Cuma, Nisan 19, 2024

Ali Haydar Fırat yazdı | Derinleşen insani kriz…

İnsan kendisi dışındaki alanlarda yaşanan süreçlere, krizlere odaklanmışken aslında 21. yüzyıl tarihin en büyük krizine tanıklık etmemize neden olmaktadır. Kuşkusuz 20. yüzyılın insanlığın kendi içindeki barbarlığa örgütsel savaşımı ve bunun sonucunda ortaya çıkan milyonlarca kayba karşın derin bir anlam bunalımı yaşamadığını not etmekte fayda var.

Yaşadığımız yüzyılı ve krizi farklılaştıran temel etmen insanlığın giderek onu tanımlayan temel kavramlardan uzaklaşması, değişimin öznesi olmaktan çıkması ve anlamsızlık girdabında çaresiz bir biçimde devinmesidir. Bu yüzyıl insanlığın tam olarak ne istediğini bilmediği bir yüzyıl olarak başladı. Ne devletler, ne hükümetler, ne siyasal partiler, yapılar geleceğe ilişkin bir vizyon sunmamakta ve dahası siyasetin kendisi salt bir kişisel çıkar elde etme arayışına dönüşmekte ve o ölçüde geniş kesimlerin uzaklaştığı bir alan olarak için anlam ve örgütsel olarak boşalmaktadır. 2019’a girerken yaşadığımız bugünü tanımlamak temel bir sorumluluktur. Aslında her yılın birbirine benzediği ve birçok noktada daha da kötü bir noktaya savrulduğunu vurgulamak gerekmektedir. Kuşku yoktur ki kapitalizmin ulaştığı düzey ve ekonomik olarak yarattığı birikime ters orantılı olarak, insanlık bütün birikimlerini yok etmektedir. Yani sistem büyüdükçe insanlık küçülmektedir. Araçsallaştırılan insanlığın özne olmaktan çık(arıl)ması, kurumların birer uzvuna dönüştürülmesi bizi bekleyen tehlikelerin en büyüğüdür. Köksüzleşmiş bir insanlık, sistemin kontrolünü yitirmiş bir insanlık, her geçen gün kendini tüketmektedir. O nedenle elde ettiği hiçbir değer ve yaratamadığı, üretemediği anlam kalmayınca salt düşmanlık ve barbarlık ikliminde derin savrulmaların içinde kendisinden farklı olanı yok etmeye yönelmektedir.

Kendi dilini, yaşamını, inancını, rengini, milliyetini, sınıfsal konumunu paylaşmayan herkesi yok etme güdüsü insanlığı esir alıyor. Bir tür zombileşme dönemindeyiz. Bu noktada Friedrich Engels “Burjuva toplumu bir ikilemle karşı karşıyadır: Sosyalizme yönelme ya da barbarlığa dönme” ve Rosa Luksemburg’un 1915’te Engels’e atfen “Ya Sosyalizm ya barbarlık” ikliminde daha doğrusu tercihinde barbarlığa doğru bir sürüklenişin içindeyiz.

Yozlaşmanın, hiçleşmenin, değersizleşmenin, anlamsızlaşmanın girdabındaki “İnsanlık Durumu” giderek kötüleşmektedir. Liberal teorinin son birkaç yüzyıldır savunageldiği “bireyselleşme” bir özgürleşme yaratmadığı gibi insanı kendi ürettiği sistemin kölesi haline getirdi. Ağır bir otoriteryanizm, ırkçılık, despotizm, yabancı düşmanlığı bir yönetim biçimi haline dönmekte ve insanlık hiç tatmadığı kadar ağır acıları deneyimlemektedir. Mesele sayılara indirgendiğinde belki 20. yüzyılın savaşlarında yok edilen milyonlar kadar bir toplu rakamdan söz edemeyebiliriz ama bugün insanlık bir bütün olarak sınır boylarındadır ve yeni bir ülkeye, yeni bir yaşama geçiş yapmak istemektedir.

Bugün insanlık bir bütün olarak mültecileşmiştir. Sadece kendi ülkelerini terk edenler değil, kendi ülkelerinde yaşayanlar da mültecileştirilmektedir. Mesele salt ekonomik veriler, istatistiklerle açıklanamayacak kadar vahim ve derindir. Durumun vehameti, gelirin giderek belli ellerde toplanmasından da ötedir. Ötesi, insanlığın artık ne istediğini, nasıl bir düzen talep ettiğini bilmemesidir. Geride bırakılan sosyalist deneyimlerin ağır yükü ile neoliberal vahşetin ikileminden sıyrılmanın kolay olmadığını ve başka bir dünyanın nasıl mümkün hale geleceğinin bilinmemesinin sonucunda insanlığın derin bunalımını yaşıyoruz. Yaşadığı gezegeni yok oluşa sürükleyen bir insanlık durumundan çıkmak ancak ve ancak yeni bir insan inşa etmekle mümkün olacaktır.

Yaşanan olumsuzluklar tek başına ne bir seçim, ne bir ekonomik vaat/reçete ne de herhangi bir yasal düzenlemeyle mümkündür. Mesele düzenin bozduğu insandan insanın düzelteceği bir düzene geçiş de değildir. Mesele yeni bir düzen kurmaktan ötedir. Mesele tek başına, yalnız, sadece ve sadece insan olabilmek, insan kalabilmek “bu yangın yerinde”… Mesele insanı tanımlayan bütün olumluluklarda derinleşmekte, o duygu durumunu, düş durumunu, insanın kendisini en iyi gerçekleştirebileceği bir yeni süreci başlatabilmekte… İnsanlık ve barbarlık sınırlarındaki mülteciliği aşmanın, insanlığa yerleşmenin mücadelesi içindeyiz… Başarabilmek dileğiyle… Yeni yılınız kutlu olsun….

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER