Cumartesi, Nisan 20, 2024

AKP Enkazının Dayanılmaz Ağırlığı ya da Kurtuluşun Dayanılmaz Hafifliği?

Aylin Seçkin
Aylin Seçkin
1991’de Boğaziçi Ekonomi Bölümünden mezun olduktan sonra, 1991-92 arasında Jean Monnet bursu ile Université Libre de Bruxelles’den Avrupa Ekonomisi üzerine Master derecesini, 1999’da Carleton Üniversitesinden (Kanada) Ekonomi Doktorasını aldı. 2001 yılına kadar Kanada’da Cirano Araştırma Merkezi, Montreal Üniversitesi, Mount Allison Üniversitesinde çalıştıktan sonra 2001 yazında Türkiye’ye dönerek Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü kadrosuna katıldı. 2015 yılında Profesörlük derecesini alan Aylin Seçkin, Sanat ve kültür ekonomisi ve sanat yatırımları üzerine Empirical Economics, Journal of Cultural Economics, Economics Bulletin’de, nüfus, yaşlanma ekonomisi üzerine çalışmaları ise Economic Modelling gibi çeşitli akademik dergilerde birçok yayın yaptı. 2021 Temmuz ayında Sanatın Ekonomisi kitabını yayınladı. Prof. Seçkin, 2016-2017 akademik döneminde Berkeley Üniversitesi ve Ottawa Üniversitelerinde sabatik izninde bulundu. 2021’de Bilgi Üniversitesi Dijital Pazarlama Yüksek Lisansını bitiren Aylin Seçkin, 2021’de CroMagnon Art adında yapay zeka temelli bir startup’ın kurucu ortağı oldu. Eylül 2022’de Bilgi Üniversitesinden ayrılan Aylin Seçkin halen Ottawa Üniversitesi Ekonomi Bölümünde Misafir Öğretim Üyesidir.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi altında rejim koalisyonu içinde yer alan kadrolar adeta yasalar üzerinde ve hesap vermeyen bir noktaya ulaştı. Suçluların taltif edildiği, doğruları söyleyenlerin, hükümet politikalarını eleştirenlerin yargı sopası, terfi, işten atılma, sürülme, itibarsızlaştırılmayla karşı karşıya kaldığı bir ortam oluştu.

Seçimlere iki hafta kaldı. Gerçekten hepimiz yorulduk. Bugün oy kullanmadan önce bazı noktaları birlikte hatırlayalım istedim. Aslında 12 Eylül 1980’den sonra iktidara gelen tüm hükümetler ortalama 2-3 yıl sürerken 2002’den beri kesintisiz yönetime hakim olan AK Parti, bürokrasiyi ve kurumları çok uzun süre boyunca biat kültürü ve “karşılıklılık” esasına göre doldurdu.

Bilkent Otel’de AK partinin kuruluşu nedeniyle yaptığı konuşmadan bu yana köprünün altından epey su geçmiş. O konuşmasında Erdoğan, “lider oligarşisini çökerten, kolektif aklın temsilcisi olan bir anlayışı” egemen kılacaklarını belirtip “Ve bugünden sonra Türkiyemizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözleriyle iktidar hedefini açıklamıştı.

2001 ekonomik krizinin ardından 3 Kasım 2002’de gerçekleştirilen erken genel seçimde, iktidardaki koalisyona dahil partilerin tümü baraj altında kalmıştı. Acaba 14 Mayıs’ta AK Parti ve MHP’yi böyle bir sürpriz bekliyor olabilir mi?

Demokratikleşme, Avrupa Birliği, vesayet, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele vaadinde bulunan AKP yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu elde etmiş ve iktidara gelmişti. Adalet ve Kalkınma Partisi söylemlerinde siyaset kurumunun itibar kazanarak vatandaşların bütün taleplerin muhatabı olması gerektiğini savunmuştu.

Maalesef bugün gelinen noktada bu vaatlerin hiçbirinin gerçekleşmediğini hepimiz gördük. Hakkında yüzlerce kitap, tezler yazılmış rahmetli Başbakanlardan hiçbiri bu denli uzun iktidar olmamıştı. Menderes kesintisiz yaklaşık 6,5 yıl, Demirel 5,5 yıl, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen Özal’lı yıllar bile toplamda 9,5 yıl kadar sürmüştü. Erdoğan ile ise 21 yıl geçirdik. Belediye Başkanı olduğu yılları da eklersek neredeyse 30 yıl bir insanın politik kariyeri bir ülkenin kaderi oldu. Ya da kadersizliği.

Ocak 2023, Türkiye tarihinin en büyük cari açığının verildiği ay oldu. Geçen yılın Ocak ayına göre yüzde 43 büyüyen cari açık, 9 milyar 849 milyon dolara ulaştı. Mart ayında da 8,6 milyar dolar civarında gerçekleşti.

Oysa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ben dahil pek çok ekonomistin uyarılarına rağmen ısrarla savunduğu “yeni ekonomi modeli” ile Türkiye’nin “cari fazla” vereceğini söylemişti. Ancak TL dolar ve Euro karşısında değer kaybederken tam aksi gerçekleşti, Ocak ayında cari işlemler açığı rekor kırdı. 2022 yılı boyunca 25 milyar doları bulan kaynağı belirlenemeyen döviz girişi cari işlemler açığının finansmanında kilit rol oynamıştı. Bu para nereden gelmişti, öğrenemedik bile.

Rekor kıran cari açık, yüksek enflasyon, yoksulluk, %22 oranında geniş işsizlikle boğuşan Türkiye ekonomisi üzerine yük, 6 Şubat’ta depremlerin sadece maddi maliyeti Birleşmiş Milletler’e göre (BM) 100 milyar doları aşacak. Kaybettiğimiz vatandaşlarımızın, kültür sermayemizin kayıplarını ölçmemiz ise imkansız. Sürekli ve hızlı değer kaybeden ulusal paradan kaçış eylemiyle tüketimin zirveye çıkması, nedense iktidar tarafından bir çeşit refah göstergesi olarak algılanıyor.

Kısa vadeli iç borç miktarı 190 milyar doları aşarken borçlanma maliyetlerinin dünyada arttığı, ekonomik büyümenin de yavaşlayacağı bir döneme girmek üzereyiz. 100 – 120 milyar dolarlık bir deprem ve afet faturasıyla karşı karşıyayız. 6,5 milyon konutu kentsel dönüşüme sokmak zorundayız. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Marmara’da olası bir deprem de, bazı sanayicilerin üretim tesislerini, bazı bankaların da merkezlerini İstanbul dışına taşımaya itiyor. Ekonomim.com’un haberine göre, yurtdışına yapılan yatırımların, gelen yatırımlara oranı, 2022’de rekor kırarak yüzde 61,9’a ulaşmış durumda.

AKP hükümetinin izlediği ekonomi politikalarına karşı güvensizlik o kadar büyük ki Birleşmiş Milletler’in depremlerden sonra Türkiye için yaptığı 1 milyar dolar acil insani yardım çağrısı sadece yüzde 12,9 oranında fonlanabildi. Nepotizm, akraba kayırmacılığı, yolsuzluk, şeffaflığın olmaması, denetim mekanizmalarının, Meclis’in devreden çıkması, tekelleşen basın ve yayın bugün hepimizin hemen aklına gelen ilk tahribatlar. Hukukun üstünlüğünden ve adalet kavramından, Avrupa Birliği hedefinden her gün biraz daha uzaklaşan, nüfusun neredeyse %10’una yakın göçmeni on yıl içinde sınırlarından geçiren sahipsiz memleketimiz.

Liyakat gözetilmeksizin yapılmış atamalarla, torpilli mülakatlardan geçen kadrolarla doldurulmuş devlet hizmet veremez duruma geldi. Hatta Bakanlıklar, Polis, kolluk kuvvetlerinde bazı tarikatların kümelenmesine izin verildi. Giderek bozulan bir gelir dağılımı ve orta sınıfın yok oluşuna şahit oluyoruz. Asgari ücret alanların oranı neredeyse toplam çalışanların %62,5 uğuna ulaştı. 2023 bütçe açığı GSMH’nın % 5’ine ulaşacak gibi duruyor. Merkez Bankası’nın swaplar hariç net rezerv eksi 49 milyar dolar dolayında bulunuyor. Dış borç stokumuz 450 milyar dolar dolayına ulaşmış durumda.

Yükümlülüklerini bile bilmediğimiz Varlık Fonu’nun nasıl tasfiye edilebileceği başlı başına bir sorun. Değer kaybeden TL’den kaçan dövize, altına, mal stoğuna yöneliyor.  Nasıl tasfiye edeceğimizi bilmediğimiz 1,8 trilyon liralık bir Kur Korumalı Mevduat yükü var.

Pek çok sorunun kaynağı olan düşük Merkez Bankası politika faizi, “inat ekonomisi”. Tutulması imkânsız görünen pek çok harcama vaatleri var:  Mayıs ayında bedava doğalgaz, kentsel dönüşüm proje maliyetlerinin yarısının verilmesi vs…

Eklenecek pek çok sorun var, ama keşke tek sorunumuz ekonomi olsa. Bugünkü kriz devlet temellerinin sarsıldığı, vergileri doğru ve adil biçimde bölüştürmemeyi tercih etmiş 20 yıllık bir iktidarın enkazı. Bugün, ortak paydalarımızın bulanıklaştığı, fazlaca ayrıştırılmış bir toplum olmuşuz meğer. Doktrinlere bölünmüş, efsunlaştırılmış kitleler birbirlerine nasıl tekrardan güvenecek? Son 21 yılda AK Parti ile ulaşılan refah ve adalet düzeyi ortada. Onca yıl pek ilerlemediğimiz gayet açık. [1]

Endeks Türkiye
Hukukun Üsütnlüğü (140) 116
Küresel Refah Endeksi (167) 93
Yolsuzluk Algı Endeksi (180) 107
İnsani Özgürlük Endeksi (165) 139
Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi (146) 133

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “IMF’ye olan 23,5 milyar dolarlık borcu biz ödedik biz” diye gurur duydu, seçim propagandası yaptı ama bugün bizi sıkı bir IMF programı ya da kuvvetli bir demokrasi çipası kurtarabilir ancak. Az gittik uz gittik, 2001 krizindeki başlangıç noktasına geri döndük. Seçim sonrası hükümeti kucağında 442.9 milyar dolar dış borç, 128 milyar dolar rezervini kaybetmiş bir Merkez Bankası, 4.2 trilyon lira borçlu bir Hazine bulacak.

Türk Telekom, Petkim, şeker fabrikaları gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin göz bebeği kurumlar satıldı. Özelleştirmelerden gelen 70,4 milyar dolar, 36,5 milyar dolarlık deprem vergileri harcandı ama  Kamu-Özel İşbirliği projelerine 49 yıl boyunca milyarlarca dolar ödeyeceğiz. Cengiz, Kolin, Limak, Makyol, Kalyon şirketlerine verilen devlet ihalesi 18 yılda 203 milyar 700 milyon dolara ulaştı. Öte yandan Sarayın günlük harcamaları 18 milyon lira. Bu gariban halk bu lüksü artık daha fazla finanse etmemeli.

20 senelik en derin enkaz Hukuk ve Eğitim alanlarında oldu. HSYK’nın yapısına 2010 ve 2017 yılında yapılan müdahaleler yargıya ağır darbe vurdu. Nisan 2012’de yürürlüğe giren temel eğitim sisteminin 4+4+4 şekilde kademelendirilmesini öngören İlköğretim ve Eğitim Kanunu sistemsel sorunlar yarattı. Cumhuriyetin kuruluşundan 2003 yılına kadar 71 üniversite açılmışken 2003 yılından 2020’ye kadar 75 devlet, 57 vakıf üniversitesi açıldı. Her şehre bir alışveriş merkezi, bir üniversite mottosuyla, hızla açılan üniversitelere ise aynı hızla akademik kadrolar yerleştirildi. Doçent ve Profesör olma şartları hafifletilerek hızla dağıtılan ünvanlar akademik kaliteyi göz ardı etti. Bu hafta öğrendik ki meğerse Maliye Bakanımız Doçentmiş!

Özellikle 2010 referandumu sonrasında giderek AKP iktidarının kontrolü altına giren yargı nedeniyle aslında rejimin destekçilerine farklı, iktidara muhalif kesimlere farklı işleyen ikili bir hukuk sistemi gelişti. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi altında rejim koalisyonu içinde yer alan kadrolar adeta yasalar üzerinde ve hesap vermeyen bir noktaya ulaştı. Suçluların taltif edildiği, doğruları söyleyenlerin, hükümet politikalarını eleştirenlerin yargı sopası, terfi, işten atılma, sürülme, itibarsızlaştırılmayla karşı karşıya kaldığı bir ortam oluştu. Yorulduk, yorgun düştük. Son haftalarda gazetecilerin yayınladığı yeni çıkan kitaplar son dönem yaşadıklarımızı bize anlatmaya çalışıyor. Enkaz altında koca bir ülke var. Ayağa kalkacağız elbette. Az kaldı.

[1] https://www.mahfiegilmez.com/2023/04/20-yl-once-balkanlar-begenmezdik.html

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Aylin Seçkin
Aylin Seçkin
1991’de Boğaziçi Ekonomi Bölümünden mezun olduktan sonra, 1991-92 arasında Jean Monnet bursu ile Université Libre de Bruxelles’den Avrupa Ekonomisi üzerine Master derecesini, 1999’da Carleton Üniversitesinden (Kanada) Ekonomi Doktorasını aldı. 2001 yılına kadar Kanada’da Cirano Araştırma Merkezi, Montreal Üniversitesi, Mount Allison Üniversitesinde çalıştıktan sonra 2001 yazında Türkiye’ye dönerek Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü kadrosuna katıldı. 2015 yılında Profesörlük derecesini alan Aylin Seçkin, Sanat ve kültür ekonomisi ve sanat yatırımları üzerine Empirical Economics, Journal of Cultural Economics, Economics Bulletin’de, nüfus, yaşlanma ekonomisi üzerine çalışmaları ise Economic Modelling gibi çeşitli akademik dergilerde birçok yayın yaptı. 2021 Temmuz ayında Sanatın Ekonomisi kitabını yayınladı. Prof. Seçkin, 2016-2017 akademik döneminde Berkeley Üniversitesi ve Ottawa Üniversitelerinde sabatik izninde bulundu. 2021’de Bilgi Üniversitesi Dijital Pazarlama Yüksek Lisansını bitiren Aylin Seçkin, 2021’de CroMagnon Art adında yapay zeka temelli bir startup’ın kurucu ortağı oldu. Eylül 2022’de Bilgi Üniversitesinden ayrılan Aylin Seçkin halen Ottawa Üniversitesi Ekonomi Bölümünde Misafir Öğretim Üyesidir.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI