Cuma, Mart 29, 2024

Altılı Masa kamuoyunun zihnindeki belirsizlikleri giderebilir mi?

Altılı Masa’nın güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinin açıklanması ikna edici olsa da Cumhurbaşkanlığı adaylığı ve ittifakın nasıl bir şekil alacağı henüz belli değil. GELECEK Partisi İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serap Yazıcı yorumladı.

Bugün, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni ile yola çıkan altılı masanın ikinci tur toplantılarının ilki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ev sahipliğinde yapılıyor. Bu toplantılar dizisinin ilk turu, gene Cumhuriyet Halk Partisi’nin ev sahipliğinde başlamış; sırasıyla DEVA Partisi, Demokrat Parti, GELECEK Partisi, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin ev sahipliğinde devam etmişti. Önceki yazılarımda değindiğim gibi, bu toplantılar dizisinin ilk turunda altılı masa, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yarattığı hukukî, iktisadî ve siyasi enkazı kaldırabilmek için atılması gereken adımları tespit edecek çeşitli alt komisyonların kurulmasını sağlamıştı.

Altılı masanın bu ikinci tur toplantılar dizisi öncesinde ise dikkatler büyük ölçüde bu masanın ortak bir Cumhurbaşkanı adayı belirleyip belirleyemeyeceği üzerine odaklandı. Gerçekten, ortak Cumhurbaşkanı adayının belirlenip belirlenemeyeceği, belirlendiği takdirde bu kişinin kim olacağı, altılı masanın seçmen kitlesinin ve hatta Cumhur Blokunun cevabını en çok merak ettiği sorudur.

Bugün kamuoyu, altılı masanın ortak bir Cumhurbaşkanı adayı belirlemesini bekliyor. Ne var ki altılı masanın ortak bir Cumhurbaşkanı adayı tespit etmesi kadar bu adayın seçilmesi halinde anayasal yetkilerini ne şekilde kullanacağı da bir başka merak konusu. Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayan 2017 Anayasa değişikliği, Cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı alanlarında sınırsız yetkiler tanıdı. Bu değişikliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı, devlet hayatının en güçlü aktörü haline geldi.[1]

Bu nedenle Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmeyi vaat eden altılı masanın ortak bir Cumhurbaşkanı adayı belirleyebilmesi ve bu adayın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması hâlinde Anayasanın kendisine sunmuş olduğu bu sınırsız yetkileri nasıl kullanacağı, cevap verilmesi gereken en hayatî sorular arasında yer alıyor.

Altılı masanın ortak Cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun, seçiminde toplumun çok geniş kesimlerinin oydaşması rol oynayacağına göre bu kişinin anayasal yetkilerini, seçimini sağlayan siyasi partilerin ve seçmen kitlesinin beklentilerine uygun olarak kullanması gerekiyor.

Kısacası altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı, ister bu masada yer alan siyasi partilerden birine üye olsun, isterse masanın dışında herhangi bir siyasi partiye üye olmayan, partiler üstü bir kişi olsun, seçilmesi halinde anayasal yetkilerini, seçimini sağlayan toplumsal ve siyasal mutabakata uygun olarak kullanmak durumundadır.

İşte bu hakikat, altılı masanın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin gerektirdiği anayasa değişikliği yürürlüğe girinceye kadar geçecek dönemde Cumhurbaşkanının anayasal yetkilerini ne şekilde kullanacağı sorusuna cevap vermesini gerektiriyor. Masa bu soruya, hukuka, hakkaniyete ve demokrasi değerlerine uygun makul bir cevap bulabildiği takdirde anketlerde kararsızlar cephesinde yer alan seçmen kitlesinin de desteğini kazanmış olacak.

Altılı masanın ortak bir Cumhurbaşkanı adayı belirleyebilmesi ve bu adayın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması hâlinde Anayasanın kendisine sunmuş olduğu bu sınırsız yetkileri nasıl kullanacağı, cevap verilmesi gereken en hayatî sorular arasında yer alıyor.

Bu yazıda, altılı masanın Cumhurbaşkanı adayının seçimleri kazanması halinde anayasal yetkilerini nasıl kullanması gerektiği konusundaki kişisel önerilerimi vurgulayacağım. Önerilerimin kişisel olduğunu ve tartışmaya açık olduğunu özellikle belirtmek isterim. Ancak bu yöndeki önerilere neden ihtiyaç olduğuna dikkat çekebilmek için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’yi ittifak kavramı çerçevesinde yeni bir koalisyon olgusuna mahkûm ettiğine ve bu koalisyonun parlamenter sistemlerde gördüğümüz koalisyon hükümetlerinden hangi noktalarda ayrıldığına değineceğim.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ KOALİSYONLARI SONA ERDİRDİ Mİ?

Hatırlanacağı gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayan Anayasa değişikliği, kamuoyunda serbest bir tartışmaya konu olamamıştı. Bunun nedeni, Anayasa değişikliğinin parlamentoya ve halkoyuna sunulduğu tarihlerde Türkiye’de ifade hürriyetini kısıtlayan bir olağanüstü hâl yönetiminin hâkim olmasıydı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de bu sistemin mimarlarının iddialarının aksine Türkiye’yi ittifak adı altında yeni bir koalisyon olgusuyla karşı karşıya bırakmıştır.

Böyle olmakla beraber, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayan Anayasa değişikliğinin gerekliliğini savunan Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin temel tezlerinden biri, bu hükümet sisteminin parlamentarizme özgü olan koalisyon gerçeğini tamamen bertaraf edeceği; Türkiye’yi istikrarlı bir yönetime kavuşturacağı biçimindeydi.[2] Aslında o tarihte Türkiye, bir koalisyonla değil, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına kurduğu hükümetle yönetilmekteydi. Dahası Adalet ve Kalkınma Partisi, 7 Haziran 2015 – 1 Kasım 2015 tarihleri arasındaki kısa dönem hariç bırakıldığında, 3 Kasım 2002’den itibaren Türkiye’yi kesintisiz olarak tek başına yönetmekteydi. Dolayısıyla o günlerde koalisyon olgusunu tartışmaya açmanın fiilî zemini mevcut değildi. Ne var ki Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayabilmek için bu tür bir propaganda yöntemine başvurmuşlardı.

KOALİSYONLAR, PARLAMENTER SİSTEME ÖZGÜ BİR OLGU MU?

İlk baskısı 2002’de yapılan Başkanlık ve Yarı-başkanlık Sistemleri – Türkiye İçin Bir Değerlendirme başlıklı çalışmamda ayrıntısıyla tartıştığım gibi koalisyon, sadece parlamenter hükümet sistemine özgü bir olgu değildir. Çok parti esasına dayanan başkanlık sistemlerinde de koalisyonlara rastlamak mümkündür.

“Ancak parlamenter koalisyonlarla başkanlık koalisyonları arasında kuruluşları, işleyişleri” ve uzlaşmayı “teşvik yetenekleri yönünden önemli farklar vardır. Başkanlık koalisyonları adaylardan birini başkanlığa seçmek üzere kurulurlar. Seçilecek başkanın yönetimine destek verme taahhüdünü içermezler. Bu nedenle, seçimlerin ertesinde sona erecek kadar kısa ömürlü olabilirler. Buna karşılık, parlamenter koalisyonlar, seçim sonuçlarını belirlemek için değil, hükümet oluşturmak amacıyla kurulurlar. Bu yüzden başkanlık koalisyonlarına kıyasla daha uzun ömürlüdürler. Ancak bu, parlamenter koalisyonların bir sonraki seçimlere kadar sürecekleri anlamına gelmez. Parlamenter koalisyonların da sona erme ihtimali mevcuttur. Ancak, parlamenter koalisyonu kimin sona erdirdiği açık olduğu halde, başkanlık koalisyonunu kimlerin bozduğu bilinememektedir. Öte yandan parlamenter koalisyonu sona erdirenler, seçmenler tarafından sorumlu kılınabildikleri halde, başkanlık koalisyonunu bozanların ödeyecekleri bir bedel yoktur.”[3]

Nihayet başkanlık koalisyonları ile parlamenter koalisyonlar arasında asıl fark, bunların uzlaşmayı teşvik yetenekleri bakımından ortaya çıkmaktadır. “Parlamenter koalisyonlar hükümet edecek bir kabine yaratmak üzere kuruldukları için kendilerini oluşturan partilerin siyasi eğilimlerindeki farkları uzlaşmaya dönüştüren politikalar izlerler. Uzlaşma bu koalisyonların varlık nedenidir. Bunu sağlayamamaları halinde hukuki varlıkları sona erer. Bu yüzden parlamenter koalisyonlar oydaşma kültürünü teşvik ederler. Buna karşılık adaylardan birini seçmeyi amaçlayan başkanlık koalisyonları oydaşma sonucunu yaratmayabilirler.”[4]

Önceki bir çalışmamdan aktardığım bu satırlar, koalisyonların parlamenter sisteme özgü olmadığını, başkanlık sistemlerinde de koalisyon olgusuna rastlanabileceğini göstermektedir. Nitekim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de bu sistemin mimarlarının iddialarının aksine Türkiye’yi ittifak adı altında yeni bir koalisyon olgusuyla karşı karşıya bırakmıştır. Böylece 24 Haziran 2018’deki Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde yarış, hem partiler arasında hem de ittifaklar arasında cereyan etmiştir.

CUMHUR KOALİSYONU BU MODELLERDEN HANGİSİ İLE ÖRTÜŞÜYOR?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayan Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi kurmayları, bu sistemin koalisyonları sona erdireceği, Türkiye’yi istikrara kavuşturacağı iddiasında bulunsalar da sistem, doğası gereği partiler arasında ittifak olarak adlandırılan işbirliklerinin kurulmasını zorunlu kıldı. Çünkü Cumhurbaşkanının seçimini düzenleyen Anayasanın 101. maddesinin 5. fıkrası, “Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday, Cumhurbaşkanı seçilir.” şeklinde bir hükme yer vermektedir. Çok sayıda siyasi partinin mevcut olduğu ve bu partilerin seçimlere katılma yeterliğine sahip olduğu bir sistemde, Cumhurbaşkanlığı için yarışan adaylardan birinin, sadece kendi partisinin desteğiyle geçerli oyların yüzde 50’den fazlasını kazanması mümkün değildir. İşte bu gerçek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin mimarı olan Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin 20 Şubat 2018’de Cumhur İttifakını kurmalarına yol açtı. Daha sonra Büyük Birlik Partisi de bu ittifaka katıldı. İttifakın asıl hedefi, R.T. Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığına seçmek olduğu halde 2839 sayılı Seçim Kanununun 34. maddesinde 13 Mart 2018’de yapılan değişiklik sayesinde Cumhur İttifakı, parlamento seçimlerinde de birlikte hareket etti.[5]

Cumhur İttifakının başkanlık sistemlerine ve parlamenter sisteme özgü olan koalisyon olgusunun farklı modellerinin özelliklerini birlikte yansıttığını belirtmek mümkündür.

Millet İttifakı ise 5 Mayıs 2018’de, Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti arasında kuruldu. Millet İttifakının işbirliği, Cumhur İttifakından farklı olarak TBMM seçimleriyle sınırlı kaldı. Çünkü Millet İttifakında yer alan siyasi partiler, DP hariç olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı için ayrı ayrı aday gösterdiler.

Koalisyon olgusunun farklı modellerini dikkate alarak bu ittifakları değerlendirdiğimizde, Cumhur İttifakının sadece Cumhurbaşkanlığı yarışını kazanmak için kurulmadığını, aynı zamanda seçimlerin ardından izlenen politikaların belirlenmesinde de devam ettiğini öne sürmek mümkündür. Bu nedenle Cumhur İttifakı, hem seçim yarışını kazanmak hem de ülkeyi yönetmek için kurulan bir koalisyondur. Bu yönüyle Cumhur İttifakının başkanlık sistemlerine ve parlamenter sisteme özgü olan koalisyon olgusunun farklı modellerinin özelliklerini birlikte yansıttığını belirtmek mümkündür.

Buna karşılık Millet İttifakı, sadece parlamento sandalyelerini kazanmak için oluşturulan bir işbirliği ile sınırlı kalmıştır. Bu yönüyle Millet İttifakı, başkanlık koalisyonuna veya parlamenter koalisyona dönüşmüş değildir.

ALTI SİYASİ PARTİNİN BİR KOALİSYONA DÖNÜŞMESİ MUHTEMEL Mİ?

28 Şubat 2022’de kamuoyuna açıklanan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metnine imza atan altı siyasi partinin şu ana kadar süregelen işbirliğinin ise ne tür bir koalisyona dönüşeceği henüz açık değildir. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin ev sahipliğinde başlayan ikinci tur toplantılar dizisi, belki de altılı masanın ne tür bir koalisyona dönüşeceğini belirleyecektir.

Altı siyasi parti, ortak bir Cumhurbaşkanı adayı belirlediği takdirde bu adayın kazanabilmesi için sıkı bir işbirliği yürütecekler; böylece başkanlık koalisyonlarına özgü özellikleri sergileyeceklerdir. Bu altı parti, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçinceye kadar ülkeyi ne tür bir işbirliği ve yetki paylaşımıyla yönetecekleri konusunda anlaşabildikleri takdirde ise parlamenter koalisyonlara özgü bir özellik sergileyecektir.

Altı siyasi partinin koalisyon olgusunun iki modelini birleştiren bir işlevi yerine getirebilmesi ise iki koşulun varlığını gerektirmektedir. Bu koşullardan ilki, altılı masanın göstereceği Cumhurbaşkanı adayının geçerli oyların yüzde 50’den fazlasını kazanmasıdır. Diğer koşul ise Anayasamızın hâlen yürürlükte olan 8. maddesine göre monist ve kişisel olan yürütme gücünün bu siyasi partiler arasında hakkaniyetli olarak paylaşılmasını sağlayacak fiilî bir çözümün bulunabilmesidir. Bu çözüm, Anayasamızla Cumhurbaşkanına tanınan en hayatî yetkilerin altılı masanın ortak iradesiyle kullanılmasını sağlayacak bir yaklaşımı esas almalıdır. Bu yöndeki kişisel önerilerim aşağıda yer almaktadır.

FİİLÎ ÇÖZÜM NE OLABİLİR?

Anayasanın Cumhurbaşkanına sunduğu en güçlü yetkilerden biri, 104. maddenin 17. fıkrasındaki Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yetkisidir. Bu yetki Cumhurbaşkanına TBMM’yi by-pass etme imkânını sunmaktadır. Bu nedenle altı siyasi parti, seçmenlerine Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrasıyla Cumhurbaşkanına sunulan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yetkisinin Cumhurbaşkanı seçilecek kişi kim olursa olsun, altı siyasi partinin Genel Başkanlarının onayıyla tekemmül edeceğini ve ancak bu yolla kullanılabileceğini beyan etmelidir. Böylece Cumhurbaşkanı, Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrasının kendisine tanıdığı kararname yetkisini tek başına imzalayarak yürürlüğe koyacak; ancak bu imzanın geri planında altı siyasi partinin Genel Başkanlarının onay iradesi yer alacaktır.

Keza Anayasamızın 119. maddesiyle Cumhurbaşkanına sunulan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri için de aynı yöntem izlenmelidir.

Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 104. maddenin 9. fıkrasıyla, 106. maddenin son fıkrasıyla, 108. maddenin son fıkrasıyla, 118. maddenin son fıkrasıyla ve 123. maddenin son fıkrasıyla çok önemli konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yetkisi de sunmuştur. Bu maddelerde zikredilen yetkilerin de Cumhurbaşkanlığına seçilen kişi her kim olursa olsun, yukarıda önerdiğim usulle kullanılması isabetli olacaktır. Bu kararnamelerin de geri planında altı siyasi partinin Genel Başkanlarının onayı yer alacak; ancak kararname, Cumhurbaşkanının imzasıyla yürürlüğe konulacaktır.

Hükümet Sisteminin Cumhurbaşkanına sunduğu yürütme alanındaki sınırsız yetkilerin partiler arası koalisyon görüntüsü veren altılı masanın ortak iradesiyle şekillenmesi sağlanacaktır.

Bundan başka farklı seçmen kitleleri, altı siyasi partiye ve onların göstereceği ortak Cumhurbaşkanı adayına güven duyabilmek için Cumhurbaşkanlığı kabinesinin nasıl oluşacağı konusunda somut bir açıklama beklemektedir. Bu nedenle ortak Cumhurbaşkanı adayı, seçimleri kazanması halinde kuracağı kabinede kimlerin yer alacağını seçimlerden önceki bir tarihte kamuoyuna açıklayabilir. Bu yöndeki bir açıklama, seçmenlerin zihnindeki belirsizliğin giderilmesini sağlayacağı gibi altılı masaya duyulan güveni de arttırabilir.

Nihayet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Cumhurbaşkanı kararı olarak Cumhurbaşkanına sunduğu işlem yetkisinin de nasıl kullanılacağına açıklık kazandırılabilir. Bilindiği gibi bugünkü sistemde Cumhurbaşkanı kararı olarak adlandırılan işlem, önceki Anayasa düzenimizdeki Bakanlar Kurulu kararlarına tekabül etmektedir. Kişisel önerim, ortak Cumhurbaşkanı adayının bu işlemi, kuracağı kabinede yer alan üyelerin imzasıyla yürürlüğe koyacağını beyan edebileceği yönündedir.

Elbette işlemin altında sadece Cumhurbaşkanının imzası yer alacak; ancak işlemin geri planında Cumhurbaşkanlığı kabinesinin tüm üyelerinin onayı mevcut olacaktır. Böylece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin Cumhurbaşkanına sunduğu yürütme alanındaki sınırsız yetkilerin partiler arası koalisyon görüntüsü veren altılı masanın ortak iradesiyle şekillenmesi sağlanacaktır. Bu sayede altılı masa, Cumhur Koalisyonunun iddialarının aksine Türkiye’yi yönetmeye, ülkenin birikmiş sorunlarını çözmeye ne kadar hazır olduğunu göstererek seçimleri kazanma şansını güçlendirebilecektir.

[1] Bu konudaki ayrıntılı açıklamalarım için bakınız Serap Yazıcı, 2017 Anayasa Değişikliği: Türkiye’de Başkanlık Sistemine Geçiş, Prof. Dr. Nami Çağan Anısına Armağan, Atılım Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2020, s. 773-818.

[2] “Daha Güzel Anlatılamazdı: Yıldırım’a Göre Başkanlık ‘Mutlak ve Mutlak İktidar’”, Diken, 20 Kasım 2016, erişim tarihi: 1 Ekim 2022, https://www.diken.com.tr/daha-guzel-anlatilamazdi-yildirima-gore-baskanlik-mutlak-ve-mutlak-tek-basina-iktidar/

[3] Serap Yazıcı, Başkanlık ve Yarı-başkanlık Sistemleri – Türkiye İçin Bir Değerlendirme, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2017, s. 79-80.

[4] Serap Yazıcı, Başkanlık ve Yarı-başkanlık Sistemleri – Türkiye İçin Bir Değerlendirme, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2017, s. 80.

[5] Serap Yazıcı, Hukuk Yoluyla Siyaset Mühendisliği, Perspektif.online, 2 Temmuz 2021, erişim tarihi: 1 Ekim 2022, https://www.perspektif.online/hukuk-yoluyla-siyaset-muhendisligi/

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI