Cumartesi, Nisan 20, 2024

Akademiden ihraç edilen Alpkaya: Türkiye 2019’a kadar çok zor günlerden geçecek

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden KHK ile ihraç edilen Dr. Faruk Alpkaya, referandum sürecini ve sonrasını değerlendirdi

-Hocam referandum sürecine gelene kadar AKP’yi nasıl analiz edersiniz? Farklı konjonktürde farklı davrandıkları, gelgitli pek çok süreçleri oldu…

AKP’nin daha muhafazakar bir toplum arzu ettiği, bunu gerçekleştirmek istediği ilk andan itibaren sır değildi. Ancak AKP’nin içinde çok sayıda kanat bir araya gelmişti, zaten Türkiye’de iktidar olabilmek için geniş koalisyonlar kurmak gerekir. AKP, içinde milliyetçisi, demokratı, muhafazakarı, Kürdü, yobazı olan, hem etnik, hem sınıfsal hem de inançsal olan çok geniş bir koalisyon kurmuştu. Bu koalisyon 2002’den itibaren 2011’e gelinceye kadar büyük ölçüde varlığını sürdürdü. Koalisyonun içinde daha baskıcı bir toplum ve siyaset tahayyül eden bir kesim de vardı. 2011 seçimlerinden itibaren AKP içinde bence koalisyon çatırdamaya başladı. Daha doğrusu Erdoğan tek başına hem partiye hem ülkeye egemen olmak istedi.

O günleri hatırlarsanız cumhurbaşkanını seçim kanunu çıktı.
Referandumda cumhurbaşkanının görev süresinin 7 yıl mı 5 yıl mı olacağı oylanmıştı. Abdullah Gül’ün 7 yıl için seçildiği ve bir daha da aday olamayacağı hükmü kondu.
İkinci olarak yine, 2011’in sonunda KCK operasyonlarını yapmaya giriştiler ve Kürt siyasetini bir şekilde tasfiye etmeye giriştiler. Üçüncü olarak dış politikada da, biraz da Arap Baharı’ndan cesaret alarak Suriye’deki rejimi yıkmak için muhalefeti silahlandırdılar ve kışkırttılar.

Bu üçü ile birlikte büyük bir gerilim baş gösterdi. Kısa vadede arzuladıklarının hemen gerçekleşmeyeceğini gördüler. Tabi bu baskıcı rejim Gezi’ye yol açtı. Kendi içlerindeki çatlamalar arttı. Cemaatle yol ayrımına geldiler. Liberaller zaten Gezi’den itibaren koptular AKP’den.

Bu süreçte Recep Tayyip Erdoğan hem parti içinde hem Türkiye’de tek adamlığa eğilmeye başladı. Erdoğan, partiyi denetleme, Meclis’i denetleme, siyaseti denetleme, giderek toplumu denetleme hatta Türkiye’nin çevresini zor kullanarak ya da baskıyla denetleme sürecinin içine girdi. Bu süreçte de AKP çok değişti. Eskiden bir şekilde vesayet rejimine, medyanın baskısına rağmen seçimlere giren bir partiyken, bugün seçimlere devlet ve medya olanaklarını kullanarak büyük bir baskıyla giriyor. Tam tersine dönmüş durumda süreç.

-İslamcılar kendi içlerinde bu dönemi “28 Şubat’ta bile böyle baskı dönemi görülmedi” diye eleştiriyorlar. Türkiye tarihinde böyle bir dönem var mı?

12 Eylül ve ertesindeki referandum dönemindeki baskıyla yarışan bir dönem söz konusu.
Türk siyasal hayatına genel olarak baktığımızda da, çok partili hayatın başlamasından itibaren, aslında darbe dönemleri dışında bu kadar baskıcı bir dönem olduğunu söylemek zor görünüyor.

-Siz de ihraç edilen akademisyenler arasındasınız. Bu ihraçlar sistematik bir şey olarak, ülkenin her açıdan dizayn edilmesinin bir parçası olarak yorumlanıyor. Buna katılıyor musunuz?

Katılıyorum. Sadece ülke, siyaset, toplum, eğitim, kurumlar değil tarih de yeniden kurgulanmaya çalışılıyor. Tarih değiştirilmeye çalışılıyor bu ülkede. Özellikle TRT’nin hazırladığı diziler açısından bakarsak bunu daha iyi görebiliriz. Örneğin Abdulhamit dönemi nesnellikten tamamen uzak, ütopik bir altın çağ gibi resmediliyor.

Tarih gösteriyor ki yukarıdan aşağıya, devlet aygıtı ve gücü kullanılarak yapılmaya çalışılan bütün girişimler sonunda boşa çıkmaya mahkum. Sadece boşa çıkmasının süresi önemli. Artık yaldızı dökülmüş bir AKP, yaldızı dökülmüş bir Recep Tayyip Erdoğan var. Aksi takdirde zaten böyle bir baskıya ihtiyaç duymazlardı. İknayla, pazarlıklarla zaten amaçlarına ulaşırlardı. 12 Eylül döneminde olduğu gibi referandumda ‘hayır’ kampanyası yaptırmamak için ellerinden geleni yapıyorlar.

-Referandum süreci başlar başlamaz sadece sol, sosyalistlerde değil, milliyetçilerde ve muhafazakarlarda da bir karşı duruş çıktı. Yurdun her yerinde vatandaşlar kendi ‘hayır’larını örgütlemeye başladılar. Siz ‘hayır’ın psikolojik bir üstünlüğü olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu tür siyasal, anayasal değişiklikler insanlara bir şey de vermeli. Bu değişiklik bir şey veriyor mu? Verdiği söylenen şeyler; seçilme yaşı 18’e düşürülecek bir de mahkemelerin bağımsızın yanında tarafsız sözcüğü eklenecek. Bundan başka bir vaat yok. Vaat vermiyorsa neden böyle bir değişiklik yapıyorlar? Halkın yararına olmadığı aşikar. Tam aksine zararı söz konusu. Yargının, yürütmenin, yasamanın tek kişide merkezileşmesi söz konusu. Bu tür merkezileşme süreçleri, özellikle bunun diğer kuvvetlere de sirayet ettiği merkezileşme aslında halkın siyaset yapma, siyaset içinde sorunlarını çözme yollarını tıkayan bir şey. Dolayısıyla kendiliğinden ‘hayır’ dediğimiz şey buradan geliyor.

Kutuplaşma yaratmak için kendi tabanını mobilize etmeye çalışıyor. Bu kutuplaşma için bir kaç arizi durum dışında eline materyal de geçmedi. O yüzden bu sürecin, aslında kimse açısından umulduğu gibi gitmediği düşüncesindeyim ben. Tabi burada Devlet Bahçeli’nin durumunu bir kenara koyuyorum. Bahçeli hangi hesapla böyle bir sürecin içine girdi ve AKP’yi de böyle bir sürecin içine itti? Bahçeli’nin 7 Haziran’dan itibaren aldığı tavır dikkat çekici. Kendi siyasal geleneğine de fazla uygun olmayan bir tavır. Bence MHP’yi de bir parti olarak değerlendirmemek gerekiyor. Bir aygıt, siyasal görünümlü bir aygıt diye düşünüyorum.

-Sizce referandumun sonucu ne olur? Evet ya da hayır çıkması durumunda Türkiye’de nasıl bir tablo oluşur?

Ne çıkacağı büyük ölçüde katılıma ve geçersiz oyların oranına bağlı. Toplam 58 milyon civarında seçmen var. Katılımın yüzde 80’in üzerine çıktığı noktada Hayır’ın çıkma olasılığı yüksek. Her halükarda kabaca 23 milyon civarında kemik bir ‘evet’ çıkacağını düşünüyorum.

46 milyon seçmen oy kullanırsa bu yüzde 80’in biraz altına denk düşüyor. 85’in üzerine çıktığı zaman katılım, bariz olarak yüzde 46-45’e, yüzde 54-55 hayır çıkar. Katılımın yüzde 80’in üzerine çıkması kritik. Eğer katılım yüzde 80,81 olursa evet ile hayır başa baş olur. Yüzde 80’nin altına düştüğü zaman da evet çıkma olasılığı yükselecek kanısındayım

Sonuç ne olursa olsun Türkiye 2019’a kadar çok zor günlerden geçecek. Bu zor günlerin bir kaç nedeni var. Bir kere iktisadi olarak tarihinin en büyük krizinin içine giriyor. Öyle geçmiş krizlerde olduğu gibi bir yıl krizin olduğu, ertesi yıl krizin toparlandığı konjonktürel bir kriz değil, çok daha yapısal bir krizin içine giriyor. Özellikle genç işsizliğin önemli ölçüde arttığı, bunun giderek kamu açıklarına neden olduğu bir süreç görüyorum.

Dış politika açısından yine herkesle kavgalı bir Türkiye var. Artık kimse Türkiye’ye güvenmiyor. Daha da önemlisi itibarının yanı sıra güveni de kaybetti. Üçüncü olarak gerek Irak’a, gerek Suriye’ye askeri olarak müdahale etme hevesi, ki referandum gününe kadar da bunun olabilirliği çok yüksek. Hem Irak’tan hem Suriye’den atılacak Türkiye. Atılmanın içerideki etkilerini alabilmek için bir tür kışkırtmalar olabilir. Bunların hepsini birden düşününce evet de çıksa hayır da çıksa zor bir sürecin geleceğini söyleyebiliriz.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER