Perşembe, Nisan 25, 2024

Babacan’ın siyasi açmazları 

Vals gösterisinden hareketle, muhafazakâr – dindar kesimin hedef alındığı şeklindeki bir yorum siyaseten fazlasıyla zorlamadır. Bu açıdan Deva Partisi, iddia ettiğinin aksine merkez değil, tipik bir muhafazakâr sağ parti; Ali Babacan da Erdoğan’a öykünen bir siyasal figür olur.

Murat Aksoy

Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan partisinin Avcılar ilçe binasının açılışında yaptığı konuşmada, unuttuğunu sandığımız bir tartışmayı yeniden hatırlattı. O da kimlik siyasetinin mütemmim cüzi olan “semboller”.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 30 Ağustos kutlamaları sırasında içinde çeşitli dansların olduğu bir koreografi sundu. Gösteri içinde zeybek de vardı, vals de, diğer danslar da. Ama tartışmanın odağında “vals” var.

Babacan’ın şu iki paylaşımını peş peşe okuyalım.

“Ülkemizi intikamdan, rövanştan beslenen azgın bir azınlığa bırakmamakta kararlıyız.”

Gözümüzden kaçmıyor. Millî günlerimiz üzerinden bu ülkenin dindar vatandaşlarına göndermeler yapılmasına biz izin vermeyiz. Biz bu zihniyete pabuç bırakmayız.”

Bu iki paylaşımın hedefinin laik, seküler kesim olduğu açıktır. Buna göre laik kesim, dindar vatandaşlarımızı hedef alıyormuş.

Şu bir gerçek. Laik, seküler kesim son yıllarda milli bayramları geçmişe göre daha coşkulu biçimde kutluyor. Bunun nedeni siyasi iktidarın milli bayramlara olan alerjisi ve her fırsatta bu bayramların kutlanmaması için sarf ettiği yoğun çabadır.

Bu çaba nedeniyle laik, seküler kesim, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı da, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı da, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı da, 10 Kasım Atatürk’ün ölüm yıl dönümünü anma etkinliklerini de daha güçlü biçimde sahipleniyor. Bu törenlere ve anmalara coşkulu bir katılım oluyor.

Siyasi iktidar milli bayramları ikincilleştirdikçe, laik kesim bunlara daha çok sahip çıkıyor. Yine siyasi iktidarın bu tavrının her alanda sürdürdüğü kimlik siyasetinin parçası olduğunu söylemeye sanırım gerek yok.

Son 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda olan da bu.

SEÇİLMİŞ HASSASİYET

O kutlamada yer alan danslardan biri olan “vals” gösterisinden hareketle Cumhuriyetin ilk yıllarını referans alarak, muhafazakâr – dindar kesimin hedef alındığı şeklinde bir yorum siyaseten fazlasıyla zorlamadır.

Hele bu zorlama yorumu, “Ülkemizi intikamdan, rövanştan beslenen azgın bir azınlığa bırakmamakta kararlıyız.” gibi bir açıklama ile meşru göstermek de hayli sorunludur.

Böyle bir anlayışa, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da karşı olacağını Ali Babacan’ın biliyor olması lazım.

Eğer, Ali Babacan bu paylaşımlarıyla, AK Parti’ye oy vermiş ya da AK Parti’den kopmuş kararsız seçmeni hedefliyorsa, o da sorunludur. Çünkü bu dil, siyasi iktidarın yaptığı kimlik siyasetinin devamı niteliğinde onu semboller üzerinden sürdürme çabasıdır. Bu açıdan Deva Partisi, iddia ettiğinin aksine merkez değil, tipik bir muhafazakâr sağ parti; Ali Babacan da, Erdoğan’a öykünen bir siyasal figür olur.

Diğer yandan Babacan’ın bu çıkışı, siyasi iktidarın ve özellikle de AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kimlik siyaseti üzerinden toplumsal kutuplaşmayı getirdiği noktayı göstermesi açısından önemlidir.

Babacan’ın bu çıkışı varsayımsal olarak iktidar değişikliğinde; i) toplumun farklı kesimlerinin kazanılmış hak ve özgürlüklerine yönelik bir baskı olacağını, ii) geçmişten rövanş alınacağı beklentisine dayanmaktadır.

Türkiye’nin iktidar değişiminde önceliği toplumsal kucaklaşma ve geleceği hep birlikte inşaa etme ve azınlık-çoğunluk karşıtlığı değil, devletin herkese eşit vatandaş olarak yaklaşmasını sağlamak olacaktır.

Kabul edelim ki, ne CHP’de ne de İyi Parti de, bu yönde bir siyasallaşma söz konusu değildir. Çünkü, Türkiye’nin iktidar değişiminde önceliği toplumsal kucaklaşma ve geleceği hep birlikte restore ve inşaa etmek olacaktır.

Bu açıdan Türkiye’nin olası bir iktidar değişiminde ihtiyaç duyduğu tarafsız devlet, üst kurumlar ve yargı olacaktır.

Özetle Babacan’ın, “Ülkemizi intikamdan, rövanştan beslenen azgın bir azınlığa bırakmamakta kararlıyız.” ifadesi siyaseten sorunludur.

Çünkü burada önceliğimiz, kültürel kimlik üzerinden azınlık-çoğunluk karşıtlığı değil, devletin herkese eşit vatandaş olarak yaklaşmasını sağlamak olacaktır.

SAYGIYI SADECE LAİKLERDEN BEKLEMEK OLMAZ

Evet, laik, seküler kesimin kendisinden farklı kültürel kimliklere, yaşam tarzlarına saygı duyması önemlidir ama bunun kadar önemli olan; bir kültürel kimlik olarak muhafazakâr ve dindarların da kendisinden farklı kültürel kimliklere, yaşam tarzlarına saygılı olmasıdır. Bu toplumsal barış için zorunludur.

Siyasi iktidarın plebisiter çoğunlukla laik, seküler kesimin tüm hak ve özgürlüklerini adım adım yok ettiği ve yaşam tarzını sınırladığı bir ortamda; Ali Babacan’ın “dindar” kesimlerin haklarını korumak adına ifade ettiği bu sözler, konuşmanın bütünü içinde anlamlı görünse de sorunludur.

Babacan’ın ifade ettiği; “Türkiye’de hiç kimse kendisini üvey evlat hissetmeyecek… Herkes bu ülkenin eşit vatandaşı olacak. Kimse inancından, dilinden, kimliğinden dolayı hor görülmeyecek.” sözleri önemlidir. Ve bunu sağlayacak olan da kendi ifade ettiği;Gücü ele geçirenin zayıfı ezdiği, nöbetleşe zorbalığın hüküm sürdüğü bir Türkiye’ye, bir daha asla izin vermeyeceğiz.” sözleridir.

Ama Babacan üsteki açıklamasıyla okunduğunda; bu son cümlelerin ifade ettiği anlamı içselleştirip içselleştirmediği konusunda ciddi soru işaretleri ortaya çıkmaktadır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI