Çarşamba, Nisan 24, 2024

Ali Haydar Fırat yazdı | Siyasal, tarihsel, toplumsal olmayan solun yenilgisi ve yeni bir başlangıcın imkanı…

Mevcut örgütsel ve politik akılla girilecek her seçimde aynı sonucu almak sol açısından kaçınılmazdır. Bu nedenle yeniden başlamak için yenilenmek, kendi gerçekliğiyle yüzleşmek ve o çerçevede bir hareketi yaratmak gerekmektedir.

Geçen yazıda yazdığımız genel çerçeveyi somutlamak, detaylandırmak gerekmektedir. Yazının ilk maddesi şöyleydi; “24 Haziran seçimleri sağda, muhafazakarlıkta değil solda bir kırılma yaratmıştır. Bu seçimlerle Türkiye’de solun tarih ve toplum dışı olduğunu ve bir kez daha bu alanın dışına çıkarıldığı görmüş olduk. Bu elbette ki solun tarihsel hakikatinin, mücadele birikiminin yanlışlığına ilişkin değildir ama temel bir soruna işaret etmektedir ve o da solun kendisinin güncellemediği, siyasallaştıramadığı ve toplumsallaştıramadığı gerçeğidir.” Yazıda kullandığımız “Solun Çöküşü” elbette ki sola ilişkin birikime, gerçekliğe, dünyayı değiştirme fikrine dair bir iflastan değil, bugün Türkiye’deki sol yapı, örgüt ve partilerin siyasetlerine ilişkindir. Yaşanan kırılma salt bir seçimlik değildir. Her seçimde aynı tartışmalar, aynı hareket tarzları aynı sonucu üretiyorsa çöküş kaçınılmazdır. Sol bir bütün olarak bunu yaşamaktadır ve bunu yaşamaması için her alanda yeni bir başlangıç yapması zorunludur.

Ağaca bakıp ormanı görmemek metaforundan hareketle AKP’ye bakıp dünyayı, egemen sistemi görmemek, çözümleyememek ve AKP karşıtlığını bir analiz meselesi olmaktan çıkarıp nefret ağırlıklı bir duygu dünyasına hapsetmek ideolojik bir çarpıtmayı beraberinde getirmektedir. Kullanılan kavram setlerine bakıldığında her türlü anti-demokratik rejim için kullanılan bütün tanımlamaları AKP için kullanmak aslında AKP’yi tanımlayamamak anlamına gelmektedir. Solun tarihinde dönemsel tanılama sorunları hep var ola gelmiş ve bu durum yeni siyasetlerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. O nedenle solun önündeki tarihi soru şudur; AKP nedir ve egemen sistem içerisinde nasıl bir işlev üstlenmektedir? Bu soruya verilecek cevabın niteliği gidilecek yolu belirleyecektir. Ya da AKP devlet ilişkisi nasıl yorumlanmalı? AKP devletin kendisi midir? AKP dışında bir devlet yapısı ya da organizasyonu var mıdır, kalmış mıdır?

Bugün solun geneline bakıldığında sol AKP’yi devletle özdeşleştirmekte, devletin kendisi olarak görmekte ve bu çerçevede bir analiz ve söylem üretmektedir. Oysa AKP devletin kendisi değildir, AKP devlet içinde bir süreçtir ve oynadığı temel rol, devletin her alanda sıkışmışlığını aşmak adına otoriter bir yapı üreterek devletin varlığının tarihsel sorunlar karşısında devamını sağlamaktır. Bu durum aynı zamanda AKP’nin kırılma noktalarını da işaret etmektedir. Somutlarsak, 2001 krizi devletin her alanda yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılıyordu. O zaman var olan parti ve aktörlerin kitleleri yeni bir sürece adapte etmesi mümkün değildi. Yeni süreç ekonomik alanda devletin neoliberal kurumsallaşma sürecinin tamamlanması, devletin ekonomik alanda işlevinin yeni kurulan üst kurullara, sermaye kurumlarına devrini gerektiriyordu. Bunu yaparken aynı zamanda “devletin küçültülmesi” söylemi popülarize edilerek devletin olanın halka verileceği gibi bir algı oluşturuluyordu. Milletvekili lojmanlarının satılmasından her alanda özelleştirmeye kadar bu algı dayatılıyordu. Bütün bunlar başarıldı. Satılan her şey büyük sermaye ve AKP sermayesi arasında paylaşıldı. Aynı zamandan uluslararası sermayeye dönük geniş imkanlar yaratıldı. Bu süreçte kamunun olan her şey satılırken sol bunu ekonomi-politik temelde değil de yaşam tarzı ve geleneksel ilerici-gerici karşıtlığı üzerinden okudu ve buna göre bir karşıtlık kurguladı. Oysa salt özelleştirmelerin yarattığı süreç işlenmiş olsaydı bugün farklı bir siyasal düzlem oluşurdu.

AKP’yi “gericilik, faşistlik” ikilemine alan solun farkında olmadığı şey şuydu; bütün negatif kavramları AKP üzerine boca ettiğinizde onu gerçek bir düzlemde tanımlama ve halka anlatma imkanınızı da yitirmiş olursunuz. Geleneksel karşıtlıklardan AKP çok yarar gördü ve sol şu gerçeği unuttu; Türkiye’de seçimler partiler arasında değil, tarihsel hesaplaşmaların gölgesinde yapılır. Hangi tarihsel kampta yer alıyorsanız o durum size kendiliğinden avantaj ve dezavantaj üretebilir. Sol AKP’yi geleneksel olarak egemen sistem, söylem ve devlet anlayışından ayırmak yerine o kampa itti ve o kampın geleneksel imkanlarını ona sundu. Denilebilir ki AKP zaten o kamptan çıktı, kuşkusuz böyle bir gerçeklik var. Ancak siyaset yeni oyun alanları yaratmak, rakibi güçlü olduğu alandan daha farklı bir alana taşımak başarının ön koşuludur. Bunu destekleyen bir diğer tespit ise şudur; sağın kendini yenileme potansiyeli solun kendini yenileme potansiyelinden fazladır. Buradaki avantaj hem halkla iç içe olmasından hem de dünyayı daha iyi okumasından kaynaklanmaktadır. O yüzden nerden kaynaklandığı belli olmayan temelsiz bir üstünlük anlayışını sol reddetmelidir. Bunun yerine her siyasi parti ve süreçten öğreneceği çok şey olduğunu içselleştirmelidir. Bunun için sol, kendisine yarattığı hayali gerçeklikten ve dünyadan kopmalı ve yaşadığı dünya ile o dünyayı deneyimleyen, üreten kitlelerle bağ kurmalıdır. Yaşadığımız dünya ile solun bize anlattığı, göstermeye çalıştığı dünya çok farklıdır. Bu nedenle sol tarih ve toplum dışı bir konuma sürüklenmiştir. Gerçekliği yeterince kavramayan solun kendisini güncellemesi, toplumsallaştırması ve siyasallaştırması mümkün olmayacaktır, olmamaktadır. O nedenle sol yüzünü memleket gerçekliğine ve onu üreten dinamiklere vermelidir. Devam edeceğiz…

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER