Cuma, Nisan 19, 2024

Amerikan Usulü Münazara

Ayşegül Kula
Ayşegül Kula
Ayşegül Kula 1991’de Edirne’de doğdu. Lise eğitimini VKV Koç Özel Lisesi’nde tamamladıktan sonra, 2015 yılında Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İki yıla yakın bir süre avukatlık yaptıktan sonra üniversite yıllarından beri sahip olduğu akademisyen olma hayalini gerçekleştirmeye karar verdi. Mayıs 2017 tarihinden itibaren Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışıyor. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Yüksek Lisans programını Temmuz 2019’da tamamladı ve şu an Koç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Doktorası programında doktora eğitimini sürdürüyor. Ayşegül, ayrıca Ağustos 2021 ayında New York Üniversitesi’nde hukuk yüksek lisansı yapmak için bir seneliğine New York’a taşındı. Yazmak ve yeni yerler keşfetmek Ayşegül’ün ilgi alanları arasındadır.

Amerika Birleşik Devletleri ve münazara deyince aklınıza ilk olarak başkanlık seçimleri öncesinde gerçekleştirilen münazaralar geliyordur. Benim de öyleydi, ta ki alanında uzman iki kişinin belirli bir konuyu tartıştıkları bir münazara etkinliğine gidene kadar.

The Soho Forum’un etkinliğinde New York Üniversitesi Anayasa Hukuku Profesörü Richard Epstein ve Fikri Mülkiyet Hukuku konusunda çalışan Avukat Stephan Kinsella’nın “tüm patent ve telif hakkı kanunları kaldırılmalıdır” konulu bir münazara gerçekleştirdiler. Prof. Epstein, süreli de olsa patent ve telif korumasını, Kinsella ise bunların kaldırılmasını savundu. Ben de bu etkinliği izleme fırsatı bulunca gözlemlerimi sizinle paylaşmak istedim.

Öncelikle Soho, Manhattan’ın lüks bir mahallesi. Reason Foundation’ın bir projesi olan The Soho Forum münazara etkinlikleri de Soho bölgesinde farklı mekanlarda gerçekleştiriliyor. Fakat pandemi döneminde olağan programlarının dışına çıkmışlar ve online etkinlikler gerçekleştirmişler. Organizatörler, yüz yüze etkinliklere geri döndükleri için çok sevinçliydiler. Benim gittiğim münazara Caveat adındaki bir barda (evet sahnesi olan bir barda) gerçekleşti. Beni şaşırtan şey yalnızca mekânın bar olması değil, etkinlik alanında açık büfe yemek olmasıydı. Öyle ki, ilk başta yemeklerin ayrı bir bilet kategorisine verildiğini düşündük. 12 dolara (vergilerle birlikte 13.74 dolar(!)) öğrenci bileti aldıktan sonra bir de akşam yemeği yiyebileceğimizi düşünmemiştik. Belirtmem gerek, buna şaşırmam 12 doları küçümsediğimden değil (doların artışı karşısında böyle bir küçümseme ne mümkün!), New York’ta 12 dolara açık büfe yemek yeme imkanınızın olmaması. Yemek yerken münazara izlemek keyifli olmakla birlikte, yemeğiniz bittiğinde maskenizi takınız uyarısına kimsenin uymadığını da söylemem gerek.

Bölge ve yemek ayrıntılarından sonra münazaranın kendisine gelelim. Münazara öncesinde izleyiciler olarak tartışma konusu hakkındaki görüşümüzü internet üzerinden belirttik. Bunun sebebi ise kazananın belirlenme şekli. Nitekim, gece sonunda en çok oyu alan değil, en çok fikir değiştiren kazanıyor. Oylamadan sonra münazara başladı.

Tarafların argümanlarını sunmak için 15 dakikaları vardı. Münazaraya ilişkin bir başka şaşkınlığımı da burada yaşadım. Tüm patent ve telif haklarının kaldırılmasını savunan Kinsella, konuyu hiç beklemediğim bir şekilde tartışmaya başladı. Ben son dönemdeki Covid-19 tecrübelerimizin de etkisiyle patentli/telifli ürünlere erişemeyenler açısından bir tartışma beklerken, konu farklı yerden ele alındı. Kinsella, patent ve telif haklarının rekabeti engelleyerek mülkiyet hakkını ihlal ettiğinden ve kişilerin fikirleri özgürce kullanmasını ve dile getirmesini engelleyerek ifade özgürlüğünü sınırladığından bahsetti. Bu vesileyle ben de tartışmanın iki tarafının da liberal görüşe sahip kişiler olduğunu ve bu etkinliği düzenleyen organizasyonun da liberal görüşte olduğunu anlamış oldum. Prof. Epstein ise, beklediğim üzere patent ve telife konu ürünlerin mülkiyet hakkı korumasından yararlanması gerektiğini ve bu korumaların yaratıcılığı ve üretimi desteklediğini ileri sürdü.

Daha sonrasında iki tarafa da birbirlerinin argümanlarını çürütmek için zaman verildi. Münazara yalnızca taraflarla sınırlı değildi. Çürütme kısmından sonra konuşmacılardan da soru aldılar. En sevdiğim soru Prof. Epstein’in patent ve telifin sağladığı korumaların süre ile sınırlı olacağını belirtmesine gelen “neden süresiz olmamalı?” sorusuydu. Yani seyirciler arasında münazara taraflarından daha da liberal görüşte olanlar vardı. Sorulardan sonra ise taraflar kapanış konuşmalarını yaptılar. Kazananın belirlenmesi için ise tekrar oylama yapıldı. Münazarayı az bir farkla Prof. Epstein kazandı. Bu münazaralar sonradan podcast ve youtube videosu olarak yayınlanıyormuş. İlgilenenler için The Soho Forum’un internet adresini paylaşıyorum.[1]

Etkinliğe fiziksel olarak katılamayanlar için canlı yayın da yapıldı.  Bu konuda bana ilginç gelen şey, moderatörün giriş konuşmasında aşı karşıtlarına saygı duyduklarını ama fiziksel olarak ağırlayamayacaklarını ve bu kişilerin en azından canlı izleme imkânı olduğunu söylemesiydi. Sanırım aşı karşıtlarının münazaraya ilgi duyacağını düşünmemişim. Bu vesileyle aşı karşıtlığı konusunda önyargılarım olduğumu fark ettim.

Etkinlikten çıkınca Türkiye’de bu gibi münazara etkinliklerinin olmadığına üzüldüm. Benim bildiğim kadarıyla herkesin katılabileceği bu gibi etkinlikler Türkiye’de yok.  Politikyol Dünyadan okuyucuları arasında farklı bir bilgiye sahip olan varsa beni bilgilendirebilirse çok sevinirim. Bu gibi etkinliklerin, birçok konuyu farklı bakış açısıyla görme, tartışılan konular hakkında detaylı bilgiye sahip olma ve farklı kişilerle tanışma imkânı sunması bence çok kıymetli. Bunların yanı sıra münazaraların ülkemizde kavga etmeden tartışma kültürünün oluşmasına da katkı sağlayacağını düşünüyorum.  Fakat tabii bu gibi bir etkinlik için zaman ayıracak uzman kişilerin olması ve etkinliklere fon sağlanması gerekiyor. Bu da The Soho Forum gibi etkinliklerin Türkiye’de olup olamayacağı sorusunu uyandırıyor.

Yazımı, ABD’nin kurucularından ülkenin üçüncü başkanı ve ABD Patent Kurumu’nun ilk başkanlarından Thomas Jefferson’ın [2]ifadeleriyle bitiriyorum. “Nasıl ki mumunun alevini benimkinden alan kişi beni karartmadan ışığa erişiyorsa, benden fikir alan kişi de benimkini azaltmadan bilgiye erişebilir” (He who receives an idea from me, receives instruction himself without lessening mine; as he who lights his taper at mine, receives light without darkening me)

Bir sonraki New York tecrübesinde görüşmek üzere.

—-

[1] https://www.thesohoforum.org/

[2] Serbest çeviri. “taper” kelimesinin gaz lambasındaki fitil anlamında kullanıldığını düşünmekle birlikte, günümüze daha uygun olması açısından kelimeyi mum olarak çevirmeyi tercih ettim.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Ayşegül Kula
Ayşegül Kula
Ayşegül Kula 1991’de Edirne’de doğdu. Lise eğitimini VKV Koç Özel Lisesi’nde tamamladıktan sonra, 2015 yılında Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İki yıla yakın bir süre avukatlık yaptıktan sonra üniversite yıllarından beri sahip olduğu akademisyen olma hayalini gerçekleştirmeye karar verdi. Mayıs 2017 tarihinden itibaren Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak çalışıyor. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Yüksek Lisans programını Temmuz 2019’da tamamladı ve şu an Koç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Doktorası programında doktora eğitimini sürdürüyor. Ayşegül, ayrıca Ağustos 2021 ayında New York Üniversitesi’nde hukuk yüksek lisansı yapmak için bir seneliğine New York’a taşındı. Yazmak ve yeni yerler keşfetmek Ayşegül’ün ilgi alanları arasındadır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI