Asırların düşünce biçimlerinden süzülüp gelen şimdiki dönüşüm çağında yeni kavram setlerinin; insaniyet, hukuki ifadesiyle maddi gerçekler, üslup ve  hakkaniyet üzerinden gerekçelendirilmesi etkili olacaktır.  

16 Kasım Dünya Felsefe Günü’nden bahisle; bilhassa dünya barışını teminen hümanizma dikkat alanına işaretle, elbette düşüncenin, estetiğin gücüyle, güzelliğiyle, anlamın ve anlama uygun yaşantının, kararların, edimin altını çizmemizde fayda var.

Anayasa yargısından hukukun üstünlüğü ilkesine, evrensel iktisadi dengeden sulh kültürüne pek çok meselenin üzerinde durduğumuz zamanın bu kıyısında gerçek şu ki; yüzünü geleceğe çeviren yasal anlayışa kavuşmak yargı yetisi ve demokrasi kültürüyle imkân dahilindedir. Yargısal muhakeme, hukuk felsefesinin prensiplerini içselleştirmeyi, bilincin neliğini, nasıllığını, nedenselliğini çözümleyip uygulamaya aktarmakla ilgilidir. Bugünün ulusal ve uluslararası değişim gündeminde siyasal düşüncelerin insaniyet lehine ele alınması gayesi; hukukun, ekonominin, teknolojinin kuramsal akılla işlenmesini gerektirmektedir.

Bu nedenle, hukuk eğitimi veren bir hukukçu olarak açıkça söylemeliyim ki Hukuk Felsefesi derslerinin genel anlayıştaki gibi fakülte eğitiminin sonuna doğru değil, daha ilk yıllarda müfredatta bulunması mühim bir adım olacaktır. Fikri Mülkiyet ve Sanat Hukuku derslerimde muhakkak ele aldığım Hukuk Felsefesi ilkelerinin fikri haklara yönelik adaletin manasını anlama, kavrama, anlamlandırmayı teminen syllabuslarımda yargı yetisini titizlikle ele alıyorum.

Buradan hareketle, tam da Dünya Felsefe Günü’ne denk gelen, Türkiye Fenomenoloji Topluluğu’nun 15-16 Kasım 2023 tarihleri arasında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ev sahipliğinde düzenlediği I. Fenomenoloji Toplantısı’nın önemini dile getirmeliyim. Emre Şan Hoca’nın da kaydettiği üzere, konferansı çoğaltacak makaleler, seminerler, dersler, söz konusu toplantının hem katılımcılar, hem etki yayılımı adına uzun erimini ve çoğalmasını sağlayacaktır.

Söz konusu konferans dizisinde konuşmacı Prof. Dr. Kaan H. Ökten’in kitapları üzerine yayınevim Alfa Yayıncılık Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Küpüşoğlu ile uzun uzun konuşmuştuk. Günümüze çok büyük katkı içeren, Cengiz Özdemir ve Ozan Sağsöz’ün Medyascope’ta yayımlanan Kültür ve Tarih Sohbetleri’nde, işte bu eserlerden olan, William Blake’in Vahiy Kitapları çevirisi üzerine çalışmasına ilişkin ifadeleri çok kıymetli.[1] Söz konusu sohbette Hoca, bir dönüşüm çağının içindeki Blake’i anlatıyor. Blake, Amerikan ve Fransız devrimlerini takiben Londra’da oluşan atmosferde ekonomik ve sosyal dönüşüm atmosferi içinde üstün yaratıcılığını ve imgelemini adeta zamanlar arası bir öngörüyle, gravürleriyle, tekniğiyle, usulüyle, becerisiyle bugüne yansıtmaktadır.

Kaan H. Ökten Hoca’nın vurgusuyla, Kant düşünce dünyasında bir dönüm noktasının temsilidir. 1724’te doğan Kant’ın gelecek sene doğumunun 300. yıl dönümü vesilesiyle entelektüel çalışmaları, fikirleri kutlanacak, notunu düşeyim. Kaan H. Ökten, düşünce tarihine damga vuran Kant’a ithafen, insanlık tarihinin dönüm noktası gibi iddialı bir tanımın nedenini çok güzel açıklıyor. Şöyle ki; “Kant, 18. Yüzyıl düşünce dünyası sadece değiştirmekle kalmamıştır, düşünce istikametini tamamen farklı bir yere doğru gerekçelendirmiştir. 18. yüzyıla kadar düşünce tarihinin yazılı kaynaklarından gelen (Platon, Aristotales) (M.Ö. 4.yy), “Gerçeklik ya benim dışımdadır ya da içimdedir, başka da bir şey yoktur, tüm bunların üzerinde de hakikat vardır,” düşüncesinin geçerliliği 2000 yıl devam etmiştir. Çerçevenin dışında, karşıtlık ötesinde bir milat olarak Kant’ın algısı, yorumu bu nedenle çok önemlidir. Kant’a göre, “Hakikat ne dışımızdadır, ne mutlak anlamda içimizde, ne de hepsinin üzerindedir. Böylelikle kimi aşkın realiteleri bağımsız olarak kurabiliriz.”

Transandantal idealizm kuramsal ifadesinin izdüşümü Matrix’teki gibi, farkına varandır. Düşünmenin ne demek olduğunu, akletmenin akledilişini, yani Matrix’in Matrixliğini sorgulamaktır. Adeta bir bilgisayar yazılımcısının aklındakinin kod olduğunu, bunun da bir yazılım olduğunu bilerek yazılımı kurması gibi. Biliş ve akıl yürütme yetilerimizin 2 dayanağı vardır: 1-Fiziksel (beyin hücresi) ve duyumsama 2- Yazılım. Üstelik kurucusunun da biz olduğumuz bir yazılım. Nörobilimcilerin ancak şimdi temellendirdiği düşünceyi, teyitlediği mantığı işte o zaman bu yönde hiçbir bilimsel bilgi olmadan kurar Kant.

Bu bağlamda, Kant’a ilişkin değerlendirmeler belleğimin yakın bir ânına varıyor. Ukrayna ve Rusya Savaşı çıktığında Mariupol ve Volnovaha kentlerinde "geçici ateşkes" kararının ifadesi ve gerçekleşirse siviller için insani yardım koridorları açılması hususunda belirtmiştim:  Kant, 1795’te kaleme aldığı eseri “Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme”de ebedi barışın ön koşullarını ileri sürer. Kant, içinde yeni bir savaş nedeni saklayan hiçbir uluslararası andlaşmanın barışı sağlayamayacağını belirterek kendisinden 300 yıl sonrasına bilişsel, zamanlar arası ve evrensel bir önerme sunar. Yine Prof. Dr. Kaan H. Ökten, konuk olduğu Kültür ve Tarih Sohbetleri’nde, Martin Heidegger’in Varlık ve Zaman eserinin çevirisi eksenindeki söyleşilerinde, bir metni yorumlamanın ne anlamına geldiğini, lafzına ve ruhuna bağlı kalıp kalmama hususunu anlatıyor ki bu mesele doğrudan hukuk mantığının çekirdeğini oluşturmaktadır. [2]

Açıklıkla söyleyeyim;  adaleti, Fikri Mülkiyet ve Sanat Hukuku’nu, anayasal belli doğruları mahkeme salonlarından üniversiteye, sempozyumlardan müzakere alanlarına dek savunur ve anlatırken düşünce sistematiğinin, biçiminin, dinamiğinin tikelden tümele ehemmiyetini her an görüyorum. Felsefeci babanın kızı olarak söyleyebilirim ki, düşünmenin usullerini ve metotlarna aşina olmanın mutluluğu ve netliğiyleyim.

Bugünden geleceğe, adaleti uygulama ereğinden evrensel barışa; iyi niyetin, dürüstlük kurallarının olgusal kaynağını, realiteye ve gerçekliğe birlikte karmak zorundayız. Düşünce, yargı yetisi ve uygulama güzergahında adalet değerinin hukuka dönüştürülmesi, bir siyasal faaliyet olarak amaçlanmalıdır. Anayasa ve yasalar, devletleri oluşturan toplum sözleşmelerinin, bireysel ve kolektif hak tanımlarının, suç ve ceza kavramlarıyla birlikte hukukun kurumsal, normatif ve adli sahasında yeni tanımlamalar ve sorgulamalar içermelidir.  Asırların düşünce biçimlerinden süzülüp gelen şimdiki dönüşüm çağında yeni kavram setlerinin; insaniyet, hukuki ifadesiyle maddi gerçekler, üslup ve  hakkaniyet üzerinden gerekçelendirilmesi etkili olacaktır. Yeni tasarım döneminde yargı yetisinin etik ve politik tezahürü; uluslararası toplum nezdinde şeffaf yönetimle, önyargıları aşan, tahakkümsüz ve bağımsız bir mantaliteyle mümkündür.  --- [1] Cengiz Özdemir ve Ozan Sağsöz, Medyascope, Sanat ve Kültür Sohbetleri: Prof. Dr. Kaan H. Ökten - William Blake, Vahiy Kitapları https://www.youtube.com/watch?v=2zELgjQOR6k&t=1809s [2] Cengiz Özdemir ve Ozan Sağsöz, Medyascope, Sanat ve Kültür Sohbetleri: Prof. Dr. Kaan H. Ökten - Martin Heidegger, Varlık ve Zaman, https://www.youtube.com/watch?v=yxIxpJezAjQ&t=3086s