Cuma, Nisan 19, 2024

Bir bilet dört mekân: Anadolu yakası sarayları

Ayşegül Kula
Ayşegül Kula
Ayşegül Kula 1991’de Edirne’de doğdu. Lise eğitimini VKV Koç Özel Lisesi’nde tamamladıktan sonra, 2015 yılında Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İki yıla yakın bir süre avukatlık yaptıktan sonra üniversite yıllarından beri sahip olduğu akademisyen olma hayalini gerçekleştirmeye karar verdi. Mayıs 2017 tarihinden itibaren Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışıyor. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Yüksek Lisans programını Temmuz 2019’da tamamladı ve şu an Koç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Doktorası programında doktora eğitimini sürdürüyor. Ayşegül, ayrıca Ağustos 2021 ayında New York Üniversitesi’nde hukuk yüksek lisansı yapmak için bir seneliğine New York’a taşındı. Yazmak ve yeni yerler keşfetmek Ayşegül’ün ilgi alanları arasındadır.

Bir diğer durağım Beylerbeyi Sarayı’ydı. 1863-1865 yılları arasında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan, birçok yabancı misafiri ağırlamak için kullanılan, II. Abdülhamid’in tahttan indirildikten sonra yaşamını sürdürdüğü ve öldüğü bu sarayı müzik eşliğinde geziyorsunuz.

Sanat özgürlüğü ile ilgili hukuki bir araştırma yaparken karşıma Beykoz Cam ve Billur Müzesi çıktı. İstanbul’da böyle bir müze olduğunu maalesef ki bilmiyordum. Cam eserleri seven biri olarak soluğu Beykoz’da aldım. Ziyaretim sırasında 60 TL’ye alabildiğiniz “Anadolu Yakası Sarayları” bileti ile bir ay içerisinde dört mekân gezebileceğimi öğrenince de gezi rotamı genişlettim. Bu vesileyle bu yazının konusunu Milli Saraylar Başkanlığı’na bağlı dört mekan oluşturdu: Beykoz Cam ve Billur Müzesi, Beylerbeyi Sarayı, Beykoz Mecidiye Kasrı ve Küçüksu Kasrı.

Beykoz Cam ve Billur Müzesi

Beykoz Cam ve Billur Müzesi birçok bitkiye sahip geniş bir bahçeden yürüyerek vardığınız etkileyici bir taş binanın içerisinde. Gezinize eski dönem Türk camları ile başlıyorsunuz ve cam sanatının gelişimini müze süresince takip edebiliyorsunuz. Müzede Avrupa’dan Osmanlı’ya gelen eserlere de yer verilmiş. Mutfak ürünlerinden, fenerlere, bastondan hokka takımlarına, parfüm kutularından hayvan figürlerine kadar birçok farklı cam eşya bulunuyor.

Dolmabahçe Sarayı’ndaki Camlı Köşk’ten esinlenmiş cam bahçe bölümü ve 19. yüzyıl saray sofrasından esinlenmiş kristal takımın yer aldığı sofra dikkat çekici bölümlerinden. Bu kısımlarda yürürken cam eserlerin ışıltılı bir dünya yarattığını görüyorsunuz. Benim en beğendiğim kısım ise 11 adet farklı revzen (renkli camlarla süslü pencere) ve revzenlerin kahverengi parkelerin üzerindeki yansımalarının olduğu odaydı.

Müzenin internet sitesi galerisinde bu odanın da fotoğrafı paylaşılmış. Sizin de beğeneceğinize eminim. Beni şaşırtan şey ise porselen sandığım bazı eserlerin cam olduğunu öğrenmekti. Meğer ne kadar farklı cam çeşidi varmış! Tüm güzelliklerin yanı sıra, cam eserlerin yapılışının anlatılmamasına şaşırdım. Bu süreci anlatan bir video olsa daha iyi olacağını düşünüyorum.

Beylerbeyi Sarayı

Bir diğer durağım Beylerbeyi Sarayı’ydı. 1863-1865 yılları arasında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan, birçok yabancı misafiri ağırlamak için kullanılan, II. Abdülhamid’in tahttan indirildikten sonra yaşamını sürdürdüğü ve öldüğü bu sarayı müzik eşliğinde geziyorsunuz. Sarayda dikkatimi en çok çeken şey tavanlara çizilmiş çoğu deniz manzarasından oluşan resimlerdi (benzer saraylar varsa beni bilgilendirirseniz sevinirim).

Bazı odalarda pencere kenarlarının halata benzediğini de fark edince sarayın deniz seven bir kişi tarafından yaptırıldığını düşündüm. Nitekim araştırdığımda gördüm ki Sultan Abdülaziz deniz tutkunuymuş. Bu arada, resimler olmasa bile tavan desenleri çok güzel. İlgimi çeken diğer şey ise farklı renk, desen ve hatta materyaldeki ihtişamlı avizeler ve sarayın tüm görkemliliğine rağmen bazı odaların sade ahşap duvarlarıydı. Evet, sanırım ben, Beylerbeyi Sarayı’nda en çok duvarlara ve tavanlara odaklanmışım.

Beykoz Mecidiye Kasrı

“Anadolu Yakası Sarayları” bileti ile Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından 1845 yılında yaptırılan Beykoz Mecidiye Kasrı’nı ve 1856-1857 yıllarında Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmış Küçüksu Kasrı’nı da ziyaret edebilirsiniz. Bu iki kasırda da odalarda birbirlerinden farklı renklerdeki mobilyalara yer verilmesi dikkatimi çekti.

Gezerken her bir odanın koltuğu ve perdesiyle kendine ait bir rengi olduğunu düşünüyorsunuz. Sanırım bu yüzden odalara dışarıdan bakmak yerine içerisinde yürümeyi de isterdim (bu maalesef yasak!). Bu arada, Beylerbeyi Sarayı gezisinden sonra bu kasırlar için “küçükmüş” yorumu yaptığımı itiraf etmeliyim. Koskoca kasırlar için “küçük geldi” yorumunda bulunmanın da özellikle barınma krizi yaşadığımız bugünlerde ironik olduğunun farkındayım. Kasırlardan sadece birini gezme imkânım olsaydı ben Beykoz Mecidiye Kasrı’nı tercih ederdim. Mermer sütunları sebebiyle farklı bir mimarisi olduğunu düşünüyorum.

Küçüksu Kasrı

Tüm bu mekânları sesli rehberler ile gezip, tarihleri ve içindekiler hakkında daha çok bilgi de alabilirsiniz. Bu güzel bir imkân olmakla birlikte, okuyarak saray ve kasırlar hakkında detaylı bilgi edinmeniz pek mümkün değil. Umarım açıklamaların bulunduğu yazıları odalara ve ilgili eserlerin yanına da koyarlar.

Peki mekânları ayrı ayrı gezmek için ne kadar ödemeniz gerekir? Beykoz Cam ve Billur Müzesi için 30 TL (indirimli 10 TL), Beylerbeyi Sarayı için 40 TL (indirimli 15 TL), Mecidiye Kasrı ve Küçüksu Kasrı için ise 20 TL (indirimli 10 TL) vermeniz gerekiyor. Ancak yazının başında belirttiğim gibi dört mekânı 60 TL’lik tek bir biletle de ziyaret edebiliyorsunuz. Tabii yeni yılda bu fiyatlar nasıl güncellenir bilmiyorum. Bu arada, Beylerbeyi Sarayı’nın ve kasırların bahçe kısımlarının giriş biletleri ayrı. Yani yalnızca bahçelerini daha düşük ücretlerle gezmeniz de mümkün. Bu arada, Beykoz Cam ve Billur Müzesi dışındaki yerleri Müze Kart ile de gezebilirsiniz.

Bir bilet ile dört etkileyici mekan ile tanışmaktan çok memnunum. En çok hangi mekânı beğendiğimi sorarsanız, bu yazıda kapladıkları yere bakabilirsiniz.

Bu yazı vesilesiyle tüm PolitikYol okurlarına mutlu bir 2023 diliyorum. Yeni yılda her şey gönlünüzce olsun.

Bir sonraki tecrübede görüşmek üzere.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Ayşegül Kula
Ayşegül Kula
Ayşegül Kula 1991’de Edirne’de doğdu. Lise eğitimini VKV Koç Özel Lisesi’nde tamamladıktan sonra, 2015 yılında Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İki yıla yakın bir süre avukatlık yaptıktan sonra üniversite yıllarından beri sahip olduğu akademisyen olma hayalini gerçekleştirmeye karar verdi. Mayıs 2017 tarihinden itibaren Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışıyor. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Yüksek Lisans programını Temmuz 2019’da tamamladı ve şu an Koç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Doktorası programında doktora eğitimini sürdürüyor. Ayşegül, ayrıca Ağustos 2021 ayında New York Üniversitesi’nde hukuk yüksek lisansı yapmak için bir seneliğine New York’a taşındı. Yazmak ve yeni yerler keşfetmek Ayşegül’ün ilgi alanları arasındadır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI