Bal, esas olarak antioksidan ve antiinflamatuar özellikleri nedeniyle, özellikle de onarıcı ve yapıcı etkilere neden olan polifenol içeriği sayesinde kemiği koruyabilir. Polifenol grubundan quercetin, kaempferol ve luteolin'in anti-osteoporotik (kemik erimesini önleyici) etkisi bilinmektedir. Bal; bitkilerin çiçeklerinde bulunan nektarların ya da bitkilerin canlı kısımları ile bazı kanatlı böceklerin salgıladığı enzim ve tatlı maddelerin bal arıları tarafından toplanması, organizmalarında bileşimlerinin değiştirilip petek gözlerine depo edilmesi ve buralarda olgunlaşması sonucu meydana gelen koyu kıvamda tatlı bir üründür. Tüm hayatını nektar arayarak geçiren tek bir küçük arı, sadece bir çay kaşığının on ikide biri kadar bal üretebilir. Arılar nektarı çiçeklerden toplar, nektar arının tükürüğündeki enzimlerle karışır, sonra bunları kovanlarına taşır ve biriktirmeye başlar. Bu işlemi birkaç yüz arıyla çarptığınızda bir petek oluşmuş olur.

Bal, esas olarak fruktoz (%38) ve glikoz (%31) gibi karbonhidratlar olmak üzere en az 181 maddeden oluşur. Ayrıca daha düşük miktarlarda enzimler, proteinler, amino asitler, polifenoller, vitaminler ve mineraller içerir. Geniş bir fitokimyasal yelpazesini kapsayan ve hemen hemen tüm doğal bal türlerinde bulunan polifenollerin içeriği, sağlığı geliştirme potansiyeline katkıda bulunur. Bu tür polifenoller arasında flavonoidler (kuersetin, kaempferol, luteolin, hesperedin, apigenin gibi), fenolik asitler (ellagik, kafeik, gallik, ferulik asit gibi), antioksidan enzimler (katalaz, glukoz oksidaz, peroksidaz gibi) ve karotenoidler bulunur.

Bu bileşiklerin çoğu, bir dizi sinerjistik antioksidan özellik oluşturmak için birbirleriyle etkileşime girer. Birçok çalışma, balın antioksidan, antibakteriyel, antiviral, antiinflamatuar, bağışıklık düzenleyici, kalp damar sağlığını koruyucu ve antitümör etkilerini ortaya koymuştur. Belirli bir bal örneğinin bileşimi büyük ölçüde nektar bileşimine, nektar toplama yöntemine, çevresel ve mevsimsel faktörlere, coğrafi kökene ve saklama koşullarına bağlıdır.

PASTÖRİZE VE İŞLENMİŞ BALDA DAHA AZ BESLEYİCİ ÖĞE VAR

Baldaki çoğu besin ögesi ve enzim pastörizasyon ve yüksek sıcaklıkla yapılan işlemden dolayı kaybolur. En iyi bal 40 C derecenin üzerinde bir sıcaklığa maruz kalmamış baldır ve birçoğuna göre, en iyi bal hiç ısıtılmayandır. Balın ısıtılma ve süzülme işlemi, her ne kadar onu şeffaf yapsa da aynı zamanda birçok besin ve arı poleni barındıran işlenmemiş balla peteğin bir kısmını da kavanozda satarlar.

BAL NE KADAR YOĞUNSA O KADAR İYİDİR

Arıların polenlerini topladığı bitki türleri balın rengi, besin ögesi içeriğini, kokusunu ve tadını belirler. Aşırı derecede soğuk bölgelerden elde edilen ballar, tropik bölgelerden gelenlere kıyasla çok daha açık renktedirler. Bal ne kadar kıvamlı ve sert olursa, o kadar iyidir.

Sebze ve meyvelerde de yüksek miktarlarda bulunan flavanoidler balın önemli bir içeriğidir, antioksidan özellikleriyle bilinir ve insan sağlığı için önemlidir. Hastayken aldığınız sıcak içeceğinizin içine biraz bal koyma fikrini en az bir araştırma desteklemektedir.

PEK ÇOK HASTALIĞIN VE ENFEKSİYONUN TEDAVİSİNE YARDIMCIDIR

Balın ülser ve diğer sindirim sistemi hastalıkları, kalp yetmezlikleri, çarpıntı, kemik hastalıkları, öksürük, alerji, bronşit, kansızlık, boğaz ağrısı, depresyon, bazı cilt ve sinir sistemi hastalıkları gibi pek çok hastalığın tedavisinde olumlu etkileri saptanmıştır. Ayrıca kabızlığı giderdiği, kalp ve damar sağlığını desteklediği, yağların sindirimini kolaylaştırdığı, yara ve yanıkları iyileştirdiği de bilinmektedir.

Hastalık ve enfeksiyonlara neden olan birçok mikroorganizmanın gelişimi bal tarafından inhibe (önleme) edilmektedir. Balın antimikrobiyal fonksiyonunun bir sonucu olarak dünya çapında yara iyileşmesinde kullanılmasının uzun bir geçmişi vardır. Spesifik bal çeşitlerinin antibiyotiğe dirençli patojenlere karşı geniş spektrumlu antimikrobiyal aktivite gösterdiği gösterilmiştir. Bu antimikrobiyal kapasitedeki fark, balın üretildiği çiçeklerdir; özellikle çevre koşulları ve çiçeklerin konumu bunu etkiler.

Yapılan laboratuar araştırmaları balın Escherichia coli, Staphylococcus aureus, ve Salmonella enterica, Ser. typhimurium gibi yaralarda bulunan bakterilere karşı etkili olduğunu göstermektedir. Bir araştırmada, farklı coğrafi bölgelerden 27 bal örneği üzerine yapılan mikrobiyolojik analizlerde; balın besinlerin bozulmasına sebep olan 7 mikroorganizma (Alcaligenes faecalis, Aspergillus niger, Bacillus stearothermophilus, Geotrichum candidum, Lactobacillus acidophilus, Penicillium expansum, Pseudomonas fluorescens) ve besin zehirlenmesine neden olan 5 patojen (Bacillus cereus, Escherichia coli O157:H7, Listeria monocytogenes, Salmonella enterica, Ser. typhimurium, ve Staphylococcus aureus) üzerinde inhibe edici (baskılayıcı) özellik gösterdiklerini tespit edilmiştir.

Mısır, Yunanistan ve Hindistan’da, enfeksiyon kapmış yaralarda ve yanıklarda balın yaygın olarak tıbbi amaçla kullanıldığı literatürlerde bildirilmektedir. Yanıklarda bal zeytinyağı ile karıştırılıp yaranın üzerine sürülerek kullanılmıştır.

Bal tüm bu nedenlerle binlerce yıldır güncel bakteriyel enfeksiyonlara ve gastrointestinal hastalıklara karşı tedavi edici olarak kullanılmaktadır.

Mısır, Yunanistan ve Hindistan’da, enfeksiyon kapmış yaralarda ve yanıklarda balın yaygın olarak tıbbi amaçla kullanıldığı literatürlerde bildirilmektedir. Yanıklarda bal zeytinyağı ile karıştırılıp yaranın üzerine sürülerek kullanılmıştır.

OSTEOPOROZ (Kemik Erimesi) ve BAL

Bal, esas olarak antioksidan ve antiinflamatuar özellikleri nedeniyle, özellikle de onarıcı ve yapıcı etkilere neden olan polifenol içeriği sayesinde kemiği koruyabilir. Polifenol grubundan quercetin, kaempferol ve luteolin'in anti-osteoporotik (kemik erimesini önleyici) etkisi bilinmektedir.

Yapılan bir çalışmada, postmenopozal (menapoz sonrası) kadınlarda günlük düzenli bal tüketiminin (4 ay boyunca 20 mg/gün), hormon replasman tedavisi alan bireylerdekine benzer kemik dansitometri bulgularıyla sonuçlandığını göstermiştir. Balın bu faydalı etkileri içeriğindeki kaempferol, quercetin, ellagik asit, gallik asit, hesperetin ve kateşin içeriğine atfedilebilir ve bu da onun yüksek antioksidan potansiyeline işaret eder.

MEME KANSERİ VE BAL

Farklı bal türlerinin kanser karşıtı faydalarını araştırmak için çeşitli çalışmalar rapor edilmiştir. Balın meme, prostat, kolorektal ve böbrek kanserlerine karşı olumlu etkileri bazı çalışmalarda gösterilmiştir. Genel olarak balın kansere karşı koruyucu özellikleri, çoğunlukla kersetin, luteolin, krisin ve kafeik esterler gibi biyoaktif bileşikleri ile ilişkilendirilmiştir. Genel olarak balın meme kanserine karşı olumlu etkileri ise hem klinik öncesi hem de klinik çalışmalarda kanıtlanmıştır. Farklı botanik kökenlere (çam, kestane ve sedir) sahip Anadolu balı ise, zamana ve doza bağlı bir şekilde meme kanseri hücreleri üzerinde güçlü inhibitör (engelleyici) etkilere sahiptır ve meme kanserini baskılayabilir.

Balın yararları nedeniyle her gün düzenli olarak tüketilmesi sağlık açısından çok önemlidir ve günde 1-2 tatlı kaşığı kadar tüketilebilir. Önemli bir diğer nokta ise; alerjiler, diyabet, obezite gibi özel durumlarda balın tüketiminin dikkatli ve kontrollü yapılması konusudur.

ü

KANSER TEDAVİSİ SIRASINDA BAL

Balın kemo ve radyoterapinin neden olduğu oral mukoziti (ağız içi yaralar) hafifletme yeteneği, esas olarak baş ve boyun kanserli hastaları içeren çok sayıda çalışmada belgelenmiştir. Yapılan bir çalışmada ise, kemoterapi tedavisi gören meme kanseri hastalarına 1 hafta boyunca günde üç kez bal (30 g) ve tarçın (4 g) tozu karışımının uygulanması, tedaviden sonra genel sağlıkta ve yaşam kalitesinde önemli bir iyileşmeye yol açmıştır.

DİKKAT ETMEKTE FAYDA VAR!

Sonuç olarak balın kemik ve meme dokusu sağlığı açısından ileriye dönük bir tedavi edici takviye olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte, uygulamadan önce alerjenlerin veya pestisitlerin, antibiyotiklerin ve kirletici maddelerin varlığı da dahil olmak üzere çeşitli konuların ele alınması gerekir. Bal türleri arasında mevcut farklılıklar nedeniyle biyoaktif bileşik içeriğinin kesin olarak tanımlanması ve miktarının ayrıntılı olarak belirtilmesi de gerekmektedir.

Tüm bunların yanında bal tüm faydalarına rağmen yine de bir çeşit şekerdir. Eğer kan şekeri sorununuz varsa dikkatli davranmanız gerekir. Bal gerçek bir besin kaynağı olduğundan ve içinde çeşitli besleyici öğeler içerdiğinden, mantıklı davrandığınız sürece, kullanılabilecek en iyi tatlandırıcıdır.

Balın yararları nedeniyle her gün düzenli olarak tüketilmesi sağlık açısından çok önemlidir ve günde 1-2 tatlı kaşığı kadar tüketilebilir. Önemli bir diğer nokta ise; alerjiler, diyabet, obezite gibi özel durumlarda balın tüketiminin dikkatli ve kontrollü yapılması konusudur.

ü

Sevgiyle,

---

Referanslar
  1. Stefanis C, et al. Honey's Antioxidant and Antimicrobial Properties: A Bibliometric Study. Antioxidants (Basel). 2023 Feb 8;12(2):414.
  2. Martiniakova M,et al. Honey: A Promising Therapeutic Supplement for the Prevention and Management of Osteoporosis and Breast Cancer. Antioxidants (Basel). 2023 Feb 24;12(3):567.
  3. Seyhan M.F., et al. Anatolian honey is not only sweet but can also protect from breast cancer: Elixir for women from artemis to present. IUBMB Life.2017;69:677–688.
  4. Yang C., et al. Topical application of honey in the management of chemo/radiotherapy-induced oral mucositis: A systematic review and network meta-analysis. Int. J. Nurs. Stud. 2019;89:80–87.
  5. Aghamohammadi D.,et al. The effects of honey and cinnamon mixture on improving the quality of life in breast cancer. Crescent J. Med. Biol. Sci. 2017;4:74–79.
Editör: Banu Salman