Perşembe, Nisan 25, 2024

Azınlık Hükümeti Türkiye İttifakı’na karşı

Tarihçi Ali Yaycıoğlu, 6 Mart’ta hayata geçen formülün kazanmak için en iyi formül olabileceğini ifade ederek; iktidarın artık azınlık iktidarı olduğunu ve bu iktidarın sahadaki Türkiye İttifakı’nın yenmesi zor tespitini yapıyor.

Sunuş

Tarihçi Ali Yaycıoğlu ile son söyleşimizde Altılı Masa’daki liderlerin aralarında bir “Kefalet Sözleşmesi” yapmalarının neden gerekli olduğunu konuşmuştuk. 3 Mart sonrası İyi Parti Lideri Meral Akşener’in masadan kalkması bunun neden önemli olduğunu gösterdi. Benzer bir şeyin bu süreçte de yapılması hala gerekebilir. Çünkü yol uzun.

Bulunan formülün belki de kazanmak için en iyi formül olabileceğini ifade eden Yaycıoğlu, 6 Şubat Depremi ile de AKP’nın kalkınma efsununun gerçek olmadığını gördük diyor. Yaycıoğlu ile bu kez hem 14 Mayıs’a giden süreci hem de 6 Şubat Depremi ile ortaya çıkan Türkiye fotoğrafını konuştuk.

Son söyleşimizde Altılı Masa’daki liderlerin aralarında bir “Kefalet Sözleşmesi” imzalamalarının öneminden bahsetmiştik. Geçtiğimiz hafta 72 saat süren bir kriz yaşandı. Bütün bu süreci nasıl okumalıyız?

Açıkçası böyle bir sorun bekliyor muydun dersen, hayır cevabı verebilirim ama bu krizden önce şu şerhi de düşerdim; “her an her şey olabilir”.

Peki neden?

Çünkü masadaki liderler kendi aralarında henüz güven mekanizması kuramamışlardı. Şunu unutmayalım, tarihsel olarak da ittifakların en önemli özellikleri belli bir güven ilişkisine dayanmasıdır. Altılı Masa’da bu sağlanmadığı için son krizi yaşadık.

Osmanlı siyasal tarihinde de Türkiye modern siyasal tarihinde de güven meselesi hem sorun olmuş, siyasal maliyeti çok artırmıştır. Güvensizlik riski ve belirsizliği artırır. Birbirlerine güvenmedikleri bir ortamda aktörlerin nasıl davranacağı öngörülemez. Müttefik olmak fikir birliği içinde beraber hareket etmek için sözleşmek demektir. Sözleşmenin şartları herkesçe anlaşılır olmalı.

Sözleşmeye imza atanlar kendi rızaları ile bu ittifak dairesi içinde olmalılar. Ve birbirlerinden razı ve emin olmalılar, yani güven içinde hareket etmeliler. Bu mekanizmalar oluşmadan ittifak kurgusu çok kırılgan olur. Geçen haftaki kriz bu mekanizmaların kurulmadığı, aktörlerin meseleleri açıkça tartışıp, karara bağlamadıklarını, dolayısıyla birbirlerine güven duymadıklarını bize gösterdi. Ama şu anda işler iyiye doğru gidiyor.

Bu durum Altılı Masa’da görülmedi mi?

Ben görüldüğünü düşünüyorum. Ama belli ki adaylık meselesini konuşmamışlar. Adaylık konusunu konuşmuyoruz dediklerinde inanmıyorduk, meğer doğru söylüyorlarmış. Birbirleri arasında konuşmadılar ama birbirleri dışında herkesle konuşuyorlardı.

Ben geçen haftaki krizde sorumluluğun sadece Meral Akşener’de olduğunu düşünmüyorum. Krizde kolektif bir sorumluluk var. Yine de krizin öncesinde Akşener’in ve İYİ Parti’nin “seçilecek aday” kavramını doğru bulduğumu söyleyemem. Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına muhalefet ediyordu, bunu biliyoruz.

Ama buna karşı da bir oyun kurmadı. Netice de Kemal Kılıçdaroğlu seçileceğini düşünüyordu ve bu durumda ittifakın en büyük partisinin liderinin ve Erdoğan rejimiyle mücadele etmiş ve çok da bedeller ödemiş liderinin bu süreçte Erdoğan’a karşı aday olmaması eşyanın tabiatına uygun değildi.

Sonuçta krizi aşıldı?

Evet aşıldığı gibi muhalefet için bir jump start etkisi yarattı. Açıkçası ben Meral Akşener’in çıkışının iyi planlanmış, sonrası adımları düşünülmüş olduğunu sanmıyorum. Ama sonuçta tüm gözlerin Altılı Masa’ya dönmesine yol açtı. Medya’da Altılı Masa’nın reytingi arttı diye bir ifade duydum. Doğru. Ama asıl üzerinde durmamız gereken nokta şu: bu uzlaşıyı muhalif kamuoyu yarattı. Krizi toplum bir uzlaşıyı zorlayarak sonlandırdı. Bu krizden sonra Millet İttifakının halka mâl olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Meral Akşener bunu düşünmedi muhakkak ama yaptığı çıkış, kendini çok zor durumda bıraksa da Millet İttifakı’nı upgrade etti. Ne ilginç değil mi? Böyle zamanlarda insan neyin neye yol açacağını çok kestiremiyor.

Yine de şunu söylememiz lazım: bu kriz Millet İttifakının kırılgan bir yapısı olduğu görüşlerini de besledi. Gerçi bu da iyi. Yani herkes eskisine göre daha dikkatli olmak zorunda. Sonuçta hayırlı oldu diyebiliriz.

KAZANMAK İÇİN EN İYİ FORMÜL BULUNMUŞ OLABİLİR

Yine son konuşmamızda; o günlerde ceza alan Ekrem İmamoğlu’nun bir biçimde sahada olması gerektiğini ifade etmiştiniz. Sonuçta sadece o değil tüm liderlerin sahada olacak bir formül çıktı…

Evet. Çünkü o konuşmada her liderin farklı liderlik özelliklerinden bahsetmiş ve hepsinin de sahada olmasının önemine değinmiştik. Özellikle Ekrem İmamoğlu’nun toplumla kurduğu ilişkiyi ben çok önemsiyorum, biliyorsunuz.

Şimdi bulunan formül de hiç fena değil. Kemal Kılıçdaroğlu, liderler ve iki belediye başkanı sorumluluğu üstelenecek ve sahada olacak. Bu arada sevgili dostum Murat Somer’le böyle bir kampanyanın formülünü çalışmıştık. Kendimize biraz pay çıkarayım. Murat bunu ABD’deki başkan ve başkan yardımcılarının beraber katıldıkları seçimlerden ilham alarak ticket formülü olarak Politik Yol‘da yazdı. Ruşen Çakır ile de bir programda bu çerçeveyi ayrıntısıyla anlattı. Bu çalışma gereken yerlere üç ay önce iletilmişti. Ama o zaman Ankara’da çok da benimsenmemişti. Bu krizden sonra bu akla çok uygun formül kabul edildi. Sonuçta bulunan formül benim için sürpriz olmadı.

Yani sizce bu formül etkili olur?

Olur. Bir de benim uzun süredir orada burada söylediğim ve yazdığım bir konu var. Bunu Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na da ifade etmiştim. Adaylık için adı geçen üç kişi var. Üçü de CHP’li. Bu Halk Partisi için tarihte görülmemiş bir olgu ve çok büyük bir fırsat; çok büyük bir prestij. Üç aday da birbirinden çok farklı ama CHP’li. Baksanıza, başka bir partinin lideri dahi CHP’li adaylar için bir krizi göze alabiliyor. Ben bu durumu CHP tarihi açısından çok değerli ve ilginç buluyorum. Ama CHP’liler bu avantajlı durumun keyfine varamıyorlardı bir türlü. Belki şimdi varırlar.

TÜKİYE UZLAŞISI SAĞLANDI

Millet İttifakındaki uzlaşının sosyal ve siyasal boyutu nedir sizce?

Çok iyi bir soru. Bu tablo bir Türkiye uzlaşısıdır, bir Türkiye ittifakıdır. Türkiye’de Kürt Hareketi hariç en önemli siyasal gelenekleri içinde barındıran bir ittifak Millet İttifakı. Bunun altını çiziyoruz zaten uzun süredir. Kürt Hareketi de Kılıçdaroğlu’na gayet sıcak. Bugünden itibaren bu hükümet azınlık hükümetidir.

Dolayısıyla hem büyük uzlaşı ama aynı zamanda güven üzerine, bu güven meselesinin tekrar altını çiziyorum, evet güven üzerine oturmuş büyük kadro hareketi olabilirse muhalefetin kurduğu bu oyun başarılı olacaktır. Benim Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçileceğinden şüphem yok. Yeter ki, koordineli, güçlü bir kampanya yürütülsün. Kemal Kılıçdaroğlu kendi olsun. Üzerinde durmayan ama ona çok düşünülmeden önerilen rolleri üstlenmesin. Yeter ki Kemal Kılıçdaroğu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş kampanyalarını rabıtalı bir şekilde birbirlerini tamamlayarak organize etsinler.

Bu güvenin oluşmasında önemli bir unsur da sanırım ittifak dışı destekle olacak. Ne dersiniz?

Kesinlikle. Bu yüzden Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadece HDP ile değil muhalefette olan tüm partilerle görüşmesi bu noktada çok önemli. HDP Eş Başkanı Mithat Sancar, bu konuda ön koşullarının olmadığını ve sadece adayın kendilerine gelmesini bekliyorlar. Muhtemel ki aday çıkarmayacaklar. Açıkçası Kılıçdaroğlu bu görüşmeler konusunda hızlı davranmalı. İktidarın, bence çok işe yaramaz ama, İstanbul seçimleri öncesi yaptığı gibi bazı girişimlerde bulunacağını düşünebiliriz. Muhtemelen tekneye bindirip adaya göndermek için bir akademisyen arıyorlardır şu aralar.

Başka ne olabilir?

Belli ne yapacakları. Millet İttifakı’nın HDP ile görüşmesini kullanacaklar. Malum artık biraz da kimsenin çok da kulak kabartacağını sanmadığım “Millet İttifakı HDP aracılığı ile Kandil ve Kürt diasporası ile pazarlık yapıyor” falan diye haberler çıkaracaklar. Zaten başladılar. Bildik çabalar bunlar. Pek etkisi olacağını sanmıyorum. Muhalefette çok rahat “domuz bağını” onlara hatırlatıverir.

Hüdapar’ı kastediyorsunuz?

Evet.

Ama şunu söylemem lazım. Bu iktidarın bir tutarlılık iddiası yok. Yani hem İmralı’dan mektup okutup hem “Millet İttifakı PKK ile pazarlık yapıyor” diyebilirler. Hem Hüdapar ile ittifak kurabilir. Bu arada Abdullah Öcalan’ın tüm bu gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini de merak etmiyor değilim, bunu da söylemem lazım.

HDP İLKELİ DURUŞ SERGİLEDİ

Sizce HDP’nin yaklaşımı nasıl olacak?

HDP çok ilkeli bir duruş sergiledi. Tutum Belgeleri var. Bu önemli bir referans. Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP ile görüşmeden önce Tutum Belgesini iyi analiz etmesi gerekir. Amaç demokrasinin, hukukun, kurumların inşası. Şu aşamada zaten Kürt Sorunun çözümü gündeme gelmemeli bence.

Neden?

Ülkenin normalleşmesi, toplumsal refah ve barışın teşekkülü için Kürt sorununun çözülmesi şart. Bunu biliyoruz. Ama bu sorunun çözülmesi için ilk önce sorunun çözüleceği ortamın, zeminin, koşulların oluşması önceliği var. Demokratik kurumların inşası sonrası bu meselenin çözümü üzerinde iyi tasarlanmış adımlar atılmalı. Ama önceliğimiz bu rejimden kurtulmak ve demokratik nizamı şekillendirmek diye düşünüyorum.

Bir de işin doğrusu Kürt sorunun çözümü için birçok aktörle konuşulması lazım. Kürtlerin kültürel hakları bir yana bir de PKK meselesi var, Kuzey Suriye meselesi var, Kürt diasporası var. Toplumsal barışı sağlamak için çok kapsamlı, titiz düşünmek gerekiyor. İyi hazırlık yapmak gerekiyor. Şu anda bunları müzakere edecek sağlıklı bir zemin yok. Yine ifade edersem: önceliğimiz bu rejimin seçimle değişmesi, demokratik hukuk devletinin kurulmasıdır.

Kürt hareketinden bazı arkadaşlar Millet İttifakı ile diyaloğu Kürt toplumunun hakları için bir müzakereye dönüştürmek için bir şans olduğunu düşünüyor. Saygı duymakla beraber ben bu görüşe katılmıyorum. Bunun seçim sürece zarar vereceğini düşünüyorum. Bence HDP’nin diyaloğu çok değerli bulduğum Tutum Belgesi üzerinden kurmalı. Diğer yandan HDP’nin başını çektiği Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yeni mecliste çok kuvvetli bir muhalefet bloğu olması gerekiyor. Seçim sonrası sol muhalefet çok büyük bir rol üstlenecek. Bunu çok önemsiyorum.

DEPREM İLE DEVLETİN ÇÖKTÜĞÜNÜ GÖRDÜK

Peki 6 Şubat’ta yaşanan deprem? Onu nereye koyacağız?

Ekonomik buhran Türkiye’nin ana gündemiydi ama 6 Şubat’ta meydana gelen deprem başka bir resim ortaya çıkardı. Türkiye’nin coğrafi olarak yüzde 15’ini ve nüfus olarak 13 milyon insanın doğrudan etkilendiği bir olayla karşı karşıyayız. Resmi rakamlara göre 50 bin yurttaşımız hayatını kaybetti. Gerçek rakamları tahmin edenler 100 bin insanın ölmüş olabileceğinden bahsediyorlar. Evsiz ve işsiz kalanlar. Sakat kalanlar… 6 Şubat Depremi Türkiye’nin tüm yapısal ve dönemsel sorunlarını suratımıza çarptı. Ülkenin ekonomik geri kalmışlığı, altyapı yetersizliği, şehirlerin ve konutların durumu, yolsuzluk, fakirlik, kurumsal zayıflık… ve tabi Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sisteminin yönetim zafiyeti.

Bize yıllarca AKP Türkiye’nin alt yapı sorununu çözdüğünü söylediler. Depremde gördük ki, altyapı sorunları çözülmediği gibi daha keşmekeş hâle gelmiştir. Hastaneler yapıldı onlar da çöktü. Havalimanı yapıldı, o çöktü. Özetle, ulaşım çöktü, iletişim çöktü, AFAD çöktü. Dahası afette Kızılay ticarethaneye dönüştü, çadır sattı.

Bir de çok ilginç: İnsanlar devlet kurumlarına güvenmedikleri için yardımlarını başka şekillerde ulaştırmak istediler. Kurtarmalarda, yardımlarda ve hangi sivil örgütlerin yardım sürecine katılacağında ayrımcılık yapıldığı inancı ortaya çıktı. Belki de böyle bir ayrımcılık yapılmadı, kim bilir. Ama toplumda öyle bir inanç var. Ne acı değil mi?

SOMUT PROJE ZAMANI

Deprem bölgesi aynı zamanda AKP’nin güçlü olduğu yerler. Bu iktidara bakışı nasıl etkiler?

Doğru. Kahranmanmaraş, Adıyaman, Malatya, Osmaniye, Kilis başta olmak üzere bu illerde hem dini grupların hem de milliyetçi kesimin güçlü olduğu yerler. Ama depremde bu kesimler zarar gördü. Ve bence bu depremden etkilenen insanlar karşılaştıkları sorunların sorumlularının farkında olduğunu düşünüyorum. Ama şunu görmeliyiz. Bu 6 Şubat Depremi Türkiye’deki hemen her etnik grubu, her dini mensubiyeti, her siyasal görüşü vurdu. Çok acayip bir olay. Bu anlamda tüm Türkiye’yi vurdu.

Biliyorsunuz ben Kahramanmaraşlıyım. Dedem Abdullah Yaycıoğlu uzun yıllar CHP Kahramanmaraş mebusuydu. Annem tarafı ise Kadirli ve Ceyhanlı. Demokrat Parti’nin bölgedeki kurucu ailelerindendir. Ceyhan Adana’ya Kadirli Osmaniye’ye bağlı bugün. Benin için de ayrıca çok acı bir olaydı. Uzak akrabalarımdan, hısımlardan vefat edenler oldu. Tanıdığım meslektaşlardan hayatını kaybedenler oldu. İnsanın duygularının alamayacağı, algılayamayacağı bir acı bu.

Evet öyle. İnsan tahayyül bile edemiyor. Peki muhalefet tüm bu acıları göz önünde bulundurduğumuzda deprem üzerinde nasıl bir siyaset kurmalı.

Ben Kılıçdaroğlu’nun “Deprem siyasidir” çıkışını hem zamanlama hem ton açısından doğru buldum. Güçlü buldum. Bu konuda karşıt fikirler de var. Her neyse, bence doğru bir çıkıştı, çünkü doğruydu söyledikleri. Şu aşamada Kılıçdaroğlu ve diğer Millet İttifakı bileşenleri deprem konusu, deprem bölgesinin rehabilitasyonu konusunda somut öneri ve projeler sunmak durumunda.

Bu açıdan icracı ve çok başarılı iki belediye başkanının başkan yardımcısı olması ve Kılıçdaroğlu’nun yanında bulunmaları çok doğru bir adım. Zaten hem Ekrem İmamoğlu hem Mansur Yavaş deprem sonrasında, baştan itibaren çok aktif rol aldılar.

Burada önemli bir nokta bu güzel beldelerin inşasında yerel aktörlere öncelik verilmesidir. Bu şehirleri o şehirlerin sahipleri yeniden kurmalı. Devlet gereken malî desteği vermeli ama şehirlerin bânileri mimarlar ve şehir bölge planlamacıları ile belde insanları olmalı. Yerel şirketlere öncelik verilmeli. Kent konseylerinin şehirlerin tasarımında aktif rolü olmalı. Başka birçok unsur var. Mesela enkazın kaldırılması meselesi… enkazın bu şekilde alelacele tarım alanlarına ve sulak bölgelere yığılması büyük bir çevre felaketine yol açabilir. Çok boyutu olan bir konu. Yetim çocuklar meselesi var.

ERBAKAN’DAN EFSUN BEKLİYORLAR

Çok zor bir dönem! Bitirirken, önümüzde iki ay var. Muhalefet avantajlı gibi. Sizce iktidar kaybetmemek için nasıl bir oyun planı oluşturacak?

Geçen iki haftadır Oksijen‘deki sayfamda yazdığım yazılarda AKP ve Erdoğan rejimini kendini yok eden bir organizmaya benzettim. Bunu bu vesile ile biraz açayım: Bu rejim kendi içinde bir düşman konumlandırmadan yaşayamıyor

Son on yılda Carl Schmitt‘in Der Begriff des Politischen kitabında siyaseti dost-düşman ikilemi üzerinden kurduğu çerçevenin adeta vülger bir örneğini yaşadık. AKP ve Erdoğan rakiplerini hadi düşman demeyelim, gayrimeşru gören bir parti ve bir liderdir. Üstüncü. Kendi temsil ettiği değerlerin mütehakkim olduğuna, diğer değerlerin ancak tolere edilen, tolere edilirken de sistematik olarak horlanması, aşağılanması gereken değerler olduğuna inanır.

Bunun sonucu olarak AKP ve Erdoğan kendi dışındaki cepheyi sürekli büyüttü, kendi hareket alanını daralttı. Neticede normal olarak bir siyasal hareket zamanla yıpranır. Kopmalar yaşar. AKP’de kopan unsurlar işte o Erdoğan’ın gayrimeşru gördüğü cepheye yerleşti. Böylece karşı cephe büyüdü. Oy olarak büyümese bile siyasal yelpazedeki karşılığı çok geniş. Erdoğan marjinalleşti. Erdoğanizm entropik bir hareket. Yok olmaya ayarlı. Yok olmamak için sürekli kriz ve şiddet yaratmak zorunda. Rakibi sürekli artan dozda gayrimeşru ilan etmek zorunda. Hele iktidardan gitme ihtimali ortaya çıkınca bu doz iyice artıyor. Ama işte şiddet arttıkça bu paradoksal olarak Erdoğanizmi daha fazla çürütüyor. Yaşamak için yeni kriz ve şiddet üretmesi gerekiyor, yaşamak için çürümesi gereken bir yapı. Siyasal partiler ve ideolojiler uzun yaşamaya ayarlıdır, bu ise antromorfik bir şekilde çürümeye ayarlı. Çok ilginç. Bunu geciktirecek için yeni ittifak aşıları gerekiyor. Ama ittifak edebileceğin havuz sürekli hem daralıyor, hem de marjinalleşiyor. AKP-MHP ittifakı budur. AKP ve MHP içlerine sindirdikleri çok tuhaf bir ittifak kurdular. İçinde yok olmamak için kurulmuş bir zorunlu ve negatif iş bölümü, biraz şantaj, biraz suç ortaklığı var. Ama bunun da sonuna gelindi. MHP Erdoğan’a can vermişti; ama şimdi bu da katılaştı, çürüdü. Neyse, uzatmayayım. Şu anda AKP-MHP dar bir çerçeveye kendilerini sıkıştırdı. Onun için Fatih Erbakan’dan ve Hüdapar’dan efsun bekliyorlar. 

Nasıl bir efsun bu bekledikleri?

Öncelikle Hüdapar’ı bir düşünelim. Bu parti Kürt Hizbullah geleneğinden geliyor. 1990’larda korkunç cinayetlerle, işkencelerle ün saldılar. Bu yıllarda devletin içinden bir kesimin bu hareketi PKK’ya karşı desteklemiş olacağı akla yakın. Açıkça söyleyeyim: AKP’nin Hüdapar ile açık bir ittifak kurması, onları Cumhur İttifakına davet etmeleri kendileri açısından çok da akılcı bir adım değil gibi gözüyor. Hüdapar’ın oy potansiyeli nedir bilmiyoruz. En son seçimlerde 200 bin civarı bir oy almış bir haraket. Belki potansiyeli 500 bin civarıdır. Bunu söyleyenler var. AKP Batman ve Diyarbakır’dan iki koltuğu Hüdapar’a verecek. Ama Hüdapar’ın içinde bulunduğu bir ittifaka kararsız seçmen nasıl bakar sizce? Hüdapar’ın Cumhur İttifakına girmesinin sonucunda gelenden daha fazla oyun bu ittifakı terk etme ihtimali az değil. Özellikle bu durum seçmene Millet İttifakı tarafından iyi anlatılırsa. Aynı zamanda Hüdapar vakası Millet İttifakı-HDP ilişkisini de rahatlatacak. İçinde Hüdapar olan bir ittifak, karşı tarafa ittifak dışındaki Kürt siyasal hareketi ile diyalog kurduğu için ne diyebilir ki?

Peki ya Yeniden Refah?

Yeniden Refah da ilginç. Yeniden Refah tabanı zaten büyük oranda Kılıçdaroğlu yerine Erdoğan’a oy verebilir. Ya da tarafsız kalır. Öyle anlaşılıyor. Fatih Erbakan’ın ittifaka girmesi AKP için orta ve uzun vadede büyük tehdit bence. Orta vadede Fatih Erbakan’ın yükseldiğini göreceğiz. Özellikle AKP ve Erdoğan kaybederse, uzun vadede yeniden Refah AKP’nin önemli bir parçasını yutabilir.

Bu arada demin dedim ki, Millet İttifakı Kürt hareketi hariç tüm güçlü siyasal gelenekleri kapsıyor. Bu çok değerli. Cumhur ittifakının da hakkını yememek lazım! Bugün Cumhur İttifakı Türkiye’nin, içinde şiddet unsurlarını da barındıracak şekilde Türkiye’nin tüm akıl dışı, bu kelimeyi sevmiyorum ama hadi kullanayım, marjinal, hareketlerini ev sahipliği yapan fantastik bir ittifaka dönüştü. Aşı karşıtları, eski Maocular, suç örgütleri içi içe gençlik liderini infaz edenler, bir dönem domuz bağı cinayetleri ile ün salmış radikal bir İslamcı Kürt partisi ve Nakşibendiliğin en avam temsilcileri… Eğer bir kaza olur da bu akla ziyan ittifak seçimden güçlü çıkar ise Türkiye’yi neler bekliyor, düşünmek bile istemiyorum.

Yukarıda ifade ettiğim tezi tekrarlamam izin ver: Erdoğanizm kendini bitiren bir harekettir. Buna güdümlüdür. Bu yeni ittifak tasarımının da bu çaresizliğin bir göstergesi olduğunu düşünüyorum

ERDOĞAN’IN KAZANMA ŞANSI YOK

Ya muhalefet?

İfade ettiğim gibi, muhalefet ise özellikle bu güven krizini atlattıktan sonra cepheyi tahkim etmişe benziyor. Bu seçimi Cumhur İttifakı’nın ve Erdoğan’ın kazanma şansı yoktur. Havuz medyasından yapılacak propagandalar ya da İletişim Başkanlığı’nın çalışmaları bu seçimi kazanmak için nafile çabalardır. Millet İttifak’ı çok büyük hatalar yapmaz ise bu dönem kapanmaktadır.

O zaman soru şu: Erdoğan ve müttefikleri ne yapacak? Bilmiyorum. Akla ziyan şeyler olabilir mi? Devleti kontrol eden ya da ettiği söylenen bu rejim devlet gücünü kullanarak aradaki en az on puanlık farkı bir şekilde kapatabilir mi? Benim bu soruya verdiğim cevap, hayır. Erdoğan iktidarının böyle bir kapasitesi ve yeteneğinin olduğunu düşünmüyorum.

Benim önerim muhalefetin topluma yönelik seçim kampanyasının yanında Erdoğan’ın etrafındaki bürokrasi ve iş dünyasındaki elit ittifakını zayıflatmaya, onun dağılmasına yönelik adımlar atmasıdır. Bunun tabi en önemli yolu insanların Millet İttifakı’nın ve Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına olan inancın ve duygunun artmasıdır. Yakalanan moral üstünlüğü güçlendirmektir. Cumhur İttifakı bir şekilde bu moral üstünlüğü yıkmak için bir şeyler yapacak. Hazırlıklı olmak gerekiyor. Geçen Bahadır Özgül ve Hakkı Özdal çok güzel ifade ettiler. Bu seçim seçimden önce kazanılacak.

Ama bir konu daha var. Elit koalisyonunun dağılması için hesaplaşma ile helâlleşme arasındaki dengenin de iyi ayarlanması gerekir. Sert bir rövanşist dilinin menfi sonuç doğurabileceğini görüyoruz. Yeni döneme geçiş nasıl olacak, özellikle bunun sınırları nasıl oluşturulacak, netleştirilebilir. Kolay değil bu ama seçim sonrası eski rejimin tasfiyesi ile ilgili düzenlemelerin netleştirilmesi müspet sonuçlar doğurabilir. Restorasyon yerine yeni bir tasarımın önce çıkması gerekiyor. Bunu hep söyledik. Bu tasarımda ise eski rejimin suça ve yolsuzluğa buluşmamış unsurlarına nasıl bir çerçeve önerilecek, bu oldukça önemli bir konu. Cumhur İttifakının dış çeperindeki, hatta merkeze yakın bölümlerindeki elit koalisyonunun dağılması, gemiyi güvenli şekilde terk edenler, bu kendini yok etmeye ayarlı rejimin çorap söküğü gibi çözülmesine yol açacaktır.

Hocam teşekkür ediyorum. 

Ben teşekkür ederim.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI