Cuma, Mart 29, 2024

Bir İnsanlık Trajedisi: Duyguların Tercümesi

Duygulanımların dilsel tercümesinin yapısal problemleri, kişinin öncelikle kendisini anlamaya çalışmasında çeşitli sorunlar üretir. Hislerini anlamlandırma güçlüğü, özneye, kendi kendisini tanımadığı şeklinde tınlar ve kendisi için öngörülemez, kavranamaz, anlaşılamaz bir varlığa dönüşür.

İnsanın duygularıyla tam olarak örtüşen bir konuşma yapmışlığı/yazı yazmışlığı nadirdir. Konuşma ya da yazma bittiğinde, hissedilen duyguların bir kısmı referans bile alınmamış, hissedilmemiş birtakım şeyler metnin içerisine sızmış, genel atmosfer, duygulanımlarla bire bir örtüşmeyen, yeni bir dilsel ifade olmuştur. Duygularınız başka, konuşma/yazı başka şekillenmiştir. Nedendir bu?

Duygular, bir tepki olarak ilmiklenir. Dıştan gelen bir olaya, olaylar silsilesine, yorumlara, gelişmelere, tutumlara, tavırlara içten gelen bütüncül bir reaksiyondur. Oysa dil/metin, duygulanımın tamamını tek bir cümlede ortaya saçıp dökemez. Dilsel ifade, adım adım ilerleyen ve bu adımların her birinin, her seferinde tek bir patika üzerinde yol alabildiği dar bir tercüme yöntemidir. Bir duygu tek bir saniye içerisinde toptan, her şeyiyle, tüm detaylarıyla hissedilmekteyken, onu betimlemeye girişecek olan dilsel ifadeler birbirlerini takip edecek, birbirlerini açacak sözcük sözcük, cümle cümle, paragraf paragraf kurulmak zorundadır. Yani bir saniyede her şeyiyle hissedilebilen bir duygulanım, ancak dakikalar sürecek/paragraflara yayılacak bir anlatımla tercüme edilebilir – eğer edilebilirse.

“TRANSLATOR IS A TRAITOR” (ÇEVİRMEN BİR HAİNDİR)

Duygulanımların dilsel tercümesinin yapısal problemleri, kişinin öncelikle kendisini anlamaya çalışmasında çeşitli sorunlar üretir. Duyugulanımlarıyla, onları dilsel betimlemesi arasındaki farkı doğrudan hisseden özne, bu ikilik karşısında bir miktar çaresiz kalır ve hislerini anlamlandırmakta güçlükler çekmeye başlar. Hislerini anlamlandırma güçlüğü, özneye, kendi kendisini tanımadığı şeklinde tınlar ve kendisi için öngörülemez, kavranamaz, anlaşılamaz bir varlığa dönüşür. Kendisini, kendi dışında gerçekleşen olaylar neden böylesine şiddetli duygulara itmektedir? Bu duygular içsel kaynaklarını nere(ler)den almaktadır? Hangileri deneyim, hangileri insan türünün özellikleri, hangileri kişisel biyolojik sinir sisteminin, hangileri genel yaşam felsefesinin sonuçlarıdır? Bu bileşenlerin tümünün etkidiği duygulara, hangi bileşen ne kadar katkı vermektedir? Kişi, bir bütün olarak neden böyle bir duygulanım içerisindedir? Birey, kendisini ve duygularını yüksek bir dilsel ifadeyle tercüme etmeye kalktığında, eline her yeri irili ufaklı yanlışlıklar içeren ilkel bir haritadan başkası geçmiyor gibidir. Şiddetli duygular altındayken insan, kendisini daha da isabetsiz bir tercümeyle dile getireceğinden, en duygulu anlar, kişinin kendisine en yabancı olduğu anlara dönüşür. Dev bir minnet, utanç, öfke, şefkat, nefret ya da aşk anında kişi sanki kendisi değil, bir başkasıdır.

İkinci sorun ise, kişinin kendisini başkalarına ancak dilsel olarak ifade edebilmesinin getirdiği, başkaları tarafından anlaşılamıyor olmaktır. Başkaları tarafından anlaşıl(a)mamaya, yanlış anlaşılma da dahildir. Fakat burada bir başka sorun daha kapıdadır. Başkaları tarafından yanlış anlaşılan kişi, kendisi de toplumun bir parçası olarak, giderek başkalarının yanlış anlayışına da çeşitli uyum emareleri göstermeye başlar. Yani kişi, kendi duygulanımlarının yanlış tercümesini başkalarıyla paylaştığında, kendisini başkalarının yanlış anlayışlarında, anlamayışlarında, tarihsel geleneklere, göreneklere, adetlere, varsayımlara, dönemin ruhuna, hali hazırdaki paradigmaya göre değerlendirişlerinde yeniden bir metin olarak görür ve kendi tercümesinin de yeni bir türev tercümesiyle karşılaşır. Kişi bir yandan duyguları tarafından basıya uğrarken, diğer taraftan da duygularını yalnız kendisi olarak değil, aynı zamanda kamusal bağlamda da tercümelerin içerisinde alımlamaya çalışır. Duyguları betimleme, dile tercüme etme girişimi, bir yandan da, dile getirilmiş tercümenin, duygulara baskın çıkmaya, duyguları, kendi metnine uydurmaya çabalamasına açılır.

Deşifre edilememiş, kişinin kendisi ile duyguları arasındaki gerilim iptidai düğümlerle bağlanmış, yaralanıp berelenen yerler, yara izleri bırakarak savuşturulmuştur.

BASI ŞİDDETİ

Duygulanımın yoğunluğu çok şiddetlidir. Her şey, bir bütün olarak tek bir noktaya bası yapar. Oysa onun dilsel tercümesi, rasyonel izahı, betimlemesi tek bir hamlede yapılamadığından, bası alanını zorunlu olarak genişletir, yoğunluğu azaltır, dolayısıyla da şiddet düşer. Duygular, üzerimize uyguladıkları yoğun basıları sayesinde bizi hemen harekete geçirirler, harekete geçmekteki temel neden, o dayanılamayacak basıdan bir an önce kurtulmaktır. Dilsel tercümelerde ise genişleyen bası alanı yoğunluğu azalttığından, üzerimize kurulan bası düşer. Bir an önce kurtulmamız gerektiğini düşündüğümüz dayanılmaz bir bası altında olmadığımızda, harekete geçmek için de aceleci olmayız. Duygusallık hızlı ve acele tepkilere yol açarken, rasyonellik yavaş tepkiler ya da tepkisizlikler üretir. Bu yüzden duygularımız üzerine bir başkasıyla konuştukça, defterlere yazdıkça, yani onları dile tercüme ettikçe, bası yaptıkları mekânı ve zamanı genişlettiğimiz için onların şiddetli basısının yoğunluğu düşer, onlara tepki verme zorunluluğu yavaş yavaş ortadan kalkar.

Fakat bu kez de duygulanım zorunlu olarak başka şekilde tercüme edildiği için, üretilen duygular da tam olarak temsil edilmeden kalmışlardır. Deşifre edilememiş, kişinin kendisi ile duyguları arasındaki gerilim iptidai düğümlerle bağlanmış, yaralanıp berelenen yerler, yara izleri bırakarak savuşturulmuştur.

VAROLUŞSAL SIKINTI VE HAKSIZLIĞA UĞRAMA ARASINDA

Tercüme edilemeyen duygular, yanlış tercümenin ürettiği düşüncelerle karşılandığından ve başka türlüsünün de mümkün olmamasından ötürü, insan dışarıya olduğu kadar, kendisine de yabancıdır. Yabancılığı derinden yaşamak istemeyenler, yabancılarla yüzeysel iletişim kurarlar. Derinden girişilen her iletişim girişimi, her şeyin (kendisi de dahil olmak üzere) kişiye ne kadar yabancı olduğunu afişe edecektir. Duygular ile tercüme arasında tam bir örtüşme gerçekleşebilmesinin olanaksızlığı, tercüme için çok vakit harcayanları kendisine ve dışarıya ne kadar yabancı olduğunu daha da afişe edeceği için varoluşsal sıkıntılara, tercüme için daha az vakit harcayanları ise toplum içerisinde sürekli haksızlıklara uğradığı kanaatine iter.

İşte insanın trajedilerinden birisi de budur.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI