100 yıllık Cumhuriyetin seksen yıllık kısmını öyle ya da böyle yönetmiş bir “seküler” ya da “laik” kesimin de bugünlerin mağdurları arasında olduğunu söylemeliyiz. Bu kesimin Kürtlerden ve Alevilerden farkı ise kendilerini hala çoğunluk sanıyor olmaları!

Erdoğan ve arkadaşları ne düşündü bilemem. Ama 29 Ekim gösterileri için Vahdettin Köşk’ünün seçilmesi bana tesadüf gibi gelmedi. Sembollere çok önem veren bir toplumun yine sembollere çok önem veren iktidarının Cumhuriyetin ilan edildiği Osmanlı’nın son padişahının ikamet ettiği bu mekanı seçmesi öyle tesadüflerle açıklanabilecek bir konu olamaz.

Erdoğan ve iktidar ne demek istemiş olabilir? Doğrusu biraz nereden baktığınıza göre cevabı farklı olabilecek bir soru bu. Benim baktığım yerden bakınca gördüğüm şu: Erdoğan ve arkadaşları 600 yıllık Osmanlı devletinin tarihsel serüveni içinde 100 yıl önce açılmış Cumhuriyet parantezini kapattığını deklare etmek için bu son Osmanlı padişahının mekanını seçti. Ama bu durumda neden “cumhuriyet bayramında” böyle yapsın ki diye sorabilirsiniz. Ama unutmayın ki önemli olan devletin adının cumhuriyet olup olmaması değil, yönetim tarzının ne olduğudur. Eh Erdoğan’ın yönetim tarzının bir tür padişahlık olduğu da herkesin malumu!

İşte ülkede tam bu havalar yükselirken ana muhalefet partisi CHP de tarihsel bir kurultay gerçekleştirdi. Bu kurultayda kimin neyi savunduğunu tam anlayamadıysak da Özgür Özel’in temsil ettiği “değişimci” grup kazandı. Doğrusu, bunu öyle hissediyorduk zaten ama, kurultayda olanlar ve sonrası bu devleti kurmuş bir partiye yakışmadı bence. Her ne kadar çok ender de olsa kendinin “Alevi” olduğunu söylemiş Kılıçdaroğlu’nun, ülkedeki “Sünnilerle” “Sekülerleri” bir araya getirme çabası bence önemliydi. Ama Ümit Özdağ gibi biriyle yan yana gelmesi ve onunla gizli bir protokol yapmış olması Kılıçdaroğlu’nun hemen istifa etmesini gerektiren hatalardı.

Hacivat’ın “Bizim buralarda siyaset böyle olur cancağazım” dediğini duyar gibi oluyorum. Kurultay’da neler olduğunu tam olarak bilmiyorsak da kötü bir şeyler olduğunu tahmin etmek zor değil. Özellikle şu anlatılan, videosunu da sosyal medyada gördüğüm Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı bırakma kararına gösterilen tepki sanırım böyle anlardan biriydi. Daha başka neler olduğunu ise belki bundan sonra duyarız.

Dilimizde tüy bitti bu bizim “demokrasimiz” “tırnak” içinde bir demokrasidir diye diye. Her şeyi bırakalım partiler yasasına ve bu yasa çerçevesinde hazırlanan tüzüklere baktığımızda görürüz ki parti-içi demokrasi diye pek bir şey yoktur bu metinlerde. Metinlerde olsa da fark etmez aslında çünkü bizim siyaset elitimiz ne yapar ne eder her şeyi kendi istediği şekle sokar zaten. O nedenle de partiler ilişki bakımından güçlü insanların yönetimine girmeye her zaman hazır kurumlardır. Partileri böyle olan bir siyasi alandan demokrasi çıkar mı? Tabii ki çıkmaz. Zaten bizde de çıkmıyor. Bu nedenle de bu toplum 80 yıldır demokrasi uygulamalarında tek bir adım atmış değil.

Onun için Tayyip Erdoğan demokrasi falan takmıyor. Zaten bir zamanlar binilip-inilecek bir tramvaydır dememiş miydi!? Halkımızın bir kısmı “biat” kültürüyle büyüdükleri için böyle bir durumu dert etmiyor tabii ki! Onlar el altından, el üstünden biraz para gördükçe, anlamadıkları için inanmayı tercih etmiş konular karşısında el pençe durmayı kendilerine uygun bulduklarından onlar için demokrasisizlik de özgürsüzlük de eşitsizlik de sorun değil.

Ama ya mağdurlar? Ha burada bir parantez açıp mağdurlarla ilgili bir iki saptama yapmak iyi olur sanırım. Toplumun mağdurları denince yalnızca aklınıza Kürtler ve Aleviler gelmesin. Aslında 100 yıllık Cumhuriyetin seksen yıllık kısmını öyle ya da böyle yönetmiş bir “seküler” ya da “laik” kesimin de bugünlerin mağdurları arasında olduğunu söylemeliyiz. Bu kesimin Kürtlerden ve Alevilerden farkı ise kendilerini hala çoğunluk sanıyor olmaları!

Gerçekten de, kuruluştan beri askeri arkalarına almış olduklarından “laik kesimin” borusu öttü bu topraklarda ama gün geldi bu borunun sesi kesildi. Yönettiklerini sandıkları kesimler şimdi artık onları yönetmekte ve onlar daha henüz aslında kendilerinin de Kürtler gibi, Aleviler gibi bu toplumun mağdurları arasında olduklarını kavrayamamaktalar.

İşte benim arzum da bu! İçimden şöyle seslenmek geliyor onlara: Eyyy laik kesim insanları! Sizler aslında bu toplumun efendileri değilsiniz artık! Sizler de Kürtler gibi, Aleviler gibi bu toplumun “ötekilerisiniz”! Kurtuluşunuz tek başına olmaz! Toplumun diğer mağdurlarıyla, başta Kürtlerle ve Alevilerle el ele vermelisiniz!

Bakalım bu çığlığı yeni CHP yönetimi duyacak mı?

ü

Editör: Erol Katırcıoğlu