Cuma, Nisan 19, 2024

Ali Haydar Fırat yazdı | Emperyalizm ve AKP arasında sıkışan ülke: Türkiye

Son bir hafta içinde tanıklık ettiğimiz NATO ve Zarrab davası nedeniyle ABD ile olan ilişkiler hükümet cenahı tarafından bir tür yeni ulusal kurtuluş mücadelesi olarak tanımlanmaktadır. AKP’nin Atatürkçü çıkışlarını da üstüne koyduğumuzda aslında resim net bir biçimde ortaya çıkıyor. Türkiye toplumunun meseleyi AKP gibi okuyup okumadığı meçhul olsa da iktidar bütün propaganda araçlarıyla bu iş üzerinden yeni bir algı inşa etmeye çabalamaktadır. Peki işin tarihsel arka planında ne var; ya da AKP sanıldığı gibi anti emperyalist bir çizgide midir?

Egemen dünya sistemiyle AKP arasındaki ilişkide yaşanan gerilim ve kırılma, salt AKP’nin izlediği siyasetle ilgili değildir. Buradaki temel mesele; egemen kapitalist/emperyalist blok ile AKP’nin istediği devlet yapısı ve politikalarının uzlaşmaz bir zemine kaymasından ileri gelmektedir. Egemen dünya sistemi, soğuk savaşın ileri karakolu olarak konumlandırdığı Türkiye’de solun, sosyal demokratların, devrimcilerin ve Atatürkçülerin iktidar olmasını engellemek; siyasal, toplumsal, kültürel, ekonomik ve ideolojik alanlardaki varlığını en aza indirmek için yoğun bir çaba verdi. 1960’ların ikinci yarısında ürettiği Türk-İslam ideolojisi aslında Cumhuriyet Türkiye’si için bir tür yeni paradigmaydı ve darbeler aracılığıyla bu ülkeye giydirildi. Egemen dünya sisteminin ürettiği Türki-İslam sentezinin ocaklarında yetişen gençler 80’lerde, 90’larda ve özellikle 2000’lerde bu ülkeyi yönettiler, yönetmektedirler.

Egemen dünya sistemi; ya da kapitalist-emperyalist blok istediği formu yakaladığını düşünürken ilişkilerde bir kırılma yaşandı. Bu kırılma AKP’nin “ulusalcı bir hatta” kaydığı için olmadı elbette. Türk-İslam sentezi bir tür overdose halini aldı ve giderek koyu İslamcılığa bürünen bir iktidar formu ortaya çıktı. Bir diğer kırılma noktası ise Kürt sorununda yaşandı. AKP Kürt sorunu konusunda önce egemen sistemin yol haritasını takip etti. Sonra bu yolun kendisi için bir tür tasfiye niteliği taşıdığını gördüğü an devletçi bir çizgiye geri dönüp burada kendini yeniden üretme çabasına girdi. Dolayısıyla bugün itibariyle AKP, kurulduğunda izlediği ve dünya sisteminin çizdiği yoldan geri döndü. Bu dönüş elbette ki siyasal ve diplomatik alanda yeni krizlere neden oldu ve şimdi bu krizleri yaşıyoruz.

Türkiye’de sağ, sürekli bir biçimde emperyalizme içkin bir siyasal parantez içinde yürümüştür. Ancak bugün bu parantez özellikle İslamcı sağ için kapanmıştır. AKP bunu gördüğü içindir ki Atatürkçü bir söyleme kaymıştır. Dünyada emperyalist siyasetin ürünü olan siyasal İslamın yaşadığı kriz ve dünya sisteminin bunu tasfiye planı, AKP tarafından görülmektedir. O nedenledir ki AKP İslamcılık parantezinden çıkıp Atatürkçü bir paranteze girmeye çabalamaktadır. Bunu yaparken emperyalizmle diplomatik alanda vuruşarak geri çekilmektedir. Çekilirken de Rusya ve İran blokuna dayanmaya çabalamaktadır. Ancak bunun bir devlet politikasından ziyade bir parti yaklaşımı olup olmadığı, aslında hem dünya tarafından hem de Rusya-İran bloku tarafından tartışılmaktadır, izlenmektedir.

İki temel noktanın altını çizelim. İlk olarak AKP henüz tümüyle devlet aygıtını ve aklını ele geçirememiştir. Burada devletin hala sürdürmekte olduğu bir göreli özerklik durumu varlığını korumaktadır. İkincisi AKP NATO’dan; dolayısıyla egemen dünya blokundan çıkmaya cesaret edememektedir. Bundan öte Türkiye’yi bu bloktan çıkarma gücü bulunmamaktadır. Bu yüzden kendi geleceği ile devletin geleceğini eşitleme amacıyla bir algı yaratma çabasına girmektedir ki bunu henüz başardığını söylemek mümkün görülmemektedir. Bunu önümüzdeki dönem daha yoğun bir biçimde sürdürecektir. Ancak ekonomik ve siyasi krizlerin yoğunlaşması durumunda, ki hali hazırda bu tür krizler sarmalındayız, Türkiye toplumunun bir bütün olarak AKP’nin yaratmak istediği algıya nasıl bir tepki vereceğini seçimlerde görmüş olacağız.

AKP bu kriz halini mümkün mertebe kontrolde tutup milliyetçi bir yoğunlaşma çabasını sürdürecektir. Bu noktada zaten kapsamına aldığı MHP’yle seçime kadar yürümeye çabalayacaktır. MHP’nin de başka bir çıkışı olmadığını en iyi Devlet Bahçeli görmektedir. Mesele bu noktada CHP’nin ve iktidar bloku dışında kalan siyasal ve toplumsal kesimlerin nasıl bir siyaset üreteceğidir. Eğer muhalefet yeni bir kurucu fikir ile toplumun karşısına çıkarsa yeni bir dönemi başlatabilir. Yoksa bu kriz hali sürmeye devam eder ve hepimiz için ağır sonuçları olur. Bu kriz halinden çıkmak mümkündür. Bunun koşulu da sorunları doğru tanımlamak ve doğru bir politikayla süreci yeniden inşa etmektir. Elbette ki Türkiye’de bu birikim vardır ama mesele siyaset kurumunun bununla ne kadar buluşacağıdır.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER