Salı, Mart 19, 2024

Ali Haydar Fırat yazdı | Küresel barbarlık çağı

Yeni Zelanda’da meydana gelen terör saldırısı yaşadığımız çağın rutini olmaya başlayan ırkçılığın, yabancı düşmanlığının, islamofobinin, faşizmin kısacası ötekine karşı her türlü şiddetin meşru görüldüğü ve uygulandığı bir sürecin dışavurumudur. Bütün bu saldırıların iki temel nedeni vardır. İlk olarak egemen kapitalist sistemin krizi ve neoliberal paradigmanın hem ekonomik hem de ideolojik çöküşü ikincisi de yine buna bağlı olarak gelişen sağ-popülist-ırkçı ve faşizan siyasetin yükselişidir.

Kapitalizm her krize girdiğinde yani üretim ve yeniden üretim süreçleri sekteye uğradığında kendisine yönelik eleştiri ve dönüştürücü devrimci siyaseti engellemek adına toplumsal ve tarihsel bilinçaltına seslenir ve oradaki örtülmüş düşmanlıkları açığa çıkarır. Çok temel bir iddia ortaya sürer ve der ki, “Açsanız, yoksulsanız nedeni yabancılardır” İşte yabancı düşmanlığı denilen şey aslında sınıfsal öfkenin ideolojik bir mistifikasyonudur. O yüzden kimse ülkesindeki eşitsizliklere bakmaz, ödediği vergilere, haksız kazançlara, servetin belli ellerde toplanmasına itiraz etmez. Daha doğrusu bu düşündürtülmez. Bunun yerine kolay bir hedef seçilir ve bütün öfke o hedefe yöneltilir.

Sınıfsal eşitsizliklerin derinleştiği ve ekonomik krizin süreklileştiği bir ortamda bütün dünyada otoriter, popülist, sağcı siyasetler ve liderler yükselişe geçmiştir. Bunun elbette bir nedeni de solun hala güncel değişim, dönüşümünü sağlayacak ideolojik netliğe ve örgütsel güce ulaşmamış olmasıdır. Bu durumda bu siyasetler ve liderler sürekli bir biçimde yabancı ve ötekinin korkusunu yayarak kendi kitlesini hem ideolojik hem de örgütsel olarak birleştirir. Özellikle de kitle iletişim araçlarının etkisi ve gücüyle birleşen ırkçı söylemler, görüntüler ve şiddet histerisi bütün toplumları etkisi altına almaktadır. O nedenle dünyanın her yerinde ötekiye karşı inanılmaz bir şiddet yükselmektedir.

Kuşkusuz Yeni Zelanda’da yaşandığı gibi mesele salt bir kişi ya da grubun insanlık dışı saldırısı değildir. Mesele tümüyle bir uygarlık krizidir. Yüzyıllardır süren uygarlık mücadelesi post-modern müdahalenin iddia ettiği gibi salt tahakkümcü bir dönüştürüme eylemli değildi. İnsanlığın ortaklaşabileceği bir düşünce ve eylem zemini bulabilme çabasıydı. İşte o zemin şimdilerde yitirilmiş durumdadır. Sağ duyusunu kaybeden bir uygarlık halinin toplu cinnet gösterilerini üreten bir duruma dönüşmesi elbette ki “bildiğimiz dünyanın sonudur” ama bundan da öte aslında yeni, zorunlu ve acil bir enternasyonalizmin kurulma sürecinin başlatılmasıdır.

Engels’in “Burjuva toplumu bir ikilemle karşı karşıyadır; sosyalizme yönelme ya da barbarlığa dönme” sözüne atfen 1. Dünya savaşı sırasında yaşananlardan insanlığın kurtuluşu ve yeni bir medeniyetin inşası için “Ya sosyalizm ya barbarlık” sloganını bilinçlere kazımıştı. Elbette o dönem ve sonrasındaki sosyalist pratiğin eleştirisini yapmak gerekmektedir ama bilinmekte ve görülmektedir ki barbarlığa karşı duracak tek siyaset sol siyasettir.

Gerek ülkeler düzeyindeki emperyalist müdahalelerin gerekse ülkelerin kendi içlerindeki faşizan ve ırkçı yönelimlerin dünyayı bir büyük buhranın eşiğine taşıdığı görülmektedir. Bu iki durumu kitlelere anlatarak ve yeni bir örgütsel müdahale imkanı elde ederek sürecin öznesi olamayan solun barbarlığın yükselişine engel olmak gibi bir potansiyeli asla olamayacaktır. Birinci ve ikinci paylaşım savaşlarından sonra solun gerekli dersleri çıkarmadığını tarih ortaya koymuştur. Bugün içinde bulunduğumuz sürekli çatışma haline karşı insanlığın biriktirdiği değerleri ve mücadeleyi yeniden gündeme getirmek aslında büyük bir savaşa karşı da tek yoldur. Çünkü mevcut kriz hali ve egemen sağ siyasetler bu noktada durmayacak ve süreç daha vahim bir hal alacaktır. Buna karşı(n) dünyanın bütün ezilen, yoksullaştırılan, ötekileştirilen halklarını, sınıflarını bir araya getirmek solun ve de insanlığın tek gündemi, tek kurtuluşudur. Kendi ülkesindeki azınlığın kimliğine, inancına, değerlerine yönelik saldırı asla o ülke sınırları içinde kalmayacaktır. Çünkü bütün tarihsel anlatılarda işlenen “ötekinin kökünün kurutulması” cennetin vaadi olduğu sürece bu insanlık dışı saldırılar ülkelerin dışına da çıkacaktır. O nedenle mesele Yeni Zelanda kadar uzak değil… Her yerde ve her an karşımıza çıkabilecek düzeyde… Bu gidişe dur diyecek tek siyaset sol siyasettir ve zamanın ruhu da insanlığın geleceği de onu çağırmaktadır…

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER