Tsitsipas - Murray maçı, bir final maçı gibiydi. Geçirdiği ameliyat sebebiyle bir süre tenisten uzak kalan Murray’in beklenenden iyi oynaması üzerine kortta onun lehine sloganlar atılıyordu. Ben insanların maçın bir nevi “mazlum” tarafını desteklediğini hissettim. Ölmeden önce yapılacaklar listesinde grand slam olarak adlandırılan turnuvalardan birini yerinde izlemek bulunan biri olarak, US Open’ın benim New York’ta bulunduğum zamana denk gelmesine sevindiğimi tahmin edebilirsiniz. Bu şansı elde etmişken de Politikyol’daki ikinci yazımda US Open tecrübemi ve gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu yazıya US Open’ı kısaca tanıtarak başlayalım. US Open, Uluslararası Tenis Federasyonu (International Tennis Federation) tarafından dört büyük grand slam turnuvasının sonuncusu olarak her yıl New York’ta düzenlenen bir tenis turnuvası. New York’un beş ilçesinden biri olan Queens ilçesinin (diğer ilçeler: The Bronx, Brooklyn, Manhattan ve Staten Island) ev sahipliği yaptığı bu turnuvanın 141.si de bu sene 30 Ağustos - 12 Eylül 2021 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Ben merakımı bir an önce giderme motivasyonuyla turnuvanın ilk gününde maç izleme fırsatı buldum. Dünya erkekler 3 numarası Tsitsipas ve 2016 yılının Dünya erkekler 1 numarası Murray arasında gerçekleştirilen, ilk tur maçı olmasına rağmen adeta bir final maçı gibi çekişmeli geçen ve 5 saat süren bu maçtan sonra muhakkak bir maç daha izlemeliyim dedim. Daha sonrasında ise 9 Eylül’de gerçekleştirilen kadınlar yarı finali maçına bilet aldım. Yarı finallerde tek bir bilet alıp iki maçı izleyebiliyorsunuz. Ben de önce Dünya kadınlar 2 numarası Sabalenka ve 19 yaşındaki Fernandez’in hemen sonrasında ise Dünya kadınlar 17 numarası Sakkari ve 18 yaşındaki Raducanu’nun maçlarını izleme fırsatı buldum. Bu maçlar da oldukça heyecanlıydı. Öyle ki, maçların sonucunda finale çıkanlar henüz 20 yaşında olmayan iki isimdi. Peki bu tenis turnuvası nerede gerçekleştiriliyor? US Open, 1978’den beri USTA Billie Jean King National Tennis Center adlı çok büyük bir spor kompleksinde gerçekleştiriliyor. Ben üç maçı da en büyük stadyum olan 23 bin kişi kapasiteli Arthur Ashe Stadyumu’nda izleme fırsatı buldum. Her ne kadar tüm maçları aynı stadyumda izlemiş olsam da bu tenis merkezinde (adı üzerinde tenis merkezi) çok fazla tenis kortu vardı. US Open hakkında yazmayı planladığım için kortları saymaya çalıştım ve tüm alanı gözlemleyebileceğime inandığım bir yer buldum. Buradan 15 kort sayabildim. Fakat internet sitesine girdiğimde toplamda 34 kort olduğunu anlıyorum. Yani iki kez gitmiş olmama ve etrafı en iyi şekilde gözlemleme çabama rağmen kortların ancak neredeyse yarısını tespit edebilmişim. Bu spor kompleksinin içerisinde yalnızca tenis kortları yok. Çok geniş yeme/içme ve oturma alanları, mağazalar ve bir adet banka da mevcut. Bu özelliği de aslında insanların orayı yalnız maç izlemek için değil maç öncesi veya sonrasında vakit geçirmek için gittikleri bir yer haline getirmiş. Hatta biletleri yalnızca maçların gerçekleştiği stadyumlara girerken sordukları için sırf o atmosferi görmek için bile gitmek mümkün. Tabii hatırlatmak lazım, spor kompleksine girerken aşı kartınızı göstermek zorundasınız. Bu mekanlardan yalnızca maç öncesi ve sonrasında değil maç sırasında da yararlanabiliyorsunuz. Nitekim, oyun aralarında dış alanlara gidip gelmek mümkün. Bu da sanırım tenis maçlarını keyifli yapan şeylerden biri. Çünkü dışarı çıkıp aldığınız yiyecek ve içeceklerle (tabii ki yalnızca oyun durduğunda) geri girip maçı izlemeye devam edebiliyorsunuz. Bu arada, spor kompleksinin adı her ne kadar tenis merkezi olarak geçse de burası yıl boyunca konser gibi çeşitli etkinliklerin de düzenlendiği bir alanmış. İlgilenenler için internet sitesini buraya bırakıyorum.[1] Tenis maçlarını bir an önce izlemek isteseniz de alana ulaşmak için biraz beklemeniz gerekebiliyor. İlk gün çantası olan ve olmayanları iki sıraya ayırmışlardı. Biz dört kişi gittik ve ikimizin çantası vardı. Çantası olmayan arkadaşlarımız bizim yüzümüzden daha fazla sıra beklemek zorunda kalacak mı endişesi yaşarken, aslında bizim bulunduğumuz sıra çok daha hızlı ilerledi. Bir ara iki sıra arasında o kadar fark oluştu ki, diğer sıradaki biri görevliye “bu sıra niye ilerlemiyor” serzenişinde bulunup sırayı kimin yönettiğini soruyordu. Anlaşılacağı üzere sitem şekli her yerde benzer. Bu arada, hızlı ilerledi derken 1 saat kadar sıra beklediğimizi söylemeliyim. İkinci gidişimizde ise sıra beklemeden alana girebildik. Bunun sebebi ikinci gidişimizde daha az insanın olması mıydı (ki etraf hep kalabalıktı) yoksa ilk günün verdiği organizasyon aksaklıkları mıydı bilmiyorum. Sebebi bir kenara, sıra beklememek ve bu vesileyle ortak alanda daha fazla zaman geçirmiş olmak da keyifliydi. Gelelim bilet fiyatlarına. Benim biletlere baktığım sıralarda (ki bilet fiyatları arz/talep doğrultusunda sürekli değişiyor) tur maçları biletlerinin fiyatları 40-1300 ABD doları arasında değişiyordu. Maç seviyesi ilerledikçe bilet fiyatları da haliyle artıyor. Bir final maçı biletini 120 dolara alabileceğiniz gibi 9 bin 500 dolara da alabiliyorsunuz. Bu arada, her ne kadar maçları yakından izlemek alacağınız keyfi artıracak olsa da arka sıralardan da tenis sahasının rahat göründüğünü söylemem gerek. Bir öğrenci olarak önden izlemediğimi tahmin ediyorsunuzdur. İzlediğim üç maç sırasında tutulan taraflar ile ilgili olarak ilginç bulduğum bir şeyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Dediğim gibi Tsitsipas - Murray maçı adeta bir final maçı gibiydi. Geçirdiği ameliyat sebebiyle bir süre tenisten uzak olan Murray’in Dünya erkekler 3 numarası karşısında bu kadar iyi bir oyun sergilemeye başlaması üzerine maç izleyen büyük çoğunluk Murray lehine sloganlar atmaya başladı. Tsitsipas’ı desteklememek için bir sebepleri var mıydı bilmiyorum ama ben insanların maçın bir nevi “mazlum” tarafını desteklediğini hissettim. Bu düşüncemi paylaştığım arkadaşım da Murray’in eski popülerliği sebebiyle de desteklenmiş olabileceğini belirtti. Kadınlar yarı finali maçlarında da en çok destek Dünya kadınlar 2 numarasına veya 17 numarasına değil, Fernandez ve Raducanu’ya verildi. Maçta en çok duyduğumuz sloganlar “lets go Leylah” ve “lets go Emma” idi. Bu destek de bence kazanması beklenmeyenin yani “mazlum”un yanında durulmasıyla ilgili. Dünya insanlarını her daim mazlumun yanında görmeye alışık olmadığım için de çok farklı ülkelerden gelen insanların geri gelmeye çalışanı ya da gençleri desteklendiğini görmek ayrıca mutluluk vericiydi. Bu seneki turnuvada şahit olduğum çok anlamlı bir şey de vardı. İlk kadınlar yarı final maçı sonrası bizler ikinci maçın başlamasını beklerken, sahaya birden kürsü çıkarıp kırmızı halı serdiler ve kim olduklarını maalesef ki o an bilmediğim 6 eski kadın tenisçiyi davet ettiler. O gün öğrendim ki, bu 6 kadın, tam 51 yıl önce kadın ve erkeklere verilen ödüllerin ve imkanların eşitsizliğine tepki gösteren 9 kadından 6’sıymış. “Original 9” olarak anılan çok değerli bu kadınlar, 1970 yılında eşitsizliğe tepki olarak 1 dolarlık sözleşmelere imza atmış ve Virginia Slims adlı yalnızca kadınların katıldığı bir tenis turnuvası düzenlemişler. Bugün ise, grand slam maçlarında kadın ve erkek tenisçilere eşit ücret verilmesinin mimarı olarak görülüyor ve alkışlanıyorlar. Original 9 inisiyatifinin öncülerinden Billie Jean King, 51 sene önce yaptıkları şeyi “Original 9, ortaya çıktı, ayağa kalktı ve sesini yükseltti” (“The Original 9, showed up, stood up and spoke up”) diyerek anlattığında o sırada orada bulunan tüm kadınların duygulandığına eminim. Tenis maçı izlemeyi seviyor musunuz bilmiyorum. Fakat kendinizi tenis sever olarak tanımlamasanız bile bu gibi turnuvayı izleme şansı bulursanız bu tecrübeyi yaşamanızı öneririm, naçizane. Zira tenis ile ilgisi yalnızca seyretme ile sınırlı olan biri olarak ben, US Open tecrübesi sonrası, Türkiye’ye dönünce tenis kurslarına göz atmaya karar verdim. Yazımı bu senenin şampiyonlarına yer vererek sonlandırıyorum: Emma Raducanu (tek kadınlar), Daniil Medvedev (tek erkekler), Samantha Stosur ve Zhang Shuai (çift kadınlar), Rajeev Ram ve Joe Salisbury (çift erkekler), Joe Salisbury ve Desirae Krawczyk (karışık çiftler). Bir sonraki New York tecrübesinde görüşmek üzere. [1] https://www.ntc.usta.com/
Amerika Açık Tenis Turnuvası “US Open” tecrübesi
Popüler Haberler
HGS uygulamasından kullanıcılara küfürlü mesaj gönderildi, PTT açıklama yaptı
Anadolu Sigorta'dan 'küfürlü mesaj' açıklaması: Siber saldırıya uğradık
Ehliyette yaş sınırı düşürüldü
Alişer Delek, Sözcü'den ayrıldı
Yaban keçisi avlarken yakalanan Ünal Karaman, tiftik keçisi sayısının azalmasıyla ilgili soru önergesi vermiş
Boğaziçi'nde mülakat çıkmazı: Mahkeme düşük notlu mülakatı iptal etti, yine düşük not verildi