Perşembe, Nisan 18, 2024

Başkanlık, Kürt Meselesi, CHP

Lâmı cimi yok, bu mesele çözülecek! Çözülmek zorunda. Barışa olan inancımız, bu konudaki ısrarımız, umutlarımız yerle yeksan edilmek istense de biliyoruz ki, Kürt meselesi bu toprakların en can alıcı sorunudur ve bu konu çözülmeden kimse insan haklarından, demokrasiden, barış içinde yaşamaktan söz edemez. Hele de son aylarda tanık olduğumuz vahşetin ardından.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Mart 2016 günü Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmasında, operasyonların başladığı Temmuz 2015’ten bu yana ölümlerin "resmi" bilançosunu açıkladı. 8 ay içinde 215 asker, 133 polis, 7 korucu hayatını kaybederken, "etkisiz hale getirilen" yani, yurt içi ve yurt dışında öldürülen ve yakalanan "terörist" sayısı 5 bin 359’du. Cumhurbaşkanı, öldürülen sivillerden bahsetmedi, katliamlardan da. Suruç’ta, Ankara Garı’nda, Sultanahmet’te, Merasim Sokak’ta, Ankara’da otobüs duraklarında ve İstiklâl Caddesi’nde öldürülen siviller… Peki ya Kürt illerinde öldürülen siviller? Onların adını bile anmıyor ana akım medyamız. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Dokümantasyon Merkezinin verilerine göre, 16 Ağustos 2015’te ilan edilen ilk sokağa çıkma yasağından 5 Şubat 2016 tarihine kadar 42’si çocuk, 31’i kadın, 30’u 60 yaş üstü en az 224 sivil öldürüldü. 

Başkent’in göbeğinde, ağaçların dallarından toplanan insan parçaları, polislerin akrep adı verilen arabanın arkasında sürükledikleri Şırnaklı Hacı Lokman Birlik’in parçalanan bedeni, 10 yaşındaki çocuğunu sokağa çıkma yasağı nedeniyle defnedemediği için evindeki dondurucuda saklamak zorunda kalan Cizreli annenin ızdırabı, elinde beyaz bayrakla diyalize gitmeye çalışan yaşlı adamın yüzündeki korku, devletin güvenlik güçlerince en mahrem alanlarına, yatak odalarına girilerek ağız dolusu küfürler yazılan insanların öfkesi… Ve sonunda ölümlerde bile ayrışmanın utancı…7 Haziran seçiminden bu yana bu ülke vahşetin en ağırına, utancın en büyüğüne tanık oldu, olmaya devam ediyor. Her gördüğümüz olay karşısında, bundan daha korkuncu/kötüsü olamaz diyoruz ve maalesef şiddetin dozu giderek artıyor. Peki bu işin sonu nereye varacak?

Seçim senaryoları ve muhalefet partileri…

Cumhurbaşkanı’na ve AKP’nin ileri gelenlerine bakılırsa Türkiye’nin en önemli sorunu, her gün onlarca insanın öldürülmesi falan değil. En önemli sorunumuz yeni anayasa ve başkanlık sistemi(!).. Anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip olmayan AKP’nin yandaş kalemleri ilk günden beri iktidar partisinin yeni anayasa için parlamentodan aradığı desteği bulamaması halinde erken seçim ihtimalinin belireceğini dillendiriyorlar. Bir diğer ihtimal başkanlık sistemini yeni anayasayla birlikte referanduma götürmek. 

7 Haziran gecesi HDP’nin artık Türkiye partisi olduğu konuşulurken geldiğimiz noktada, olası bir seçimde barajı aşabileceği bile şüpheli. "Seni başkan yaptırmayacağız!" söyleminin faturası çok ağır oldu HDP için. Bir yandan PKK’nin de demokratik siyasettekileri bile isteye yıprattığı gerçeği herkesin malumu. PKK’nin liderlerinden Cemil Bayık’ın 1 Kasım seçiminin hemen ardından yaptığı "Biz olmasaydık HDP yüzde 5 bile alamazdı" açıklaması çok şeyi özetliyordu zaten. Velhasılıkelam, HDP’yi baraj altında bırakmak için iki taraf da üzerine düşeni yaptı. MHP’ye gelince… Seçmeninin gözünde giderek liderlik vasfını kaybeden Devlet Bahçeli’nin genel başkanlık koltuğunda oturmak için AKP’ye sarıldığı aşikâr. Bahçeli’nin, başkanlık sistemine yeşil ışık yakan açıklaması fazla söze gerek bırakmıyor. Yine de baraj sorunu MHP için de hayati bir konu. 

Ankara’da dillendirilen birkaç senaryo var. Onlardan biri şöyle: yaz aylarına kadar şiddetin dozu giderek art(tırıl)acak ve bu olağanüstü hal devam edecek. Yaratılan korku, güvensizlik ikliminde oluşturulan "milliyetçi cephe"yle seçime gidilecek. "Tek millet, tek devlet ve tek lider" propagandasının tutmamasının bir sebebi yok. En kritik zamanlarda AKP’nin değirmenine su taşımış MHP’nin bir kez daha bunu yapmaması için de. AKP’nin olası bir seçimde yüzde 65’i hedeflediği konuşuluyor. Hatta kurulacak hükümette Bahçeli’ye bir koltuk verilebileceği de. Kâğıt üzerinde bir seçim ittifakı olmasa da sağ partilerin ortak sloganla seçime girmesi AKP’nin istediği sonuca ulaşmasını sağlayacaktır.

CHP’ye düşen…

Bu ülke, şiddetin her türlüsünün halka dayatılarak milliyetçiliğin bile isteye tırmandırıldığı günleri çok gördü. 12 Eylül Darbesi’nden sonra hazırlanan ve herkesin değiştirilmesi gerektiğinde hemfikir olduğu ama hâlâ kurtulamadığımız 1982 Anayasasına seçmenin yüzde 91’i hangi koşullarda evet dedi unutmayalım. Halk, başkanlığa da benzer yöntemlerle ikna edilmek isteniyor.

Siyasetin ikbal uğruna ne denli çirkinleşebileceğinin hafızalarımıza kanla kazındığı bu günlerde ana muhalefet partisinin yapması gereken nedir? Milliyetçilerin bilerek körüklediği bu yangına daha fazla odun atmak mı? Bu, sağın kötü taklidi olmaktan öteye geçemeyecek beyhude bir çabadır. Muhafazakâr siyasetçileri taklit etmek isterken dini retoriğe sarılarak kendilerini ne kadar komik duruma düşürdülerse yine aynı hezeyanı yaşayacakları ortada. Halk, aslı varken taklidini n’apsın!  Sosyal demokratlar bu tarihi dönemeçte kendilerine ayakta kalabilecekleri sağlam bir ideolojik zemini bir an önce inşa edemezlerse bu CHP’nin sonu olur.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER