Salı, Nisan 23, 2024

Altılı Masa olayı İYİ Parti’ye değişim fırsatı sunuyor

İlter Turan
İlter Turan
İlter Turan, Prof. Dr. 1941 yılında İstanbul’da doğmuştur. Orta öğrenimini Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamlamıştır. 1962 yılında Oberlin Koleji’nden (ABD) Siyasal Bilimler Lisansı, 1964 yılında Columbia Üniversitesi’nden Siyasal Bilimler Yüksek Lisansı almıştır. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset İlmi Kürsüsü’ne asistan olarak girmiştir. Aynı kürsüde 1966 yılında Doktor, 1970 yılında Doçent, 1976 yılında da Profesör olmuştur. 1984 yılında İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne intisab etmiş, 1991 yılında aynı fakültede yeni kurulan Uluslararası İlişkiler Kürsüsü Başkanlığı’nı üstlenmiştir. 1993 yılında, İstanbul Üniversitesi’ndeki görevinden ayrılmış ve Koç Üniversitesi, İdari Bilimler ve İktisat Fakültesi’nde Siyasal Bilimler Profesörü olarak görev almıştır. Ekim 1998-2001 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Rektörlük görevini üstlenmiştir. Hali hazırda aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi’dir.

Altılı Masa’daki krizin çözülmesinden sonra İYİ Parti’nin siyasi tavrında nasıl bir değişiklik olacağı ve Akşener’in genelde tepkili olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki partilerle Masa’nın nasıl temasa geçeceği tartışılıyor. Siyaset bilimci Prof. Dr. İlter Turan yazdı.

Altılı masanın önce dağılarak beşli masaya dönüşmesi, ardından belirli şartların gözetilmesi koşuluna bağlı olarak yeniden kurularak Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilmesi, ülkemizde kısa süreli bir siyaset fırtınası esmesine sebep oldu. Masa kısa süre içinde tekrar bir araya gelince, fırtına şimdilik dinmişe benziyor. Bazı gözlemciler, yaşananların Altılı Masa’nın tümü için bir ders oluşturduğunu, dağılma belirtilerinin herkese kayıplar getirdiğini, dolayısıyla masa üyelerinin bir daha seçmene aynı tecrübeyi yaşatmayacaklarını tahmin ediyorlar. Bu bekleyişlerinde yanılmamalarını temenni edelim.

Masadan ayrılırken yaptığı, ortaklarını ağır şekilde suçlayan konuşmanın ve sergilediği kategorik uzlaşmazlık tavrının, parti genel başkanı ve muhalif cephenin iki numaralı ortağı İYİ partiye beklenen faydayı sağlamadığı aşikâr. Olayın hemen ardından bir istifa furyasının yaşandığını, çok sayıda örgüt yöneticisinin ve sıradan üyenin partiden kaydını sildirmek için kuyruğa girdiğini, hatta bu işlemi elektronik olarak yapmak isteyenlerin çokluğu dolayısıyla sistemin kilitlendiğini gazeteler yazdı. Henüz yeterince kamuoyu araştırmasının sonuçları açıklanmadı ama, İYİ partinin seçmen desteğinde de hissedilebilir bir zayıflama olduğu anlaşılıyor. Belki zaman içinde kayıplar kısmen veya tamamen giderilecektir ama partinin büyük bir sarsıntı yaşadığı gerçektir.

İYİ parti ya da Meral Akşener yanlış yaptı demek yerine olayı tahlil etmek, anlamaya çalışmak sanıyorum daha doğru olacaktır. Sözlerimin yanlış anlaşılmasını istemem. Meral Akşener belli ki yanlış değerlendirmeler yapmıştır. Örneğin karşılaşacağı istifa dalgasını tahmin ettiğini sanmıyorum. Herhâlde partisinin almayı beklediği oy oranının da düşmesini ne beklemiş ne de istemiştir. Görülebildiği kadarıyla, girdiği mücadeleden zayıflamış olarak çıkmıştır. Ancak, Meral Hanım niye böyle davrandı diye sormamız, olayı anlamaya çalışmamız lazım.

Şu veya bu partinin eylem ve icraatini kitle iletişim araçlarından izleyen vatandaşlar, genellikle karşılarında bir parti ve bir lider görmekte, onların söylediklerini ve yaptıklarını yalın bir mantıkla değerlendirmekte, beğenmekte veya kızmaktadırlar. Sözgelimi, bir parti İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmenin Altılı Masa’nın programında yazılı olarak yer almamasını, bunu kendi seçmenine kabul ettirmekte zorlanacağını, ama seçimden sonra Sözleşmeye geri dönülebileceğini söylemiş, bu da diğer partiler tarafından kabul edilmişse, bazı seçmenlere göre Sözleşmeyi programa yazmayan partiler ihanet içindedirler.

Sözleşmenin seçimden sonra muhtemelen tekrar devreye sokulması üzerinde mutabakat sağlanmış olması, böylece altılı birlikteliğin korunmuş olması bu üyeler açısından kabul edilebilir bir açıklama değildir. Ya da depremde yıkılan binaların yerine yapılacakların şirketlere ihale edileceğinin bildirilmesi, her işin devlet şirketlerine verilmesini savunan bir partinin yandaşı açısından “Yine inşaatları özel sektöre peşkeş çekiyorlar” şekilde yorumlanabilir.

Örnekleri çoğaltmamıza gerek yok. Başka partilerle ortaklık yapacak bir partinin, sanki diğerleri yokmuş gibi sadece kendi programından söz ederek ortaklığı sürdürmesi mümkün değildir. Diğer ortaklarla anlaşmaya varmak için bazı ödünler verilmesi, kamuoyuna yapılan açıklamalarda diğer ortakları zor durumda bırakacak açıklamalardan kaçınılması doğaldır. 

Bizi ilgilendiren bir parti başkanının davranışlarını nasıl açıklayacağımızdır. Yukardaki örnekleri de bir parti başkanının üyeler gibi davranmasının beklenmemesi gerektiğini anlatmak için verdim. Bir parti başkanı ne yapacağına karar verirken dört faktörü hesaba katmak durumundadır.  İlkin, partiler seçimde yarışarak iktidara gelmeyi veya ortak olmayı, hiç olmazsa varlıklarını parlamentoda sürdürecek kadar yüksek oy almayı arzuladıklarından, başkanlar yaptıklarının seçmen üzerindeki etkisini değerlendirmek mecburiyetindedirler. Bunu nasıl yapacaklar?

Günlük yayınlara bakarlar, ayrıca kamuoyu yoklamaları yaptırarak seçmenlerin kendileri ve partileri hakkında ne düşündüğünü, oy vermeyi düşünüp düşünmediklerini anlamaya çalışırlar. Ancak bunlardan öteye başvurdukları önemli kanal örgüttür. Örgüt, teorik olarak seçmenle temas hâlinde olan, kamuoyunun nabzını ölçen ve başkanın neler demesi, ne yönde hareket etmesi konusunda düşüncelere kuluçka hizmeti veren bir yapıdır.

Kamuoyuna sık yansıyan bilgilere göre, genel başkanın yakınında olan MHP kökenli örgüt kadroları, masada kalırlarsa kayba uğrayacaklarını, her geçen gün desteklerinin arttığını, iktidar adayı olduklarını ifade ederek genel başkanı değerlendirme hatası yapmaya sevk etmişlerdir.

Böylece, başkanların hesaba katmak durumunda oldukları örgüt dediğimiz ikinci faktöre gelmiş bulunuyoruz. Örgüt, partinin faaliyetinin yerel ve ulusal düzeyde yürütülmesi için vakit, enerji ve kaynak harcayan kişilerden oluşur. Bu kişiler arasında birbirinden farklı düşünen ve siyasetten farklı bekleyişleri olan insanlar bulunur. Örgüt liderlerinin bir bölümü parlamenter olmayı düşler, bazıları belediyede seçimle gelinen bir görevi arzular.

Kimi de yerel veya ulusal örgütteki görevinin kendisine nüfuz ve güç kazandırdığını düşünür. Arada maddi menfaat sağlamayı umanlar da bulunur. Çoğu zaman örgüt içinde farklı kanatlar, gruplaşmalar mevcuttur. Bunların hepsi genel başkanı kendi tercihleri yönünde etkilemeye, muhtelif yol ve yöntemlere başvurarak onu kendi yönlerine sevk etmeye çalışırlar.

Üçüncü faktör parti başkanının kişiliği, düşünceleri, benimsediği ideolojik çerçeve, önem verdiği konular ve yaptığı değerlendirmelerdir. Her ne kadar partilerin genel bir düşünce çizgisi varsa da, bu çizgiler esnektir, somut durumlara nasıl yorumlanacakları takdire bağlıdır ki, bu takdiri öncelikle lider kullanır. Ayrıca hangi konulara öncelik verileceğini belirlemek de lidere bağlı bir husustur.

Dördüncü bir faktör daha var. Parti liderleri attıkları adımların, giriştikleri eylemlerin, söyledikleri sözlerin parti dışında nasıl algılanacağını, ne gibi sonuçlar doğuracağını, fayda mı zarar mı getireceğini hesap etmek mecburiyetindedirler. Parti dışı ise oldukça kapsamlı, belki de bulanık bir kavramdır, parti sistemindeki ortakları dahil diğer partileri, onların liderlerini, örgütünü ve seçmenini, bunların yanında hükümeti, bürokrasiyi, ilgili kamuoyunu ve ülke dışındaki hükümetleri, kamuoylarını, uluslararası örgüt yöneticilerini ve benzeri diğer aktörleri de kapsar.  Konuya göre değişik oranlarda olmakla birlikte, her zaman atılacak adımların, yapılacak işlerin parti dışında, ülke içinde ve haricinde yaratacağı tepkiler de hesaplanmak durumundadır.

Gördüğünüz gibi, parti liderleri sadece seçmenleri düşünerek hareket edemiyorlar.  Seçmen-örgüt-düşünce-çevre diye özetleyebileceğimiz bir dörtlü davranışlarını belirliyor.  Duruma göre faktörlerden bazılarının ağırlığı artabilir veya azalabilir. Bunun sonucu, liderler bazı yapmak istediklerini ifade etmemek, bazı benimsemedikleri fikirlere geçici olarak ses çıkarmamak, istemedikleri bazı kararlara ortak olmak mecburiyetinde kalabilirler. Pekiyi, bu dört faktör Sayın Akşener’i Altılı Masa ile ilişkilerini nasıl etkiledi?

Çözümlemeye örgütten başlamak gerekiyor çünkü İYİ Parti MHP içinden, lider ve siyaset yenilenmesine izin verilmediği için ayrılan kadrolar tarafından kuruldu. Örgütten gelenler arasında, yıllardır ülkücü hareket içinde yer almış, hatta bakanlık yapmış kişiler vardı. Bekleyişleri daha iyi bir MHP kurmaktı. Genel başkanın düşüncesi ise, orta sağda oluşmuş laik-muhafazakâr parti boşluğunu doldurmak istikametindeydi.

Parti liderleri sadece seçmenleri düşünerek hareket edemiyorlar.  Seçmen-örgüt-düşünce-çevre diye özetleyebileceğimiz bir dörtlü davranışlarını belirliyor.  Duruma göre faktörlerden bazılarının ağırlığı artabilir veya azalabilir.

Nitekim, partisini sağ değil merkez sağ bir parti olarak konuşlandırmaya çalıştı. Böylece MHP’den gelen örgüt mensupları ile genel başkan ve örgüte yeni katılanlar arasında zaman zaman kamuoyunun da şahit olduğu gerilimler çıktı. Partinin tek kesin tavrı Kürt ayrılıkçılığını savunduğunu iddia ettiği HDP ile işbirliği yapmamaktı. Bu düşünce çerçevesinde partinin seçmen katında yaygın ve giderek güçlendiği izlenimi veren bir destek sağladığı da görülüyordu.

Ancak İYİ Partiye oy vermeyi tasarlayan seçmenin iki özelliği vardı. İlkin, büyük bölümü MHP’ye oy vermiş olanlardan değil, orta sağ partilere oy vermiş olanlardan, bir bölümü ise daha muhafazakar tercihe yönelen CHP’lilerden geliyordu. İkinci olarak, partinin her türlü koşul altında partiye oy verecek kemikleşmiş bir oyu bulunmuyordu. Parti dışındaki çevrelere ve kamuoyuna bakıldığında, oralarda Altılı Masa’daki partilerin bir arada hareket ederek mevcut iktidarı ve başkanlık rejimini değiştirme şansına sahip olduğu değerlendirmesi hakimdi.

Masadaki diğer beş parti Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerinde anlaşınca, kendinin gönlünde yatan adayların şansının sona erdiğini düşünen Sayın Akşener masadan kalktı. Bu eyleminin olumlu herhangi bir sonucu olmadığını hesap edememesinde kimler ne oranda kusurludur, bunu kestirmek kolay değil. Ancak kamuoyuna sık yansıyan bilgilere göre, genel başkanın yakınında olan MHP kökenli örgüt kadroları, masada kalırlarsa kayba uğrayacaklarını, her geçen gün desteklerinin arttığını, iktidar adayı olduklarını ifade ederek genel başkanı değerlendirme hatası yapmaya sevk etmişlerdir.

Hâlbuki, artan destek İYİ Parti’nin ülkücü değil, merkez sağ bir parti olarak algılanmasından kaynaklanıyordu. Neyse ki, bazı formüller bulunmuş ve Sayın Akşener’in Altılı Masa’ya dönmesi sağlanmıştır. Sonucun olumlu karşılandığı kamuoyunda Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ve Masa’ya dönük desteğin artmasından anlaşılmaktadır.

Bu gelişmelerin ışığı altında herhâlde Sayın Akşener kendisine yanlış kararlara sevk eden ülkücü dostlarını görevden alacak, partisinin orta sağ çizgide kadrolaşmasını hızlandıracaktır. Biri iktidarda biri muhalif iki ülkücü partiye ihtiyaç duyulmadığı anlaşılmıştır.  Altılı Masa olayı İYİ Parti’ye değişme ve kendini yenileme fırsatı sunuyor. 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

İlter Turan
İlter Turan
İlter Turan, Prof. Dr. 1941 yılında İstanbul’da doğmuştur. Orta öğrenimini Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamlamıştır. 1962 yılında Oberlin Koleji’nden (ABD) Siyasal Bilimler Lisansı, 1964 yılında Columbia Üniversitesi’nden Siyasal Bilimler Yüksek Lisansı almıştır. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset İlmi Kürsüsü’ne asistan olarak girmiştir. Aynı kürsüde 1966 yılında Doktor, 1970 yılında Doçent, 1976 yılında da Profesör olmuştur. 1984 yılında İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne intisab etmiş, 1991 yılında aynı fakültede yeni kurulan Uluslararası İlişkiler Kürsüsü Başkanlığı’nı üstlenmiştir. 1993 yılında, İstanbul Üniversitesi’ndeki görevinden ayrılmış ve Koç Üniversitesi, İdari Bilimler ve İktisat Fakültesi’nde Siyasal Bilimler Profesörü olarak görev almıştır. Ekim 1998-2001 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Rektörlük görevini üstlenmiştir. Hali hazırda aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi’dir.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI