Perşembe, Nisan 18, 2024

Alper Taş: Kapitalizm bütün yolları tükettiği bir noktada duruyor

ÖDP Eşbaşkanı ve Birleşik Haziran Hareketi (BHH) Yürütme Kurulu üyesi Alper Taş, PolitikYol’un geçtiğimiz haftalarda çevirdiği Jeremy Corbyn’nin Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmayı ve 21. yüzyıl sosyalizmine bakışını değerlendirdi.

Corbyn Doktrini – Jeremy Corbyn

Emperyalist-kapitalist sistem tarihinin en bunalımlı dönemlerinden birisini yaşıyor. 2008’de belirginleşen kriz halen daha aşılamadı. Emperyalist-kapitalist sistem krizi aşmanın yolunu her zaman olduğu gibi savaşlarda buluyor. Başta Orta Doğu olmak üzere dünya yangın yerine çevriliyor. Sistemin yaşadığı tıkanma ve yarattığı büyük adaletsizlikler karşısında oluşan tepkilere bakıldığında ise dünyayı daha iyi bir noktaya götürmekten uzak bu tepkilerin daha çok ırkçı-faşizan-gerici nitelikli olduğunu görüyoruz. Elbette bunun dışında 2008 sonrasında ortaya çıkan sol deneyimler de var. Syriza, Podemos ya da Tahrir’den, Wall Street ve Gezi’ye uzanan direnişler bu arayışın bir parçası. Corbyn’de ifadesini bulan çizgi de bu direniş hattının bir parçası olarak düşünülmelidir.

Sistem Dışı Yeni Çerçeve

Corbyn’in PolitikYol’un çevirdiği metne de damgasını vuran temel noktası sistemin içine hapsolmayan yeni bir çerçeve oluşturma arayışında olduğudur. İngiltere, neoliberal kapitalizmin beşiği olarak öne çıkan bir ülke. Neoliberalizm Reagen-Teatcher modeli olarak dünyaya yayıldı. Bugün yaşanan kriz de bu politikanın bir sonucu olarak gerçekleşiyor. Avrupa’da bu krize verilen yanıtlara baktığımızda bir yanda neoliberal ekseni radikalleştirmeye yönelen, diğer yandan göçmen karşıtlığıyla da birleşerek AB ekseninde içe doğru dönme biçimindeki bir milliyetçi siyasetten söz etmek mümkün. Kapitalizmin yaşadığı bunalımın niteliğine bakıldığında, daha önceki kriz döneminde gündeme gelen, sosyal devlete dönüş politikasının söz konusu olmadığı görülüyor. Sosyal devlet dönemi güçlü bir emek hareketi ile birlikte reel sosyalizmin baskının bir sonucu olarak hayata geçirilmişti. Bugün kapitalizmin kendi içinden böyle bir revizyona girebilmesi mümkün gözükmüyor. Kapitalizm bütün yolları tükettiği bir noktada duruyor. Bunun karşısında Corbyn’in sol bir programla oluşturmaya çalıştığı alternatif önemli bir çerçeve olarak gözüküyor.

Corbyn’ın temsil ettiği çizgi dünya solu açısından yeni bir deneyim merkezi olarak öne çıkıyor. Bu deneyimin üzerinde dikkatle durulması gereken en önemli yanlarından birisi ise ‘yeniden kamulaştırma’ çağrısıdır. Neoliberal dönem kamusal işletmelerin özelleştirilmesiyle birlikte kamusal alanın ve toplumun müşterek mekanlarının da sermayeye devredilmesini içeren büyük bir yıkım yarattı. Bu büyük yıkımdan ve onun yarattığı krize soldan bir alternatif oluşturmanın başlangıç noktası yeniden kamulaştırma çağrısıdır.

Yeniden Kamulaştırma

Corbyn’in sol programının en dikkat çekici noktalarından birisi, İngiltere gibi neoliberalizmin beşiği olan ülkede, stratejik kurumların yeniden kamulaştırılması talebidir. Corbyn, neoliberalizmin devleti küçültmek adı altında uyguladığı özelleştirme politikalarının sonucunda ortaya çıkan işsizlik ve adaletsizliklerin önüne geçecek somut bir programı kamulaştırma ekseninde ortaya koyuyor. Kriz karşısında kapitalist merkezler neoliberal talan ve yağmaya hız vermek dışında bir seçenek sunmuyorlar. Krizin mağdur ettiği emekçi halk kesimleri ise gerçekçi bir çözümün ortaya konulamadığı noktada göçmen karşıtı-faşist politikaların arkasına diziliyor. Bu durum Avrupa’daki krizin aynı zamanda faşist sağ akımların yükselişine olanak tanıyan bir toplumsal bunalımı da tetikliyor. Bu tablonun ters yüz edilmesi, neoliberalizmin sosyal politikalarla stepnelerini oluşturarak başarılamaz. O nedenle radikal bir programa ve iddiaya ihtiyaç var. Kamulaştırma muhalefetin somut ve gerçekçi bir çözümü olduğu kadar 21.yüzyılın sosyalizmine de kapı aralayacak en önemli iddiası olarak öne çıkıyor. Türkiye düzleminden baktığımızda da Özal’la başlayan ve AKP’nin 15 yıllık iktidarında derinleşin piyasacılığın sonucunda tüm stratejik kurumların elden çıkarıldığını, tarımın çok uluslu şirketlere devredildiğini, kıyıların-ormanların yağmalandığını görüyoruz. Buna karşı her alanda güçlü direnişler de ortaya çıkabiliyor. Ancak bu direnişler sonunda bir çözümü işaret eden değişim programından yoksun olduğu noktada da kısmi kazanımlar olsa dahi neoliberal saldırıyı püskürtmeye yetecek bir kuvveti ortaya çıkaramıyor. Türkiye’de muhalefetin siyasal İslamcı rejime karşı kamulaştırma talebini öne alan sol bir programına ihtiyacı var. Yeniden kamulaştırma talebi aynı zamanda bir demokrasi talebi olarak görülmelidir. Bu basit anlamda özelleştirilen kurumların geri alınması veya devletleştirilmesi olarak görülmemeli, emekçilerin yönetim ve denetimin etkin olduğu bir demokrasinin kamusal alan içinde icra edildiği bir bütünlükte ele alınmalıdır. Bu da hem bugünkü tek adam diktasına karşı demokrasi mücadelesinin bir parçası hem de parlamenter demokrasiyi de aşan doğrudan demokrasinin hayat bulmasının en önemli zeminlerinden birisidir. Kamulaştırma aynı zamanda yeni bir kamusallık inşasını da içerir. Bu, halkın müşterek alanlarının sermayeye devredilmesine karşı müşterek alanları piyasanın elinden geri alan bir toplumsallığı da işaret eden mücadeledir. Bu anlamda Corbyn’nin, stratejik kurumlar olarak sınırlandırdığı kamulaştırma talebi daha geniş bir perspektifle ele alınmalıdır.

Sınırları Aşmak

Corbyn’in, sizin çevirdiğiniz metinde de ifade ettiği konulardan birisi de sınırları aşan bir dayanışmanın, yeni bir enternasyonalizme olan ihtiyaç. Sermaye ve Avrupa’nın güçlü merkez ülkelerinin gölgesi altında AB eksenine ya da onun dışına çıkmak adına ırkçı-faşist reaksiyonla birleşen içe kapanmacılığa karşı, bu ikisini de aşan yeni bir enternasyonalizm vurgusu önemlidir. Avrupa Birliği’nin ifade ettiği, sermayenin oligarşik birliğinin sonuçlarını Yunanistan örneği üzerinden açık biçimde gördük. 21.yüzyılın demokrasi formu olarak ileri sürülen AB kriz içinde bocalarken, emekçi halkın kapitalizmin neoliberal politikalarından çıkış denemelerinin ortaya çıktığı Yunanistan’daki halkın sol çıkış arayışına karşı nasıl birleştiğini gördük. Öte yandan Katalonya’da bağımsızlık referandumda da görülen aynı zamanda Brexit’de de karşımıza çıkan gerçeklerden birisi neoliberalizme karşı tepkilerin sol bir program etrafındaki enternasyonalist bir dayanışma ilişkisi olmadığı koşullarda, milliyetçi eksenlere sıkıştığıdır. Emekçi sınıfların ve toplumsal hareketlerin dayanışmasını geliştiren, yeni bir enternasyonalist mücadele, kimlikler-milliyetler etrafındaki siyasetlerin sınırlarının aşılması bakımından da önem taşıyor.

21.Yüzyıl Sosyalizmi

Corbyn’in temsil ettiği hareket, 2008 sonrası direnişlerin yeni bir noktası olarak ele alınabilir. Toplumun neoliberal düzenin dışında arayışlarının yükseldiği bir dönemdeyiz. Neoliberal düzenin gerçek bir eleştirisine dayanan sol bir program ortaya konulabildiği noktalarda bu eksendeki birikmeler çoğalıyor. Bu tür sol barikatların kurulamadığı noktalarda ise emekçi kitleler hızla sağın gölgesi altına girebiliyor. Ülkemizde siyasal İslamcı rejim karşısında güçlü bir arayış söz konusu. Türkiye için de ihtiyaç bugün siyasal İslamcı rejime karşı geleceği kazanmak için yeniden kamulaştırmayı öne alan sol bir program etrafında bir seçenek oluşturmaktır. Corbyn’in temsil ettiği çizgi de bizim açımızdan bu manada önem kazanıyor.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER