Cuma, Mart 29, 2024

AKP’nin mirası ve muhalefet

AKP zihniyetini “aşacak” alternatif politika önerilerine ve uygulamalarına gereksinim var. Aksi takdirde, muhalefet seçimi kazansa bile AKP 2.0’la karşı karşıya kalma riskimiz çok büyük.

20 senedir iktidarda olan AKP Türkiye’de varolan “dindar ve milliyetçi muhafazakâr” damarı o kadar güçlendirdi, hatta kurumsallaştırdı ki önümüzdeki seçimlerde AKP kaybetse bile bu damar birçok unsuruyla varlığını sürdürecek gibi görünüyor.

Dolayısıyla, önümüzdeki seçimler sonrasında AKP’siz ve AKP zihniyetinden uzak bir Türkiye görmeyi arzulayan insanların seçim kazanılsa bile “çok yeni ve farklı” bir Türkiye’de yaşamayacağımızı, bazı iyileştirmeler görmekle birlikte AKP’nin ortaya çıkardığı ve/veya güçlendirdiği birçok değer ve uygulamanın varlığını sürdürmeye devam edeceğini kabullenmeleri gerekiyor diye düşünüyorum.

Bunun kendisini en çok göstereceği alanların laiklik, kadının toplumdaki yeri, gençlerin hak ve talepleri, kültürel konular, iç politikada Kürt ve Alevilerin konumu ve dış politikada Batı’dan uzaklaşma gibi alanlar olacağını tahmin ediyorum.

AKP, özellikle son 10 yıldaki uygulamalarıyla, bu konuda o kadar ciddi adımlar attı ki, ülke yakın tarihinde hiç yaşamadığı bir yapısal/toplumsal dönüşümle karşı karşıya kaldı. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki CHP tek parti iktidarı dışında bugüne dek hiçbir iktidar bu kadar uzun süre iktidarda kalıp, toplumsal yapıyı bu kadar derinden ve ideolojik bir bakış açısıyla etkileme ve değiştirme imkanına sahip olmadı.

AKP hangi adımları atarak bunu yaptı? Diyanetin toplumdaki işlevini artırarak ve yayarak, normal liseleri kapatıp İmam Hatip Liseleri açarak, bir yandan toplumu cahilleştirmeyi hızlandırıp “itaat” kültürünü teşvik ederek, diğer yandan eleştiren eğitimli ve meslek sahibi insanları “toplumdan kopmuş elit” konumuna koyup dışlayarak, hatta “giderlerse gitsinler” diyerek, devletin yönetiminde kurumları devre dışı bırakarak, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak, izlediği ekonomi ve gelir dağılımı politikalarıyla kendi eliti etrafında bir ekonomik refah çemberi oluşturarak, iç politikada Kürtleri ötekileştirerek, Alevileri dışlayarak, dış politikada Batı’dan ve Batı değerlerinden uzaklaşarak, şahsi bakış açılarının ülke menfaatlerinin önüne konması nedeniyle komşu ülkelerle gereksiz gerginlikler yaratıp, sonra bunların büyük maliyetlerle onarılmaya çalışılmasıyla vb.

Bunlardan da önemlisi, AKP’nin başarısı, kendisini adeta toplumun çoğunluğunun partisi ve onların hak ve taleplerinin tek savunucusu olduğuna sadece kendisini değil, adeta muhalefeti de inandırmış olması. Bu “zihinsel tahakküm” öyle bir noktaya gelmiş durumda ki, muhalefet bu anlayış üzerine kurulmuş olan iç politika ya da dış politika uygulamalarına karşı hiçbir alternatif politika geliştiremiyor.

Bu politika alanlarının temel önermelerine, adeta “toplumu karşımıza almayalım” ya da “kutuplaştırmadan uzak duralım” gibi argümanlarla sessiz kalmayı tercih ediyor. Yapabildiği sadece ve sadece AKP’yi kendi belirlediği politika alanlarında yaptığı yanlışlar veya eksikler üzerinden eleştirmek. Yapılmaya çalışılan bir başka şey ise, AKP’nin belirlediği “bu” yolda aslında kendisinin ne kadar daha iyi olduğunu veya olabileceğini savunmak.

 CHP’nin muhafazakâr seçmene de ulaşması gerek ama bunun yolu AKP’nin yanlış politikalarının gölgesinde kalarak onun kötü bir kopyası olmaya çalışmak değil, toplumun çıkarına olan doğru alternatifleri yüksek sesle savunmaktır.

Ülkede laikliğin, demokrasi ve insan haklarının savunucusu olmasını beklediğimiz CHP’ye baktığımızda bu durum daha da netleşiyor. Sosyal demokrat bir parti olarak CHP temel ilkeleri ve önermeleriyle tamamen farklı bir “alternatif” geliştirmek gibi bir yola hiç girmiyor veya giremiyor. Burada müthiş bir çekingenlik görüyoruz.

Örneğin, CHP çok uzun süredir AKP’nin laikliği hedef alan adımlarına ve uygulamalarına karşı bir alternatif yaklaşım geliştirmek yerine, adeta kendisinin de AKP’nin yol aldığı ana kulvarda bulunduğu mesajı verecek adımlar atmayı tercih etti (Burada elbette başörtüsü yasağını kastetmiyorum. CHP’nin bu konudaki özeleştirisi ve başörtüsü konusunu laikliğin en temel unsuru olarak görme tavrından vazgeçmesi son derece olumlu bir adım oldu).

Bunu nasıl yaptı? Cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül’ü düşünüp ardından Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstererek, partiye başı kapalı kadın üyeler alındığında yaptığı şovlarla, İstanbul Belediye Başkanlığını yeniden kazandığında belediyeye ait mekanlarda AKP döneminde başlatılmış olan alkol satış yasağını devam ettirerek, mevlit bahanesiyle konser iptal ederek ve son olarak türban yasağını gündemden çıkarmak amacıyla verdiği yasa tasarısıyla…

Muhalefetin ve CHP’nin AKP’nin belirlediği çerçevenin dışına çıkamaması, adeta o alanda tutsak hâline gelmesi sadece laiklik konusunda değil, başka birçok alanda da kendisini gösteriyor. İç politika ve dış politikadan iki örnek üzerinden gidelim. İç politikada AKP’nin Kürt politikasını ele alalım. Malum nedenlerle, 2015 yılından itibaren Kürtlerin ve onları temsil eden siyasi parti ve üyelerinin AKP tarafından adeta terörist olarak gösterilip toplum dışına itilmeye çalışıldığını biliyoruz. Bunun sonucunda HDP’nin sürekli baskı altında olduğunu, Meclisteki birçok üyesinin dokunulmazlığının kaldırıldığını, seçilmiş birçok HDP’li belediye başkanının yerlerine kayyum atandığını, partinin her an kapatılma tehdidi altında olduğunu görüyoruz.

Sosyal demokrat bir parti olarak CHP temel ilkeleri ve önermeleriyle tamamen farklı bir “alternatif” geliştirmek gibi bir yola hiç girmiyor veya giremiyor. Burada müthiş bir çekingenlik görüyoruz.

Beklendiği üzere, muhalefetteki sağ partilerin bu konudan en ufak bir rahatsızlıkları yok. AKP’yi sonuna kadar destekliyorlar. CHP ise gerek dokunulmazlıkların kaldırılmasına verdiği destekle gerekse diğer konulardaki AKP uygulamalarına tamamen sessiz kalmasıyla AKP’nin Kürt politikasının destekleyicisi konumuna düşmüş durumda. Demokrasi adına, terörün engellenmesi adına Kürtleri temsil eden siyasi partinin diğer tüm partilerin gördüğü muameleye tabi olması gerektiğini savunamıyor.

Dış politikada Batı’dan uzaklaşma politikalarına bakalım. AKP iktidarı özellikle 2013’den beri sürekli olarak ülkeyi Batı’dan ve Batı değerlerinden uzaklaştırma adımları atıyor. Batı’nın bir parçası olmak, Batı’nın her dediğini yapan bir ülke olmak anlamına gelmiyor. Zaten NATO üyeliği ve AB adaylığı yansıra sıkı ekonomik ilişkilerimizle Batı’nın bir parçası değil miyiz?

Batı değerlerini savunmak, demokrasiye, insan haklarına, bağımsız yargı ve medyaya inanmak anlamına geliyor. Kadının toplum içerisinde tamamen eşit olmasını savunmak, çevreyi korumak ve sosyal adalete inanmak anlamına geliyor. Bu değerler bir sosyal demokrat partinin değerleri değil midir?

O hâlde neden örneğin CHP AKP politikalarını eleştiren ciddi adımlar atmıyor ve alternatif olarak Batı ile ilişkilerimizin geliştirilmesini savunan ve mesela üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal kanalıyla Batı toplumlarıyla ilişkilerimizi derinleştirmeyi amaçlayan temas ve ilişkilerden uzak kalıyor? Aksine, birçok vesileyle Erdoğan’ın Batı’ya boyun eğdiği, kendisinin daha dik duracağına dair mesajlar vermeyi tercih ediyor?

Bazıları, bunların sadece seçim öncesinde dikkat edilmesi gereken “toplumsal duyarlılıklar” olduğunu savunarak, CHP’nin muhafazakâr seçmene ulaşması açısından bu adımların doğru olduğunu ileri sürüyorlar. Buna kesinlikle katılmıyorum. Bir kitle partisi olarak CHP’nin elbette ki tüm seçmenlere ulaşma hedefi olacak. Muhafazakâr seçmene de ulaşması gerek ama bunun yapılmasının yolu AKP’nin yanlış politikalarının gölgesinde kalarak onun kötü bir kopyası olmaya çalışmak değil, toplumun çıkarına olan doğru alternatifleri yüksek sesle ve cesaretle savunmaktır.

Örneğin, AKP’nin Kürt politikasının peşine takılmayıp, bu politikanın yanlışlığı berrak bir şekilde anlatılmalı, Kürtlerin demokratik hakları savunulmalı, terörle gerçek mücadele için siyasi kanalın açık kalması gereği açık bir şekilde toplumla paylaşılabilmeliydi. Bunu savunmak muhafazakâr seçmeni karşısına almak değildir. Maalesef bu yapılmadı. Beni korkutan da CHP’nin hiçbir alanda alternatif politika önerecek bir dinamizme, isteğe ve organizasyon yeteneğine sahip olmaması, dolayısıyla 20 yıllık tahribatın ardından kozmetik bazı düzeltmeler dışında her şeyin aynen devam etme tehlikesi.

AKP zihniyetini “aşacak” alternatif politika önerilerine ve uygulamalarına gereksinim var. Aksi takdirde, muhalefet seçimi kazansa bile AKP 2.0’la karşı karşıya kalma riskimiz çok büyük.

Muhalefetin ve CHP’nin AKP’den ayrıştığı ve tamamen farklı bir alternatif önerebildiği tek alan, özellikle son bir senedir izlenen “heterodoks” iktisat politikalarının yarattığı başta enflasyondaki olağanüstü artış ve gelir dağılımı bozulması sonucu geniş kesimlerin yoksullaşmasının doğurduğu vahim sonuçlar nedeniyle “farklı” bir politika önerilmesi daha da kolaylaşan ekonomi alanı oldu. Bu konuda her ne kadar CHP’den çok İYİ Parti’nin sesini duyuyorsak da muhalefetin bu alanda AKP’den ayrışabilmesi ve “alternatif ekonomi politikaları” önerebilmesi, yaşananlar ışığında bunun zaten bir zorunluluk haline gelmesine karşın yine de umut verici bir gelişme.

Seçim kazanılırsa eğitim, enerji, sağlık, dış politika, iç politika, hukuk reformu, kurumların rehabilitasyonu… gibi alanlarda ne yapılacak? Tahribat nasıl giderilecek? Hangi yeni ve farklı politikalar izlenecek? Hangi ekiplerle bunlar yapılacak?

Bunların hiçbirinin cevabı yok. 20 yıldır muhalefette kalmış ana muhalefet partisinin bu konularda ciddi bir çaba, çalışma ve somut önerilerini göremiyoruz. O zaman ister istemez kendinize soruyorsunuz: Bu çalışmaların iktidara geldikten sonra başlaması mı planlanıyor ya da iktidara gelmek gibi bir istek zaten yok mu?

AKP’nin sınırlarını belirlediği kulvarda kalarak ve hayati birçok alanda ortaya alternatif bir yol haritası koymadan Türkiye’nin AKP döneminin enkazından kurtulması, iç ve dış politikadaki temel sorunlarını çözme yoluna girmesi, bilgi ve teknolojinin sürüklediği küresel rekabet ortamında ayakta kalabilmesi ve üzerindeki ölü toprağını atıp, gençlerine umut ve heyecan vererek toplumdaki dinamizmi ateşlemesi kesinlikle mümkün değil. Bütün bunları yapabilmek için AKP zihniyetini “aşacak” alternatif politika önerilerine ve uygulamalarına gereksinim var. Aksi takdirde, muhalefet seçimi kazansa bile AKP 2.0’la karşı karşıya kalma riskimiz çok büyük.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI