Cumartesi, Nisan 20, 2024

Ali Haydar Fırat yazdı | Türkiye’de değişim isteği

Bir büyük meydan okumanın arifesindeyiz. Hangi kimlikten, inançtan, düşünceden olursak olalım bir büyük değişim sancısı herkesi sarmakta ve herkesi yeni bir döneme hazırlamaktadır. Zamanın ruhu değişim demekte, kuşkusuz bu ruha aracılık eden aktörler açığa çıkmakta ve değişimin öznesi olmak için mücadele etmektedir. Ancak yaşamak istediğimiz, talep ettiğimiz değişim salt bir seçime dönük değildir. Değişim böyle görülmemeli ve böyle okunmamalıdır.

Tarihin en büyük değişim istençlerinden biriyle daha karşı karşıyayız. Bunu salt iktidar parantezine almak, iktidara indirgemek doğru değildir. İstenen değişim, talep edilen değişim, beklenilen değişim; yaşamın bütününü kapsamaktadır. O nedenle sanıldığından öte bir büyük meydan okumanın içindeyiz. Bu değişim “katı olan her şeyin buharlaştığı” bir çağın, insanı metaya hapseden zamanın, ruhunu yitirmiş siyasetin, “büyüsü bozulmuş dünyanın” tümüne yöneliktir. Elbette ki tavır alışlar somut olana dönüktür ve her somut olan aynı zamanda değişimi baskılayan bir iktidar odağının bizatihi kendisidir. Bugün için değişim istenci somut olarak bir iktidarı değiştirmeye odaklansa da bunu aşan, bunu derinleştiren, bunun ötesinde bir dünyayı talep eden bir karaktere sahiptir. İşin kopma noktası da buradadır. Salt mevcut iktidara odaklanan, onu yerinden etmeye sabitlenen bir bakışın kapsayıcılığı, beklentileri karşılama düzeyi düşüktür ve akamete uğrama durumu yüksektir.

Örneğin Fenerbahçe Kongresi’nde Ali Koç’un seçilmesi salt Fenerbahçe’deki bir başkan değişimi olmamakta, Fenerli olmayan milyonları heyecanlandıran bir duruma dönüşebilmektedir. Çünkü Ancient Regime bütün aktörleri, ruhu ve kurumlarıyla artık hiçbir ekonomik, siyasi, toplumsal ve sosyal talebi karşılayamamaktadır. O nedenle ona ait olanın karşısına çıkan her şeyin o gerçekliği aşan sembolik bir nitelik kazanması tesadüf değildir. Ali Koç’a yönelik teveccüh onu da aşan, onun yapmak istediklerinin de ötesinde ve çoğunlukla da olduğu üzere onun aslında düşlemediği bir dünya tahayyülünü kitlelerin önüne koyan bir içeriğe evrilebilmektedir. Bu dönüşme hali aslında baskılanan her şeyin temsil edildiği adaya karşı çok büyük ve kendiliğinden örgütlenen bir sosyolojinin zaferidir. Ama değişimin en temel talebi asla sonlanmamasıdır. O nedenle Ali Koç’la elde edilen başarı hemen Muharrem İnce’ye refere edilmektedir. Şimdi aynı başarı Muharrem İnce’den beklenmektedir. Ancak bunun koşulu yukarıda da dile getiriliği gibi değişimi salt bir kişinin yenilgisine, dar bir iktidar hedefine indirgenmemesidir. Çünkü beklentinin, sanılanın ötesinde ve her geçen gün farklı boyutlarıyla açığa çıkan, mevcut iktidarı dumura uğratan bir kapsamı ve kapsayıcılığı bulunmaktadır. O nedenledir ki Muharrem İnce’nin salt Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştirisi ve karşılıklı atışmaları bu büyük değişimi gölgelemekte ve eski rejimin temel hareket tarzına uygun bir çizgiye çekmektedir. Oysa başka türlü bir şey halkın beklediği; ne kavgaya, ne tartışmaya, ne atışmaya, ne kişiselleştirmeye benzeyen bir şey…

Aktörler doğru zamanda doğru tavır alışları göstermediklerinde değişim dalgasını kaçırmaktadırlar. Aynı sörfte olduğu gibi doğru dalgayı yakalamak çok ama çok önemlidir ve bir o kadar da önemli olan o dalgayla bütünleşebilmektir ki ancak o zaman istenilen hareketler yapılabilmekte ve kıyıya sapasağlam çıkılabilmektedir. Muharrem İnce bugün doğru dalgayı yakalamışa benziyor; ancak eski tarz tartışmalara girdikçe, polemik yaptıkça bu dalgadan uzaklaşacaktır. Böyle bir tehlike vardır. O nedenle değişim dalgasının kuralına uymak gerekmektedir. Nedir o kural, her şeyin ama her şeyin yeni olduğu bir söylem, tavır ve davranıştır. Öte yandan istenilen değişim tarihseldir ve Muharrem İnce’ye aşkın bir nitelik taşımaktadır. Yani seçim sonucu ne olursa olsun değişim diri, talepkar ve yeniyi kurmakta ısrarcı olacaktır. Bu değişim dalgasının 1908’de, 1923’te olduğu gibi yeni ve kurucu bir karaktere sahip olduğunu görmek, bilmek ve ona göre tavır almak gerekmektedir.

AKP’nin kurduğu düzen modernite içinde moderniteye bir meydan okumaydı. Ancak istenilen hegemonya bir türlü kurulamadı; dahası kendi hegemonyasını kurmak isterken eski kurucu paradigmayı yeniden tanımladı, ayağa kaldırdı. Şimdi asıl mesele Mustafa Kemal 1923’te 1908’in meşrutiyet devrimini nasıl yeniden yorumlayıp daha devrimci bir karakterle moderniteye içkin bir çerçevede kurguladıysa, aynı devrimci ruhla memleketi yeniden bir araya getirecek, geleceği ortaklaştıracak bir büyük anlatıya ihtiyaç duyulmasıdır.

Sıklıkla beklenilen, istenilen değişimler var olan aktörleri aşar. Aşmadığı durumlara devrim diyoruz. Yani bir aktör beklenilen ve istenileni karşılıyor ve hatta onunda ötesine geçiyorsa, Atatürk örneğinde olduğu gibi, işte orada bir devrimci durum var demektir. Bugün için elbette bir devrim beklentisi karşılık bulacak düzeyde ve somutlukta değildir; ancak değişimin en genel, en güçlü ve en uygulanabilir haliyle yaşama geçirilmesi tarihi bir sıçramadır. Türkiye şimdi bunu deneyimliyor. Gezi’den, Adalet Yürüyüşünden, Referandumdan 24 Haziran’a uzanan hat bir büyük değişimin olgunlaştırdığı süreçlerdi. Şimdi kurucu aktörler yol almak istemektedir ve o nedenle her değişim anı bir büyük coşkuyla karşılanmaktadır. Ali Koç’un seçilmesindeki sembolik değer bundan dolayıdır. Muharrem İnce’den beklentinin bu denli büyük olmasının sebebi de budur. Ortaya çıkan birikim, mutlak karşılığını bulacaktır. Zira değişim bir an değil, sürekliliktir. Biz şimdi bu akışkan sürekliliğin içindeyiz ve değişimin gerçekleşme anlarına tanıklık etmekteyiz.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER