Perşembe, Nisan 18, 2024

Bağ kuramadığımız muhalefet, iletişim ve Brezilya örneği

Dünyada son senelerde muhalefetin zaferiyle sonuçlanan seçimlere bakalım; hemen hepsi istisnasız halkın da seçim sürecine katılımıyla başarılmıştır. Yani başka bir deyişle seçmenin aktif olarak sürece katılmadığı ve kazanılan bir seçim yok.

Brezilya’nın ilk kadın başkanı güzeller güzeli Dilma Rouseff, 2016 senesinde Senato tarafından görevinden azledildiğinde önemli bir konuşma ile görevini noktalamıştı.

“Bu bir darbe. Bu darbe sosyal hareketlere, emeğe –işçi yasaları korunması ve çalışma hakkı, adil emeklilik hakkı, barınma ve toprak hakkı; eğitim hakkı, sağlık ve kültür hakkı; gençlerin kendi tarihlerinin asıl aktörü olma hakkı, siyahların hakkı, yerlilerin hakkı, LGBT ve kadınların hakkı; bastırılmadan gösteri yapma hakkı dahil-her türlü hak için mücadele eden sosyal hareketlere yapıldı.

Darbe halka ve ulusa karşı yapıldı. Bu darbe eril bir darbe. Homofobik bir darbe. Irkçı bir darbe. Tahammülsüzlük, önyargı ve şiddet kültürünün yerleşmesini simgeliyor.”

Önemli bir konuşmaydı. Halkla kurduğu bağı gösteren bir konuşmaydı.

Ama aslında bugün konumuz başka.

Konumuz, biz.

Biz ve bir türlü mobilize olmaya dönüştüremediğimiz umutsuzluğumuz.

Biz ve bir türlü bağ kuramadığımız muhalefet.

Seçime bu kadar yaklaşmışken bazı şeyler ortada duruyor öyle, değişmeden, kimse dokunmadan. Apaçık. Görebildiğim, üzerinde özenle dokunulmayan, adeta tabu olan temel konu şu: Muhalefet, en elzem ihtiyacı olan ve oya dönüşmesi için mutlak kesişmesi gereken seçmenle mobilize olmaya dönüşen bağ kurabilme yetisine sahip mi? Sahipse neden kullanmıyor?

Yok eğer sahip değilse, neden oradalar?

Dünyada son senelerde muhalefetin zaferiyle sonuçlanan seçimlere bakalım; hemen hepsi istisnasız halkın da seçim sürecine katılımıyla başarılmış. Yani başka bir deyişle seçmenin aktif olarak sürece katılmadığı ve kazanılan bir seçim yok.

Bizim tarafımıza bakıldığında şunu iyi tanımlamalı; mobilize olmamak bizim suçumuz değil, muhalefet mobilize edebilmeli, muhalefet partilerinin seçim sırasında temel ve öncelikli yapmak zorunda olduğu şey budur: bağ kurmak ve bağla birlikte gelen mobilizasyonu sağlamak.

Madem Brezilya’dan başladık, devam edelim. Keyifle takip ettiğimiz üzere, yukarıda konuşmasını alıntıladığım Dilma’nın yol arkadaşı, elleri kenetlenmiş yoldaşı Latin Amerika Solu’nun ikonu Lula da Silva 2018 ‘de girdiği hapisten 2022’de gırtlak kanseri olarak çıktığında seçimlere hazır olduğunu söyledi. Siyasete girmeye çok hevesli olduğundan değil, Bolsanaro’yu yenebilecek başka bir siyasi olmadığından. Nasıl bir kampanya yürüteceği sorusuna her zamanki sadelikle cevap verdi: “Sokak kıyafetlerimi giyip sokağa çıkacağım, hep yaptığım gibi”. Hep en iyi şekilde yaptığı gibi.

Siyasi iletişim dediğimiz şey elzem. Siyasal iletişim diliyle anlatmak istersek; bağ kurabilme, bu bağın güvene dönüşmesi ve güvenin eylemselliğe ve sonrasında seçmenin mobilizasyonuna dönüşebilmesi için de duyguları harekete geçirmek gerekiyor.

Tam da “sokağa indiği” zamanda Braziya’nın en büyük şehirlerinden Sao Paolo’da küçük çocuğu olan anneler olağanüstü bir barışçıl sokak eylemi başlattı. İki seçim arasında küçük bebekleri ve çocuklarıyla nefret ve tahammülsüzlük siyasetini protesto etmek için sokaklara çıktı. İlk seçimin ertesinde Bolsonaro’nun seçimi alma ihtimaline karşı Sao Paolo’da yaşayan bebekli annelerin oluşturduğu ufak bir Whatsapp grubu anneleri pusetleriyle eylem yapma kararı aldı.

Eylem ülke çapında genç annelerin dikkatini çekti ve 2-3 gün gibi kısa bir sürede 5 büyük şehirde mobilize oldular ve pusetleriyle eylemlerine devam ettiler. Mobilize oldukları yerler ise belki de eylemin en ilginç kısmını oluşturuyordu: Uyku sorunu, eş ilişkileri veya mama çeşitlerini paylaştıkları büyük sosyal ağlar.

Malum, şimdilerde iletişimin tanımı geniş; dijitalinden, sosyal medyasına, çoğunlukla basın önünde yapılan konuşmalara, göründüğün yere kadar derya deniz…Çok detaya girmek istemem, ancak bırakın liderleri ya da genel başkanları, siyasete, özellikle seçime giren her bir siyasetçinin bilmesi gereken ünlü bir iletişim denklemi var: Etos, patos, logos.

Yani: siyasetçinin inandırıcılığı, anlattığının karşısındakinde uyandırdığı duygu ve anlatılanın dinleyen bir mantıksal çerçeveye oturtulmuş olması. Üzerinde saatlerce konuşulur, ancak denilen o dur ki Aristoteles’in bulduğu bu üç metot ikna etme ve bağ kurma konusunda hâlâ güncelliğini korur. Zira bildiğimiz gibi ilkönce seçmeni ikna edeceksin, sonra bağ kuracaksın.

Siyasi iletişim dediğimiz şey bu yüzden elzem. Siyasal iletişim diliyle anlatmak istersek; bağ kurabilme, bu bağın güvene dönüşmesi ve güvenin eylemselliğe ve sonrasında seçmenin mobilizasyonuna dönüşebilmesi için de duyguları harekete geçirmek gerekiyor. Günün sonunda çünkü, bu bağ kurulamazsa oy gelmeyecek, bu kadar net.

Son 20 senede yapıldığı gibi kapalı salonlarda 100, bilemedin 150 kadına hakları anlatılarak ya da yanına 3-5 çiftçi kadını kapalı salonlarda konuşturarak kadınlar, 100-150 gence arabadan ÖTV alınmayacak vaadiyle gençler mobilize olmayacak; Kadınların sokakta veya adliyelerde kendi haklarını savunurken aralarına gireceksiniz. Gireceksiniz ki bir duyguyu aktarmak için önce o duyguları anlayın.

Başa dönersek güzeller güzeli Dilma efsane azil konuşmasını şöyle sonlandırmıştı:

“İyi savaşlar çıkarttım. Bazısını kaybettim, birçoğunu kazandım. Şu an Darcy Ribiero’nun şu sözleri kulağımda: “Kendini galip ilan edenlerin yerinde olmak istemezdim. Tarih, onlara karşı acımasız olacaktır. Şu an size veda etmiyorum. “Yakında görüşürüz” demem gerektiğine eminim.”

Biz de artık “yakında görüşürüz” demek istiyoruz. Bu kadar basit.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI