Cuma, Mart 29, 2024

Ali Apaydın yazdı | Çağdaş akademisyen söylevi

Ön not: Aşağıdaki metin, ilk aşamada yazdığım bir mektupta dile getirdiğim ifadelerden esinlenerek kaleme alınmıştır. Metin tümüyle hayalidir ve hiçbir akademisyen tarafından gerçekten dile getirilmemiştir –muhtemelen hiçbir zaman da dile getirilmeyecektir.

“Sayın meslektaşlarım,

Bildiğiniz gibi her birimiz insanlık tarihinin vazgeçilmezi olan değerlere ilişkin katkıda bulunmak ve de katkıda bulunulmasına yardım etmek için akademisyen olduk. Bugüne kadar yaptığımız tüm çalışmalarımızda bunun için çabalayıp durduk. Bunun için emek harcadık. Öğrenciler yetiştirdik. Konferanslar verdik. Projelere katıldık. Projeler yönettik. Bunun için çalıştık. Kitaplar okuduk, kitaplar okuttuk. Yazılanların yeterli olmadığını görünce bizzat kendimiz de kitaplar yazdık… Daha bir sürü emek sarf ettik. Pek çok sorunumuz oldu, pek çok sorunlarla uğraştık, fakat yine de çabalamaya devam ettik. Sırf alanlarımıza ilişkin değerlere ve değerleri olan şeylere ilişkin bir şeyler yapabilmek ve yapılmasına olanak sağlamak için.

Biliyorum! Fakat şimdi, gelin bunları bir defalığına unutalım. O hep şikâyet edilen pek çok entelektüel gibi (eh, her birimiz, kabul ederek ya da etmeyerek bu sıfatı veriyoruz kendimize), sorunlara ilişkin suçlayacak bir adres bulup vicdanlarımızı rahatlatmayı seçmek yerine taşın altına elini atmayı seçtiğimizi unutalım. Alanlarımıza ilişkin sorunların çözümüne dair bizzat bir yaşam alanı açmak için yaptığımız çalışmaları, konuştuğumuz sözleri, anlattığımız dersleri, yapıp etmelerimizi, her şeyi unutalım. Pek kolay ve eğlenceli olan, kişisel sorunların ve dalaverelerin bir adresine dönüştürelim üniversiteleri. Herkesin yaptığı gibi kendimize yönelik basit bir oyun alanı oluversin fakültelerimiz, bölümlerimiz; ne önemi var ki! Ne de olsa şimdilerde herkes böyle yapıyor –birileri de bu böylelikten şikâyet ediyor ve böylece üniversitelerin varoluş esaslarına ilişkin hiçbir şey yapılamıyor döngüsü bilmediğimiz bir döngü müdür sanki? İşte biz de bu döngünün içine girelim. Ama en azından yapmış gibi gösterip geçelim işte. İlkeli, bir şeye adanmış bir şekilde yaşamanın kitaplarda birilerinin öylesine yazdığı gösterişli cümlelerde gerçeklenen kibirler olduğunu düşünelim çoğu insan gibi. Etik bir duyarlılık ve duruşla sürdürdüğümüzü öne sürerken çalışmalarımızı, yaşamımızı, çok mu ciddiydik sanki!

Üzülmeyin, herkes gibi öylesine konuşulan, öylesine metne dökülen şeyler değil mi bizim de konuşup yazdıklarımız –yaptıklarımız! Kandırmayalım kendimizi. Kim çiğnememiş ki ilkelerini, biz de çiğneyelim! Büyütmeyin o kadar. Herkes böyle yapıyor ve herkes böylece rahatlatıyor vicdanını, bizim vicdanlarımız da rahatlar elbet! Bir de biz böyle davranmışız ne ki! Herkesleşip, mevcut riyakârlıkların içinde kendimize güzel bir yer edinmenin konforu değil mi asıl istediğimiz, sanki sahiden mi bu ilkelere, bu duyarlılıklara, bu alanlara kendini adamış insanlarız! Hadi canım, çoğunluğun “onların da bir çıkarı vardır elbet” diye düşündüğü ikiyüzlü, karaktersiz insanlar değil miyiz biz de! Birileri bizi kullanır biz de birilerini kullanırız, bu değil mi yaptığımız? Yoksa birbirimizle ve birileriyle yardımlaşmak, beraber emek sarf etmek için mi atıldık gerçekten bu mesleğe? Yok, daha neler, biz de herkes gibi minik egolarımızı şişirip kendimize küçük küçük mastürbasyon alanları yaratmak için yapmıyor muyuz bu mesleği? Kimi kandırıyoruz? Meslektaşlarımıza yapılanlar karşısında ne de çok çıktı seslerimiz değil mi?

Hâlâ ilkelerimiz, alanımıza düşkünlüğümüz, romantik projelerimiz falan diye atıldığımızı mı düşünüyorsunuz yoksa bu mesleğe? Bizler, birlikte, bir şeyler için uğraşan önemli kimseler miyiz gerçekten! Dalga geçmeyin, ilkeler nedir ki bir üniversitenin tanıtımında falan filan diye gevelenen, laf olsun diye yazılmış sözcükler yığınından başka!

Etik nedir ki, bir konferansta ya da bir kitapta şu anlama gelir bu anlama gelir diye anlatılan eski yunanca bir sözcüğün masalımsı serüveninden başka! Saçmalamayın; hepimiz etik insanları kafayı yemiş birer enayi olarak görmüyor muyuz yani? Ne yani, bizler, altı üstü mevcut yanlışların içinde bir yer edinip kendi kedine, kendi halinde, kendi fildişi kulesinde yaşamayı arzulayan insanlar değil miyiz –garantiye alınmış huzurlarımız söz konusu olduğunda uzun uzun nutuklar atmayı seven?

Yoksa mevcut yanlışları durdurup, düzeltip, doğruları mı yaygınlaştırmak gerçekten amacımız? İlke, etik, değer, adanmışlık… falan filan, geçin bunları. Unutalım gitsin işte! Hâlâ unutmamakta diretenler mi var aranızda? Kusura bakmayın, bu bölümün başkanı benim –bu fakültenin dekanı benim –bu üniversitenin rektörü benim; yani burası benim çöplüğüm. Ben bunları sizin adınıza unuttum bile. Bundan sonra kimse de hatırlatmaya kalkmasın. İşine gelen devam eder, gelmeyen ne hali varsa kendi bilir. Bundan sonra böyle…

Saygılarımla…”

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER