Perşembe, Mart 28, 2024

Ali Haydar Fırat yazdı | 2020 yılına dair bir insanlık manifestosu

Bu denli ayrışmış, parçalanmış, yabancılaşmış bir toplumun hangi eksende bir arada tutulacağı siyasetin temel meselesi olmanın ötesinde hepimizin önündeki en büyük sorunsaldır. Büyük bir kötülük çağında bölgesel çatışmaların savaşlara zemin hazırladığı dönemde her türlü gericiliği, barbarlığı dinsel bir altyapı üstünde inşa edip toplumları, bireyleri bu kapkara atmosfere hapsedip, insanlığa karşı suçları sıradanlaştırdığı bir ortamda inat ve ısrarla aydınlanmayı savunmak tarihin zorunlu rolüdür. Bir de insan olmanın ve insan kalmanın sürekli sınandığı bu çağda her gün insan malzemesinden çalınan ve dayatılan zalimliğe direnerek hayatı iyi tarafından üretmenin sorumluluğuyla karşı karşıyayız.

Açlıkla sınan ve yoksulluğun pençesindeki milyonlar, kimsesizliğin ve yokluğun çaresizliğini kendini bedenine kıyarak haykıranlar, gözyaşları ve hiçbir şey yapmamın isyanıyla seyrettiğimiz tecavüze uğrayan çocuklar, katledilen kadınlar, sokakta her türlü zulme maruz kalan hayvanlar ve insanlıktan çıkmış güruhlar ve bütün bunların neticesinde gitgide büyüyen insanlığın yıkım tablosu… Kötülüğün bu denli sıradanlaştığı, her türlü zulmün bu denli normalleştirildiği bir çağda insan kalarak yaşamanın erdeminin herhangi bir maddiyata tahvil edilemediği ve bu yüzden de değer biçilmediği bir dönemde iyi olarak, iyiden yana tavır alarak, iyi kalarak mücadele etmenin zorluğu var karşımızda… Her şeyden önce meselemiz yani önceliğimiz bu düzen değildir, meselemiz kendimizle başlamaktadır. Tek tek iyi olmaktan, iyi kalmaktan ve bunun mücadeleyi öteleyen naifliğinden bahsetmiyorum. Bunun önemli olduğu muhakkak ama bir o kadar da önemli olan o iyiliği örgütleyebilmektir.

Kendi sığınaklarımızda bütün kötülüklere seyirci kalarak daha iyi bir dünyanın hayalini kuramayız. Her kötülük gösterisinden sonra daha fazla içe kapanarak, daha fazla hayattan kopartarak, daha fazla bireysel mutlulukları araklayarak yaşamın varacağı tek yerin karanlık bir mağara olduğunu idrak etmenin kaçınılmaz olduğunu bilmek, görmek, duyumsamak mecburiyetindeyiz. O nedenle sistemin bize kurduğu sığınaklardan, sanal odalardan çıkarak hayata karışmak zorundayız. Suskunluğumuzdan, vurdumduymazlığımızdan başlayarak kurulan düzeni, seyirci olarak bize biçilen tek rolü kırıp, parçalayıp hayatla, insanla, gerçeklikle buluşmak durumundayız.

Acısını haykıramayanların, derdini söyleyemeyenlerin, çaresizliğini paylaşamayanların kendi dünyalarına hapsedildiği bir zamanda; örgütsüz yıkımlara karşı örgütlü iyiliği, örgütlü mücadeleyi inşa etmenin, insanın insana iyi geldiğini ve ancak insanın insanın yaralarını iyileştirebileceğini bilerek, hatırlatarak, unutturmayarak yeniden başlamalıyız.
Bu çağ, bir önceki çağdan daha ağır geçecek. Çünkü bu çağda düzenin ulaştığı teknolojik boyut sadece ulusları hedef alan bir nitelik taşımamaktadır. Bu çağda düzen insanı hedef almaktadır. Daha doğrusu insanlığı… Yani insanlığın moral değerlerini, birikimini, mücadele deneyimlerini, başardıklarını, başkaldırısını, umudunu, yeni bir dünya kurma hayalini, daha iyi bir canlı olma istencini sıfırlamak istemektedir… Bu çağda düzen, insanı insanlıktan çıkarmanın peşindedir. Elindeki bütün teknolojisi ile her anımıza kötülüğün kaçınılmazlığını sokuyor gözlerimize. Bilincimizi körleştiriyor. Kendisini aklarken her bir insanın ne denli korkunç bir canlı olduğunu binlerce görüntüyle bilinçaltımıza işliyor. İnsan insandan koptukça, insan insandan umudunu kestikçe düzenin kayıtsız şartsız yönelimlerini de içselleştiriyor. Herkesin kötü olduğu, olacağı, olmak zorunda bırakılacağı bir çağda elbette ki yaşanılabilir bir dünya ütopya olmaktan bile çıkacaktır. Elbette ki insan mutlak iyi bir varlık değildir ama eylemini iyilik ekseninde değerlendirebilen bir varlıktır. İşte bütün mesele bu değerlendirme ölçütünü, kıyaslamayı, ayağımızı bastığımız zemini değiştirmek, kullanışsız hale getirmek ve her türlü olumsuzluğun sıradanlığını kabul ettirmekten geçmektedir.

O yüzden yeni bir yıla insan kalarak, insandan yana umudu büyüterek girmek durumundayız. Düzenin büyük paylaşımları insanların küçük çaresizliklerinden beslenir. Din, dil, ırk, cinsiyet, kültür ve ideoloji olarak ayrıştırıldığımız her noktada düzen kendini var etmektedir. İnsan birbirine düştükçe ve düşürüldükçe düzen büyümektedir. Düzen için en büyük kaynak fosil yakıtlar değildir, insanlar arasındaki farklılıklardır. Düzen fosil yakıtlardan çok bu farklılıklar arasında çıkarttığı çatışmalardan beslenir. Her türlü farklılığın bir çatışma zeminine dönüştürüldüğü bu çağda, insanın diğerine karşı duyduğu büyük nefreti ve yok etme isteğini tersine çevirecek bir insanlık projesine ihtiyaç bulunmaktadır. Düzenin esareti altında büyük bedeller ödeyen insanlığın büyük sorgulamalar, büyük örgütlenmeler, büyük meydan okumalar gerçekleştirmenin kaçınılmaz olduğu bir zamandayız. O nedenle insan her anlamda insana dönmek zorundadır. Kendi benliğini, bilincini, öfkesini iyiden yana ve insandan yana büyütmek durumundadır. 2020’nin bu büyük dönüşüme katkı sağlayan bir yıl olarak geride bırakma umudunu taşıyarak herkesin yeni yılını kutluyorum…

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER