Cuma, Mart 29, 2024

Ahmet Özer yazdı | Yerel seçimler nasıl kazanılır?

GİDİŞAT..!?

Bir iktidarı başta tutan iki dinamik vardır: İç dinamik, dış dinamik. İç dinamiği ekonomi belirler, dış dinamiği ise uluslararası ilişkiler. Şimdi aklı selim ve objektif bakalım.

Bugün Türkiye ekonomisi iyi gidiyor diyecek bir Allah’ın kulu var mı? Sabit sermaye yatırımları durma noktasında. Buna bağlı bir üretimsizlik hüküm sürüyor. Bu iki dinamiğin (daha doğrusu dinamiksizlığin) kıskacında her geçen gün yükselen artan bir işsizlik. Dövizin ve faizin hali ise ortada. Bütün bunlar bir süre sonra büyük bir zam furyası olarak bize geri dönecek. Bu da yoksulluk ve açlık demek. Birileri bunu fırsata çevirip köşeyi dönerken toplum yoksullaşacak. Yoksulluk artıkça hak etmeyen “türedi zenginler” de artacak..

Açlık ve Yoksulluk sınırı

Dün açıklanan rakamlara göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 1800 TL yoksulluk sınırı 5900 TL. Açlık sınırı biyolojik yaşamının devamı için zorunlu ihtiyaçları (yani ölmeyip ayakta kalmak için zorunlu gıda almayı)  vurguluyor, yoksulluk sınırı ise asgari barınma, eğitim ve sağlık  koşullarını da içeriyor. Bugün için bu resmi verilere göre Türkiye’de açlık sınırında 12 milyon insan var. Bunun iki katı insanda yoksulluk içinde. (tabi buna karşılık “bir eli yağda bir eli balda” küçük bir azınlık!)

Peki iktidar bu ekonomik koşulları düzeltmek yerine ne yapıyor? Meseleyi  Türkiye’ye saldırı kılıfı altında savuşturmaya çalışıyor.Küresel bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın bir yerinde yaşanan diğer yerini etkiliyor. Dolaysıyla ekonomik saldırı da neyin nesi? Sen üretimini ve ihracatı artır, işsizliği gider, enflasyonu indir, büyümeni makul seviyelere çıkar kim sana ne yapabilir? Peki neden böyle deniliyor? Nedeni, “gerçek nedeni” halktan gizlemek. Milli birlik, berberlik adı altında bunu siyasi olarak savuşturmak. Üstelik  ve maalesef muhalefet de bu tongaya düşüyor.

Çağımız zaten ekonomilerin bir birine bağlı olduğu bir çağ. Güçlü olanın kazandığı bir sistem var. Bunun saldırıyla falan ilgisi yok. Üstelik saldırdı dediğin kişi stratejik ortağım, “Trump dostum” dediğiniz ve ABD’ye yaptığınız ziyaretler sonrası büyük propagandalarla halka “bakın Trump’la el ense arkadaşız” dediğiniz; bundan itibar devşirmeye çalıştığınız adam değil mi? Geçelim bunu.

Aslında kriz ayan beyan geliyordu. Rahip meselesine denk geldi. O mesele bunun kılıfı yapıldı. Önlem almak yerine “Onların doları varsa bizim Allah’ımız var denerek” toplumun gazı alındı. Yoksa zaten herkesin beklediği bir şeydi. Bu gerginlik tetikledi, sürükledi. Tetikletme, sürükletme o zaman?

Dışarısı ile ilişkiler her geçen gün daha da kötüleşiyor

Diş dinamik de iyi gitmiyor. AB ve ABD ile sorunlar biliniyor. Müzakereleri başlattık diyerek 2004 yılında Melih Gökçek marifetiyle Ankara’nın göbeğinde, Kızılay’da güpe gündüz çata pat patlatanlar kimdi? Şimdi AB’ye alternatif Rusya, Şangay, Aleksander Duginci politikalara yönelmek neyin nesi? Üstelik dün bunu söyleyen ve buraya yönelmek isteyen generalleri ve onların sivil ahbaplarını  Ergenekoncu diyerek hapse  tıkan siz değil miydiniz? Şimdi ne değişti de can ciğer kuzu sarması oldunuz? Kaldı kı şimdi ilişkilerin bozulması sadece AB ve ABD ile değil; benzer bir durum İdlib’de Rusya ve İran’la da yaşanacağa benziyor. Burada da bir türlü bir istikrar tutturulamadı. Dolayısıyla orada da durum o kadar da berkemal değil.

Peki bütün bunlara rağmen hale neden iktidar ayakta ve her seçimde kazanıyor!? Çünkü doğru dürüst bir alternatif üretilemiyor. En azından seçmenin algısı bu. Mesele bunun nasıl oluşturulacağı meselesidir. Umut ve güven meselesidir. Topluma bu konuda nasıl umut ve güven verileceği meselesi. Muhalefet yanlış soru soruyor. Yanlış soruya doğru cevap alınamaz. Soru şu değil: Bu kadar uygun koşullarda halk bana neden oy vermiyor?” Doğru soru şudur: Bu kadar uygun koşullara rağmen ben neden halktan oy alamıyorum?  Önümüzde önemli bir test var. Kişisel dertlere, pozisyon kapmalara düşmeden liyakat ve ehliyeti öne çıkararak bir deneyin bakayım ne çıkacak? Eminim iyi bir sonuç çıkar. Aksini düşünmek bile istemem.

YEREL SEÇİMLER NASIL KAZANILIR?

Lafı dolandırmaya gerek yok. Bu yerel seçimler bir sonraki seçim için de belirleyici olacak. Yerel seçim tek adam rejiminin uzun süre devam edip etmeyeceği konusunda umut ya da umutsuzluğun işaret fişeği olacak. Yani eğer başta CHP olmak üzere muhalefet bu seçimden galip olarak çıkarsa bundan sonrası için halkta gelecek için (demokratik özgürlükçü bir anayasa konusunda) bir umut belirir. Eğer mağlup olursa geçmiş olsun.

Ne yapmalı?

Ama bunun için geçen seçimde yapıldığı gibi “…Biz tek dam rejimine geçit vermeyeceğiz.. “ deyip kendini, adamını kurtarmaya dönük bir çalışmanın ve çabanın içine girmemek lazım. Böyle yapanlar ülkeyi ve gerçek bir demokrasiyi değil kendini kurtarmayı düşünenlerdir. Kendi kişisel çıkarları için çaba gösterenlerdir. Bunu da demokrasi, barış, tek adama geçit vermeme ile ilgisi yok. Bu gibi laflarla kamufle ederler gerçek amaçlarını o kadar.. Bunları yaşadık, gördük.

Dostlar birbirimizi hiç kandırmayalım, öyle deyip sonra böyle yapılarak tek dama rejimi durdurulamaz.  O halde herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekmez mi?  Şimdi kişisel hırs ve beklentilerden sıyrılma vakti. El birliği ve gönül birliği ile doğru olanı yapıp sonuç alma vakti.

CHP yerelde nasıl davranmalı?

Alalım CHP’yi. CHP bu yerel seçimlerde nasıl başarılı oluru konuşalım. Büyük laflar edip bir şey yapmayanları bir kenara bırakın, mütevazi olup taş üstüne taş koyanlara bakın. Peki nasıl olacak bu?

Çok basit. Bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Basit üç adımı var bunun. Sonuç almak ve başarılı olmak isteniyorsa üç adım var yapılacak: Doğru aday, seçim rüzgarı ve sandık güvenliği. Tek tek analiz edelim.

Doğru adaylar belirlenmeli..

Ne demek doğru aday? Doğru aday iki özelliğe sahip kişidir. Bir, seçimi kazanacak kişi olmalı; iki, ve daha da önemlisi kazandıktan sonraki süreci kazanabilecek kişi olmalı. Yani liyakat ve ehliyet sahibi olmalı. Sadece layık olmak yetmez “ehliyetli” de olmalı. Yani belediyeciliği bilen, bilgili, donanımlı ve  model yaratabilecek  özelliklere sahip olmalı aday olacak kişilerin..

Biraz açalım:  Doğru aday her şeyden önce seçimi kazanacak adaydır. Seçimi kazanacak aday ise o ilin/ilçenin sosyolojisine uygun dinamiklerine yakın adaydır. Daha somutlamak için Mersin’i ele alalım. Mersin’de büyükşehir başta olmak üzere ilçeler için de geçerli profil şudur:  Diğer bir deyişle Mersin için doğru aday: 1) CHP oylarının tümünü alacak 2) Başta Doğu ve Güneydoğulu seçmeni olmak üzere  HDP seçmeninden oy alabilecek 3) Muhafazakar kesimleri ürkütmeyecek 4) Halkta karşılığı  olan, yıpranmamış, saygın ve sevilen adaydır. Bu işin ilk ve olmazsa olmaz kısmıdır.

Kazanma rüzgarı estirilmeli ve sandık güvenliği sağlanmalı..  

İkinci kısmı çalışma ve rüzgar estirmedir. Seçimi kazanmak için iyi bir rüzgar estirmek şarttır. Ve üçüncü olarak da seçim günü ve sandık güvenliğidir önemli olan. Sandık güvenliğini sağlamanın ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek bile yok. Yok ama her seferinde söylendiği önemi üzerinde durulduğu halde başarılamayan tek iş de bu oluyor ne hikmetse. O nedenle hem adayların erken açıklanması hem de sandık çalışmasının bugünden başlanması çok önemlidir. Bunlar kazanmak için olmazlarsa olmazlardır.

Belediyeler aziz de eder rezil de..

Seçimi kazanabilecek olması kafi değil bir adayın. İki şey daha lazım. Hem kazanmak için hem de sonrası için. Hedef kazanmaktır, tamam. Bu hedefe ulaştıracak proje ve programlar nedir, halk bunu görmek ister. Bu da yetmez bunu kiminle yapacak belediye başkanı? Yani kadrosunu tanımak bilmek ister. Çünkü sonuçta işi bunlarla yapacak yürütecek. Belediye başkanı kendi beldesinin lideridir aynı zamanda. Kanaatimce bir liderde iki özellik olması lazım. Cesaret ve doğru adam seçmek. Doğru adamı doğru işle buluşturmak. Bunlar insanı başarıya ulaştıran unutulmaması gereken temel düsturlardır. Tabi günümüzde önemli bir düstur da dürüst ve şeffaf yönetimdir. O halde diğer bir özelliğe geliyoruz burada.

Başkan adayı ahlaklı ve becerikli olmalı..

Aday olan sonrasında başkan olacak kişi hem ahlaklı hem de becerikli olmalı. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Çünkü bu iki nitelik bir arada biraz zor bulunuyor da.. hatırlayın.. Bir dönem CHP/SHP belediyelerden iktidara geldi. Ama maalesef belediyeler onu iktidardan götürdü, bir daha da iktidara gelemedi. Bildiğiniz gibi AKP de yerel yönetimlerden geldi. Başta Refah belediyeciliği olmak üzere, Erdoğan’ı buralara taşıyan İstanbul Belediye başkanlığıdır.

O nedenle belediye insanı aziz de eder rezil de.. Bu yüzden beceri önemli ama ahlaklı olmak da önemli. Cesaretli ve dürüst olmak gibi.. Günümüzde cesaret ve dürüstlük, ahlaklılık ve beceriklilik pek az bir arada olabiliyor. Becerikli ahlaklı olmuyor; ahlaklı olan da becerikli.. Y da cesur olanlar dürüst ol(a)muyor. Dürüst olanlar da cesur değiller. O yüzden sadece seçimi kazanmak yetmez, kazandıktan sonraki süreci de kazanmak gerekir.

Liyakat ve ehliyet sahibi olmalı..

E tabi, bilgi birikim, liyakat ehliyet, dürüstlük ve cesaret; bunlar güzel erdemler. Ama yetmez. Yerel yönetimleri de bilecek. Şimdi bakın hemen her kafadan ses çıkıyor. Herkes bilen bilmeyen, ilgili ilgisiz herkes ben belediye başkanı olacağım diye ortaya çıkıyor. Tamam demokrasi var, herkes her yere aday olabilir.. Ama bir de had ve hudut yok mu? İnsanların biraz bunlara dikkat etmesi gerekmez mi? Sonra da seçtiklerimizi beğenmiyor ve rejim ediyoruz. O zaman daha baştan buna dikkat etmemiz gerekmez mi?

Belki herkes milletvekilliği yapabilir ama herkes başarılı belediye başkanlığı yapamaz. Çünkü bunun için işin ehli olmak gerekir. Peki neden bu kadar rağbet var belediye başkanlığına. Neden insanlar trilyonlar harcıyor başkan olmak için. .. E her halde “kaz gelen yerden tavuk esirgenmez..” diyedir. Öyle ya sadece memleket sevgisi olsa o zaman “aç bir fabrika” bundan evla değil midir? Onlarca insan çalışsın, binlerce insan ekmek yesin. Şehir gönensin memleket kalkınsın. Ama maalesef dert o dert değil. Tabi dürüst insanları tenzih ederiz. Ama bakın mahkemelere akçalı işlerle ilgili binlerce dosya bulacaksınız belediyelerle ilgili..

Daha doğrusu bakın etrafınıza hiç bir şeyi olmayanlar başkanlıktan sonra nasıl zengin olmuşlar, nasıl mal mülk sahibiler? Çünkü sadece sistem tıkalı değil, maalesef siyaset de kirli.. Ahali “devletin malı deniz yemeyen keriz”, ya da “bal tutan parmağını yalar” tekerlemelerini boşuna söylemiyor..

Temiz siyasete ihtiyaç var..

Öyle ki kirli siyaset toplumu da kirletmiş.  Peki bu kısır döngü nereden kırılabilir, nasıl aşılabilir? Elbette gene siyasetten. Çünkü temiz topluma giden yol temiz siyasetten geçer. Bunu unutmamalıyız. O yüzden beceri yanında dürüstlük de önemli. Ki kazandıktan sonraki süreç de kazanılabilsin. Sosyal adaletçi, demokratik, halkçı belediyecilik yapılabilsin. Halkın kaynakları çar çur edilmeden halka hizmet olarak geri dönebilsin .

Yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Seyyit Torun’un da belirttiği gibi liyakatlı, örgütten destek ve onay gören, çevresinde sevilip sayılan kişilere yer ve değer verilmeli. Yani siyasette ve belediyeciliğe bir şeyler katacak olanlara yer verilmeli. Halka gerçekten hizmet etmeye, fark yaratmak isteyenlere değer verilmeli.  Siyasetten medet uman, başka amaçlar için gelenlere değil. Yani sonuçta halka ve partiye  zarar verecek olan kişilere yer ve değer verilmemelidir.

Bunu yapabilirse ne ala? Yapamazsa geçmiş ola..

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER