Çarşamba, Nisan 17, 2024

Atatürk niye bugün hala küresel-vizyoner lider olarak kabul ediliyor?

Amerikalı felsefeci Dewey, Türkiye’ye davet edilir. Eğitim Reformu Raporu’nu sunar. Atatürk’le uzun sohbetler yaparlar.  Köy Enstitüleri önerilerinden biridir. 1945’te tekrar geldiğinde “Benim Amerika’da yapmak istediğimi Atatürk başardı” diyecektir.

Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıllarını kutlamaya başladık.

Her ne kadar yıkıcı kutuplaşma sorunu ve hükümetin 1920-23 döneminden ve Atatürk’ten uzak durma girişimleri içinde yıldönümü kutlamaları devlet-siyaset düzeyinde sönük geçse de bu dönemin önemi ve vizyoner yapısı muhalefet, sivil toplum ve vatandaşlar tarafından kutlanıyor ve vurgulanıyor.

2020’de, 1920 Meclisi’nin, ki o Meclis, Ulusal Kurtuluş Savaşını yönetmiş ve başarmıştı, yüzüncü yıl dönümüydü.

2021, Anayasa hukuku alanının duayenleri Bülent Tanör ve Ergun Özbudun ve bugünün güçlü ve parlak isimleri Bertil Emrah Öder, Kemal Gözler, Vahap Çoşkun ve Murat Sevinç hocaların nitelemeleriyle Türkiye anayasa tarihinin bugüne kadar “en vizyoner, demokratik, ve uzlaşıyla kabul edilmiş” 1921 Anayasası’nın yüzüncü yıl dönümüydü.

2023, 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıldönümünü kutlayacağız.

Bu şekilde, bir yüzyılı bitirmiş, yeni bir yüzyıla, İkinci Yüzyıl’a girmiş olacağız.

İki gün önce cumhuriyetin 98. yılıydı.

98 yıl sonra, bugün hala sadece ülkemizde değil, küresel ölçekte “vizyoner küresel lider”lerin başında düşünülen Atatürk’ü minnetle anmamız gereken cumhuriyeti kutladık.

Peki neydi cumhuriyetin ve Atatürk’ün önemi?

EĞİTİM REFORMU,  ULUSAL KALKINMA,  KÜRESEL İŞBİRLİĞİ/İTİBAR

1923’e dönelim.

Cumhuriyet çok zor şartlarda kurulmuş. Savaş-sonrası travma içinde bir toplum. Ekonomiden eğitime, ülke yönetiminden toplum yaşamına uzanan geniş bir yelpazede, Feroz Ahmed’in nitelemesiyle “imparatorluğun küllerinden yeni olanı inşa etme” çabası.

(Bu çabanın kapsamlı bir analizi için Zafer Toprak’ın müthiş kitabı,  Türkiye’de Yeni Hayat: İnkilap ve Travma 1908-1928’i tavsiye ederim.)

Amerikan pragmatik felsefesinin kurucularından John Dewey (1859-1952), 1924 yılında, Atatürk’ün özel davetiyle Türkiye’ye davet edilir.  Dewey, eğitim reformu yapacak yeni ülkeye katkı vermek için davet edilmektedir.

Dewey, savaş döneminde bile, 1921’de, geleceğe bakarak Maarif (Eğitim) Kongresi’ni yapmış Türkiye’ye gelme davetini kabul eder. Türkiye’ye gelir; İstanbul, Ankara, Bursa’da çalışmalarını yapar. Geçerliliği hala bugün de devam eden Eğitim Reformu Raporu”nu Atatürk’e sunar.

Atatürk’le başta eğitim ve felsefe olmak üzere uzun saatler süren sohbetler yaparlar.

Kamu ya da devlet okulları, o zamanki tanımıyla Köy Enstitüleri kurmak; öğretmenlere değer veremek ve onların eğitimine önem vererek iyi öğretmen yetiştirmek, yapılan önerilerden bazılarıdır.

Dewey, Türkiye’den ayrılır ama yapılan çalışmaları takip eder. Çünkü kendisinin ilgi ve çalışma alanlarından biri de Amerika’da hala çok sıkıntılı olan parasız kamu okullarının (public schools) kurulmasına ve gelişmesine katkı vermektir.

Dewey, 1945’te Türkiye’ye tekrar gelir ve incelemelerde bulunur. Atatürk dönemi eğitim alanınında yapılanları çok başarılı bulan Dewey, gezisi sonrası yaptığı konuşmada, “Benim Amerika’da yapmak istediğimi Atatürk liderliğinde Türkiye başardı” diyecektir.

98 yıl sonra bugün, eğitim, ekonomi, demokrasi, dış politika alanlarında ciddi sorunlar yaşayan; küresel ve bölgesel itibarı sarsılmış; içe kapanmış; güvenlikçi bir söylem ve eylemle yönetilen bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız.

1923’ÜN “YENİ TÜRKİYE”Sİ

1923 Türkiyesi’nin eğitim reformu girişimleri, İzmir İktisat Kongresi ile ulusal kalkınmacılıkla birleşir. Modern ulus devlet inşası temelindeki yapılan kurumsal ve hukuki reformlar bunlara eklenecektir.

Tüm sorunlara ve demokrasiden haklara önemli alanlardaki eksikliklere rağmen, savaş sonrası travma içinde inşa edilmekte “Yeni Türkiye”de önemli reformlara imza atılmaktadır.

Güvenlik-ekonomi-eğitim-kurumsal reform-dış politika alanları birlikte düşünülmektedir.

Siyasi alanda kadın-erkek eşitliğine önem verilmekte, vatandaşlık anlayışı ön plana çıkartılmaktadır.

Dış politika alanında uygulanan “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” mottosuyla Türkiye, küresel ve bölgesel ölçekte itibar kazanmaktadır.

Atatürk’ün vizyon temelli küresel liderliğinin bugün de geçerli olması ve küresel ölçekte tanınmasının arkasında böyle bir Cumhuriyet Hikayesi vardır.

98 yıl sonra bugün, eğitim, ekonomi, demokrasi, denge ve denetleme, dış politika alanlarında ciddi sorunlar yaşayan; küresel ve bölgesel itibarı sarsılmış; içe kapanmış; bölgesel-küresel işbirliklerini ve birlikte çalışma olanaklarını kullanmayan; güvenlikçi bir söylem ve eylemle yönetilen bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız.

Bu tablo, aynı zamanda, elçiler krizinden dış politika alanına, tezkere oylamalarından savunma sanayine, Türkiye-Amerika-AB ilişkilerinden farklı ülkelerle ikili ilişkilere uzanan bir alanda; sert gücü ve savaş söylemini dillendiren, çatışmayı itibara, kutuplaşmayı partiler üstü diyaloğa tercih eden bir yönetim anlayışını da içeriyor.

Böyle bir Türkiye tablosu içinde, eğitimde Köy Enstitülerini ve yönetimin her alanında kurumsal reform ve demokrasi anlayışını mumla aradığımız bir ortamda 29 Ekim 1923’ün 98.yılını kutluyoruz.

İçten mi?

Şüpheliyim.

29 Ekim’den ders almak, belki de Atatürk-Dewey ilişkisini ciddiye almaktan geçiyor.

Bu, sadece hükümet için değil, muhalefet için de yapılması gereken bir şey…

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI