit-com yayıncılığı da farklı seyrederdi. Düşünsenize, seçim gecesi oynadığı saklambaç oyunu tiyatroda ya da dizilerde kim bilir nasıl reyting rekorları kırardı. Muharrem İnce deyince sizin aklınıza ilk olarak ne geliyor bilmiyorum ama benim aklıma “adam kazandı” deyip bir köşeye çekilmesi ve o gün bugün muhâlefete nefret kusması geliyor. Ha tabii bir de en büyük özelliği yapmayacağım dediği her şeyi yapması, verdiği sözlerin hiçbirini tutmaması. Bu Muharrem İnce değil miydi, “ben vefalı adamım, beni Cumhurbaşkanı adayı gösteren Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısında bir daha asla aday olmam,” diyen? E sonra ne oldu, aday da oldu, gitti başka parti de kurdu. Bu Muharrem İnce değil miydi, “seçim gecesi on binlerce avukat hazır olsun,” dediği hâlde ekrana dahi çıkamayan? İşte bu Muharrem İnce geçenlerde ne dedi, “gerekirse Kemal Kılıçdaroğlu lehine çekilirim,” dedi. Normal şartlar altında bu söze güvenmemiz gerekir ama gel gör ki Mehmet Akif’in ısrarlı sorularına karşı İnce “geçti gitti o iş, o iş orada kaldı,” diyebilecek tıynette bir siyasetçi olduğunu gösterdi. Bir siyasetçiden güvenilirlik, tutarlılık beklemek büyük bir lüks mü? Neymiş efendim, Kılıçdaroğlu eski CHP’lilere gel diyecekmiş de şuymuş da buymuş… Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin bagajıyla ilerleyemeyeceğini gördüğü için çok değerli ve hakiki bir siyaset yapmaya başladı. Ve geminin burnunu ağır ağır da olsa çevirmeyi başardı, sonucunda da tabanını her geçen gün biraz daha dönüştürüyor. 28 Şubat mağduru kızlar, başörtüsüne yasal güvence, helâlleşme söylemi, Şenyaşar ailesi, Roboski… Katı laiklik anlayışını yumuşatıp kapsayıcı bir yoruma çevirerek CHP’nin önüne ilk defa böylesine güçlü bir iktidar umudu koydu. İktidara böyle gelmek önemli ama hiç olmadığı kadar da değerli çünkü eğer Kılıçdaroğlu kendisini tabana doğru anlatabilirse Türkiye pek çok meselesini geride bırakabilecek.
İnce’nin 14 Mayıs gecesi siyasi hayatı biteceği için üzülüyordum ama son performansını görünce dizi sektörü için umutlandım. Hem dizilerde oynamak istemezse en kötü ihtimalle saklambaç oynar. Seçim geceleri öyle güzel saklanır ki 85 milyon bulamaz.
Kemalistlerin otoriter laiklik anlayışından kendilerini kurtarması ne kadar önemliyse, bir ayna gibi düşünün, muhafazakârların da kendilerini iktidar zehrinden arındırması gerekiyor. Yani, özgürlükçü laiklik ile özgürlükçü muhafazakârlık bir araya geldiğinde Türkiye’nin önü hiç olmadığı kadar açılacak. Buna bir de özgürlükçü milliyetçilik ile Kürtlerin silahı tamamen terk etmesini ekleyin, görün bakın Türkiye nasıl şahlanıyor. İşte o zaman bahsedebiliriz 2 trilyon dolarlık ekonomiden, kişi başı 25 bin dolarlık milli gelirden, depremde çökmeyen binalardan, barınma sorununun bitişinden, temiz sudan, gıdadan, iyi beslenmeden, nitelikli eğitimden, yaşama kıvancından… Peki, Muharrem İnce ne diyor o yayında? Altılı Masa, ilke ittifakı değilmiş de menfaat ittifakıymış… Bazı insanların -bulabildiğim en hafif terimle söyleyeyim- boş konuştuğunu ifşa etmek milli bir görevdir. Bu Muharrem İnce, daha geçen aya kadar ırkçılarla ittifak yapmıştı, sonra ırkçılar başka birinin adını birkaç kez dillendirince küsüp ayrıldı. Menfaat ittifakı dediğiniz tam da budur, çakıldı mı arkana bakmadan çekip gidersin. Ne fikir var ne proje ne de açıklanan bir tek belge. Oysa, Altılı Masa, yukarıda söylediğim gibi bir büyük uzlaşı çabasıdır. Kemalizmi, milliyetçiliği, muhafazakârlığı, Müslümanlığı, liberalliği özgürlükçü bir biçimde yorumlayanlar bütün farklılıklarıyla aynı sofraya oturdular. İlke ittifakı böyle bir şeydir, ama kişi kendinden bilir işi; Muharrem İnce’nin ilke ya da siyasi ahlak gibi konularla uzun boylu alışverişi olmadığı için çamur atmaktan başka bir şey elinden gelmiyor. Ama Allah’ı var iyi komedyen; on binlerce insanın gözüne baka baka “benim ilkelerim var,” demiyor mu, insan izlerken koltuktan aşağı yuvarlanıyor. 14 Mayıs gecesi siyasi hayatı biteceği için üzülüyordum ama son performansını görünce dizi sektörü için umutlandım. Hem dizilerde oynamak istemezse en kötü ihtimalle saklambaç oynar. Seçim geceleri öyle güzel saklanır ki 85 milyon bulamaz.