Perşembe, Nisan 18, 2024

Balkanlar’da öteki Türkler ve Erdoğan’ın makbul toplulukları

Erdoğan Türkiye’si, dış Türkleri Ankara’daki efendilerine bağlılıklarını kanıtlamaları gereken Anadolu’nun uzantıları olarak kodlamayı amaçlıyor. Ancak Balkan Türklerinin seküler karakteri, bunun önündeki en büyük engel…

Demografik müdahaleler ve nüfus mühendisliği gibi güncel kavramlar, Türkiye de dahil olmak üzere post-emperyal akraba devletlerin yaygın dış politika araçları. Bu yöntemler, Orban Macaristan’ı için Hırvatistan, Ukrayna, Slovakya ve Romanya’da Macarca konuşan azınlıklara vatandaşlık verme çabası gibi incelikli bir halde karşımıza çıkarken, biraz Doğu’da, Rusya’nın etnik Rus nüfusun çoğunlukta olduğu Kırım’ı yasadışı ilhakı ile etnik Rusların ciddi bir azınlık nüfus oluşturduğu Doğu Ukrayna’daki saldırganlığında görüldüğü gibi daha sert bir hal almakta.

Osmanlı mirasının zoraki taşıyıcısı Türkiye, ulusötesi soydaş ve akraba topluluklarını tanımlamakta zorlanırken, akrabalığa kimlerin dahil edilip kimlerin hariç tutulacağı konusunda hiçbir zaman tutarlı bir tanım yahut ölçüt geliştirmedi. Erdoğan rejimi ise Türk siyasetini Osmanlı imgesi bağlamında ​​yeniden şekillendirirken, akraba olarak gördüğü toplulukları da sarayına sadık olanlar olarak tanımlıyor. Özünde azınlıkların çoğunluk toplumla eşit haklara sahip olmalarını ve aynı zamanda kimliklerini kendi devletlerinin (home-state) egemenliği altında muhafaza etmelerini sağlamakla sınırlı olan akraba devlet faaliyetleri, bugün Erdoğan’ın ulusötesi İslamcı yayılmacılığının temel araçlarından biri durumunda.

Burada, bir ulusal kimliği tanımlamanın kültürel sembollere ek olarak bir “ötekiyi” gerektirdiğini vurgulamakta fayda görüyorum. [1] “Öteki”, topluluk üyelerini bir “yabancıya” karşı tanımlamaya yardımcı olması dolayısıyla bir akraba devletin akraba azınlığına ev sahipliği yapan ülkedeki tarihsel mirasının yeniden inşası için en çok kullanılan faktörlerden biridir. Erdoğan döneminde, Dış Türklerin yakın coğrafyadaki akraba devleti olan Türkiye, kişisel statünün bireylerin dini bir topluluğa olan bağlılığına dayalı olduğu Osmanlı Millet Sistemi’nin çağdaş bir versiyonunu kullanarak “ötekileri” oldukça etkili bir şekilde tanımlarken grup içi ve dışı ile ilgili kafa karışıklığını ortadan kaldırdı. Akraba toplulukları etno-linguistik (Türki) kavramlara dayalı olarak tanımlamaktan Neo-Osmanlıcı bir yaklaşımla dini (Müslüman) kavramlar ile tanımlamaya doğru bu kayış Erdoğan’ın İslamcı rejimi tarafından Türk yumuşak gücü’nün uygulanmasıyla birleştiğinde Balkanlar’daki geçişli kimlikler (transitive identities) sorununu derinleştirdi.

Rejim, dini ayrışmaları siyasi ve toplumsal kategorilere dönüştürerek Osmanlı Millet Sistemi’nin unsurlarını korurken, Erdoğan Türkiyesi akraba devlet ve anavatan sorumluluklarını Erdoğan’ın ulusötesi “Müslüman Kardeşliği” şebekesine karşı sorumlulukları ile karıştırdı. Bu dönemde, Türkiye’nin akraba devlet siyasetinde dini araçsallaştırması ve uygarlık aidiyeti (İslam medeniyeti) ve ulusötesi tarihsel bellek (Osmanlı mirası) yoluyla sınır ötesi otoriter pratikleri hayata geçirmesi, gerçekten de post-emperyal akraba devletler arasında yerini aldığını göstermekte.

2010’ların başından bu yana Türkiye’nin Balkanlar’daki sözde yumuşak gücü, 1990’ların ve 2000’lerin başındaki yardımsever girişimlerinden önemli ölçüde ayrıştı. Erdoğan rejimi, bölgesel emellerini, akraba topluluklara yoğun siyasi kutuplaşma ihraç ederek veya etnik olarak bölünmüş ulusların etno-politikasına müdahale etme amacıyla Türk devlet kurumlarını istihdam ederek çeşitli yollarla gerçekleştirmeye çalıştı. Diğer yandan rejim, Balkan Türklerinde karşılığı olmayan ve tamamen Türkiye iç politikasına yönelik “Kadim irtibatlar” söylemiyle bölgeye taşınan toplu sünnet, toplu iftar, cami restorasyonu gibi kültürel faaliyetlerle(!) bölgedeki toplulukları kültürel olarak ilhak etme teşebbüsüne devam ediyor.

ERDOĞAN BALKAN TÜRKLERİNİ NASIL KUTUPLAŞTIRIYOR

Erdoğan Türkiye’si, dış Türkleri devletin benliğine kendi ülkelerindeki yerli kültürel topluluklar değil, Ankara’daki efendilerine bağlılıklarını ve itaatlerini kanıtlamaları gereken Anadolu’nun uzantıları olarak kodlamayı amaçlıyor. [2] Ancak Balkan Türklerinin seküler karakteri, Erdoğan’ın önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor. Bunun üstesinden gelebilmek için rejim yeni alt gruplar oluşturmak, bölünmeleri çoğaltmak ve yeni “ötekiler” tanımlamak için finansal ve siyasal yumuşak gücünü kullandı ve kullanmaya devam ediyor. Bunun en iyi örneğini Türkiye’nin uyguladığı politikanın özellikle azınlık statüsünde olan Müslüman topluluklar arasındaki kimlik çatışmalarına katkıda bulunduğu Kuzey Makedonya’da görüyoruz. Bu durum, Kuzey Makedonya Türklerinin anadil hakkı gibi temel insan haklarının ancak seçimden seçime gündeme getirilmesine rağmen ortaya çıkıyor zira 2001 tarihli Ohri Çerçeve Anlaşması’nın istenmeyen bir sonucu olarak Türkler ve diğer çoğunlukta olmayan grupların hak talepleri, ülkedeki etnik Makedonlar ve Arnavutlar arasında müzakere konusu.

Kuzey Makedonya’nın bağımsızlığından bu yana faaliyet gösteren etnik Türk STK birliklerine Erdoğan yanlısı etnik Türk aileler ve seçkinler tayin edilirken, Türk sivil toplumunun geri kalanının büyük bir kısmı da Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) himayesinde kurulan alternatif İslamcı dernekler ve benzer Türk kurumları tarafından devralındı. Ortaya çıkan ve gün geçtikçe genişleyen bu özerk yapı, Türkiye’den ithal siyasi kutuplaşmayı körüklerken, Erdoğan hükümetini desteklemeyen Türkleri tecrit ediyor ve çok-etnikli, politize edilmiş yeni bir akraba topluluk yaratıyor.

60’larda Arnavutlar, Yugoslav otoritelerine kendilerini Türk olarak beyan edip Türkiye’ye göç etmişlerdi. Bugünse seküler Türkler, Türkiye’nin diplomatik misyonlarından gelebilecek zararlardan kaçınmak için Türk kimliklerini gizliyorlar.

 

1950′ ve 60’larda, Kuzey Makedonya’daki önemli sayıda Arnavut, Yugoslav otoritelerine kendilerini Türk olarak beyan ederek Türkiye’ye göç etti ve bu nedenle de kuzeybatı Makedonya’daki bugünkü Arnavut topluluğu ile sözde anavatanları Türkiye arasındaki güçlü bağlar meydana geldi. Yine özellikle Üsküp, Gostivar ve Kalkandelen’deki Arnavutların birçoğunun, İslam inancının bir parçası olarak “Osmanlı” ve “Türk” kimliğini benimsediği bilinmekte. Madalyonun diğer tarafı ise çoğu seküler Türk’ün, Türkiye’nin diplomatik misyonlarından gelebilecek olası zararlardan kaçınmak için Türk kimliğini gizlediğini göstermekte ki bu acı gerçek, Erdoğan rejimine yönelik eleştirel sosyal medya paylaşımları nedeniyle yakın zamanda Türkiye’ye girişlerinin yasaklandığı bildirilen Batı Trakya ve Kuzey Makedonya’daki başta Alevi ve Bektaşiler olmak üzere yüzlerce Balkan Türkünün örneğinde görülmekte.

AKP BÖLGEDE HANGİ PARTİLERLE ÇALIŞIYOR

İşin bir de ülke içi siyaset boyutu var. Kuzey Makedonya’daki BESA partisi, kuruluş sürecinde Erdoğan’ın neo-Osmanlıcı dış politikasının bir parçası olarak AKP tarafından açık bir biçimde desteklendi. Erdoğan’ın amacı, BESA’yı Ortodoks Makedonlar ve Müslüman Arnavutlar arasındaki etnik ve siyasi ayrışmalardan yararlanmak suretiyle Kuzey Makedonya’nın “fethinde” ilk basamak olarak kullanmaktı. Altı yıl önceki ilk seçimlerinde BESA parlamentoda beş sandalye kazandı ve bu sayı o dönem Makedonya parlamentosuna giren etnik Türklerden sayıca fazlaydı.

Siyasi açıdan temelde yapılan yanlış değerlendirmelerin ve BESA’nın Arnavut milliyetçisi yeni “BESA” ve açıkça Erdoğan yanlısı, İslamcı “Alternativa” olarak ikiye bölünmesinin bir sonucu olarak, Erdoğan yüzünü bir kez daha ülkedeki Türk toplumuna çevirdi. Ancak Kuzey Makedonya’daki etnik üç Türk siyasi parti arasında Ankara’nın desteklediği tek parti son seçimlerde parlamentoya giremedi.

Aynı durum 700.000 etnik Türk’e (ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u) ev sahipliği yapan ve oransal olarak bir AB üyesi devletteki en büyük yerli Müslüman topluluğu sahip olan Bulgaristan’da da yaşandı. 2017’den önce Erdoğan, Bulgaristan’da Hak ve Özgürlükler Hareketi’nden (HÖH) farklı ikinci bir etnik Türk partisi olan DOST’u yaratmaya çalıştı ancak bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı. 2017 başkanlık referandumu sırasında bir yandan DOST Erdoğan’a sınırsız yetkiler veren anayasa değişikliğinde açık bir tutum alarak “evet” vermeyi teşvik ederken, HÖH çifte vatandaş statüsündeki Bulgar-Türk vatandaşlarını “hayır” oyu vermeye çağırıyordu ki bu durum Bulgaristan’daki Türk azınlığa şiddetli bir kutuplaşma yaşattı. Bugüne geldiğimizde HÖH bir denge politikası yürütmekte. Erdoğan rejiminin Bulgaristan’da makbul Türk muhatabı olmadığı için, rejim Bulgaristan Türklerine dair gelişmeleri şimdilik HÖH ile müzakere etmek zorunda görünüyor.

Siyasi altyapısını derinleştirmeye çalışan Erdoğan rejimi, bugün geldiği noktada Balkanlar’daki Türk kimliğine ve Balkan Türklerinin bölgedeki 30 yıllık demokratik kazanımlarına yönelik en büyük tehdit haline geldi. Erdoğan rejiminin politikaları Balkan toplumlarını o denli parçalıyor ki Balkan Türkleri ne yazık ki gitgide artan bir biçimde kimliklerini gizlemeye devam ediyorlar.

[1] Dimostenis Yagcioglu, Psychological Explanations of Conflicts between Ethnocultural Minorities and Majorities – An Overview, http://www.oocities.org/Athens/8945/sycho.html

[2] Ali Tirali, Türkiye ve Türk Dünyası: Birkaç Düşünce, http://daktilo1984.com/forum/turkiye-ve-turk-dunyasi-birkac-dusunce/

Yazarın FeniksPolitik’te İngilizce yayınlanan makalesinin Türkçe çevirisidir.

Çeviri: Hasan Ayer

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI