Perşembe, Nisan 25, 2024

Ahmet Özer yazdı | Türkiye, ABD ve Ortadoğu -2

İşin Evelinden Birkaç Not

ABD, oğul Bush’un başa geçmesi ile beraber silah tüccarlarının, petrol şirketlerinin ve dünyayı zaptu rapta almak isteyen Neoconların egemenliğine girdi. Sosyolog W. Mill’sin “Amerikan Seçkinleri” adlı ünlü eserinde vazettiği ekonomik, siyasi ve askeri elitler bunlardan oluştu. Neoconlar işbaşına geldikten sonra bekledikleri fırsat 11 Eylül 2001 saldırısı ile kendilerine altın tepside sunuldu.

2001 saldırısı İkiz Kulelere (ekonomik elitlere), Pentagon’a (askeri elitlere) ve Beyaz Saray (siyasi elitlere) yapılmıştı. Bu “beklenmedik tokat” ABD’yi şoka soktu, ulaşıl(a)maz algısını yerle bir etti. İlk şaşkınlığın ardından Neoconlar harekete geçti, Baba Bush’un ilk defa dile getirdiği Yeni Dünya Düzeni (YDD) oğul Bush ve takımınca uygulamaya sokuldu.

Dünyanın kalbi de içerdiği enerji kaynakları ve yeni düzene (yani ABD’ye) kafa tutan devletler nedeniyle Ortadoğu’ydu. Dünyayı yeniden dizayn etmek için, kalbine müdahale etmek gerekiyordu. ABD buraya müdahale ederek bir taşla iki kuş vurmaya çalıştı: Bir yandan dünya enerji kaynaklarının (petrol, kömür, gaz) dörtte üçünün bulunduğu coğrafyayı kontrol etmek suretiyle ona ulaşılabilirliği sağlayacak, diğer yandan YDD’ye baş kaldıran “şer devletlerini” kendince hizaya getirecekti. Her zaman çarşıdakine uymayan evdeki hesap buydu.

Önce, kendisinin Sovyet tehlikesine karşı besleyip büyüttüğü El Kaide’nin yer aldığı Afganistan’a saldırdı, Ardından da Irak’ı işgal ederek diğer ülkelere aba altında sopa gösterdi. Ya kendiniz hizaya gelirsiniz ya da biz sizi hizaya getiririz demek istiyordu. İran ve Suriye’ye ekonomik abluka, diplomatik baskı da dahil olmak üzere baskı uygulayarak kendi çıkarları doğrultusunda kurmakta olduğu uluslararası düzene uydurmaya çalıştı.

Ama hakikaten de evdeki hesap çarşıya uymamış Afganistan her neyse de Irak’da çok asker kaybetmiş, işgalin gerekçesi olarak sunduğu kimyasal silahları bulamamış, epeyce prestij yitirmişti. Üstüne üstlük bu süreç IŞİD belasını yaratmıştı. İçerideki ekonomik sıkıntılar, bütçe açıkları, çeşitli eyaletlerden yükselen homurtular da tuzu biberi oldu bu işin. Bu arada yönetim değişti; iş başına gelen Obama yönetimi Irak’tan askerlerini çekti ama Ortadoğu’dan eli olmadı/olamazdı, çünkü sıra plan gereği Suriye ve İran’a gelmişti.

Türkiye’nin Hatası

Can kayıplarını göze alamayan Obama Yönetimi, kestaneleri ateşten maşa ile almaya çalışacaktı. Türkiye’nin sırtını sıvazlayarak bir yandan Suriye için devreye soktu öte yandan başlattığı Arap Baharına seküler ve ılımlı İslam ülkesi olarak örnek göstermeye çalıştı. SSCB’nin yıkılmasından sonra Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi (GBOP) içinde Türkiye’yi işaret ederek “pattern” – kendince örnek oluşturuyordu. Bu motivasyon, Türkiye liderliği ile tatmin olmayan Arap dünyasını da kapsayan bir ruhani liderlik ve Neo Osmanlıcılık peşinde koşan ve güç zehirlenmesine uğrayan Erdoğan’ın hoşuna gitti ve görevi adeta gönüllü üstlenerek, “Arap Baharı” sonrası Mısır, Libya turu yaptı.

ABD İkinci Dünya Savaşı sonrası Marshall yardımıyla yaptığı alan kapatmayı burada da yapmak istiyordu ama bu kez ortada bir savaş olmadığı için başlattığı hamleyi tamamlayamadı, bahar neredeyse kışa döndü, bu ülkelerde seküler demokratik İslam bir yana Müslüman Kardeşler İslami Devletler kurmaya başlandı. Bu fiyasko ancak yeni bir atılımla örtülebilirdi ve Ortadoğu’da yeni bir mevzi kazanılarak giderilebilirdi. Bu noktada epeydir beklemede olan Suriye kartı açıldı ve Türkiye devreye sokuldu.

Ters Tepen Esad Hamlesi

ABD’nin bu atraksiyonu karşısında o zamanki Başbakan Erdoğan, ailece görüştüğü, ortak bakanlar kurulu toplantısı yaptığı, “yakın dostum” dediği Esed’ı reformlara ikna edeceğini, kendilerine mühlet verilmesini talep etti. Zaman geçtikçe ABD’nin “değiştir” baskısı arttı, AKP de o oranda sıkıştı. Nitekim işler sarpa sarınca Dışişleri Bakanı Davutoğlu bu meseleyle ilgili 63 kez Suriye’ye gidip geldiğini ilan ediyordu.

Baskılar Esed’i ikna etmek bir yana, kendini askeri olarak korumaya ve önlem almaya yöneltti. Buna karşılık Türkiye, ABD, Suudi Arabistan ve Katar, muhalifleri silahlandırdılar, eğittiler, alana sürdüler. El kaide artıkları iyice palazlandı, Irak ve Şam’ı birleştiren kendince bir şeriat devlet yapılanması olarak ortaya (IŞİD olarak) çıktı. Böylece artık reform sürecinden vazgeçilmiş, oluk oluk kan akmaya başlamıştı. Erdoğan’ın savaş diline sarılması ve müdahil olmasıyla Türkiye (büyük ülke dışarıda kalmaz kandırmacalarıyla) Ortadoğu bataklığına sürüklendi. O arada Esad Türkiye’nin bir jetini düşürüp, iki platonu öldürdüğünü ilan ederek adeta Türkiye’ye meydan okudu. Türkiye’nin sıfırı tüketen sıfır sorunlu dış politikası ABD ile Esad arasında sıkışıp kalmışken başka bir aktör devreye girdi: Kürtler.

Suriyeli Kürtler Devrede

Baştan beri bilinen, ama kamuoyundan gizlenen Suriye’deki Kürtlerin bu savaş esnasındaki politik tutumları “bekle gör” politikası idi, ne Esad karşıtı, ne de Esad yanlısı bir tutumdu. Kürtler başta Kobani’de olmak üzere IŞİD saldırılarını püskürttü. Esad Türkiye tarafından sıkıştırılınca karşı bir hamle yaparak Kürtlerin yaşadığı yerleşimlerin yönetim ve denetimini onlara bıraktı.

Baştan itibaren Suriye’deki halk(la)rın yanında yer aldığını, onların hak, ve özgürlük mücadelesini desteklediğini söyleyen Türkiye, Kürtlerin özgür olma ve kendilerini yönetme talepleri söz konusu olunca, bunu kabul etmeyeceğini, kırmızı çizgi söylemi ile ilan etti.
Oysa Türkiye böyle yaklaşacağına ve Kürtleri karşısına alacağına, (ki İstanbul seçim sonuçlarında bu tavrın da etkisi vardır diye düşünüyorum), bunun yerine “abi devlet” rolüne soyunarak Kürtleri de bu arada koruyup kollayabilirdi. Böyle bir tavır Suriye Kürtleri ile birlikte Türkiye Kürtlerinin de takdirini kazanacak ve Kürt sorunun çözümüne olumlu katkı sağlayacaktı. Nitekim buradaki yanlış okuma ve uygulama Türkiyeyi sonunda kamp değişikliği çabalarına kadar sürükleyecekti.

Gelinen Noktada ABD ile İlişkiler ve Ergenekonun Dirilişi

Türkiye ile ABD arasında krizi besleyen temel nokta kanımca S 400’den ziyade Türkiye’nin kamp değiştirme hamlesidir. S 400 bunun en görünür aparatlarından sadece biridir. Bu hamleyle Türkiye yeni cephe seçiyor, kamp değiştiriyor, Avrasya işbirliğine sığınıyor. Çünkü S 400’ler NATO alternatifi Avrasyacı bir savunma sistemidir. Peki bu sistem kime karşı geliştirilmiş; elbette atlantik kampı ve ABD’ye karşı. Rusya ve Avrasyacılar, tehdidin ABD olduğunu epeydir savunageliyorlar zaten. Dolayısıyla bu ona karşı geliştirilen bir savunma sistemi. Çin de bu cephede yer alıyor. İşin tekniği, yazılımı, teknolojisi bir tarafa Türkiye’nin S 400 seçimi bu nedenle bir cephe seçimidir aynı zamanda.

İronik olan şu ki bu iktidar çok değil üç beş yıl önce bir çok generali ve Doğu Perinçek gibi sivil uzantılarını tam da bu nedenle hapsetmişti, Ergenkoncu diye. Ergenekon denilen şeyin de temel tezi bu zaten. Şimdi AKP iktidarı bizzat kendisi bu yola girmiş görünüyor.

Neden Bu Değişiklik?

Peki ne oldu, Türkiye kamp değişikliği çabaları içinde yalpalanıyor. Birincisi bazı iç ve dış telkinlerin de etkisiyle ABD’nin Suriye politikasının Türkiye’yi bölmeye yönelik olduğu zehabına kapılmış olmasıdır. İkincisi FETÖ kalkışmasının arkasında onların parmağının olduğu ve bu örgütün lideri Gülen’i de bu nedenle iade etmediğini ileri sürmesidir.. Üçüncü olarak AKP ve onun üzerinde bu konularda etkili olan ortağı MHP Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesinde bu nedenle dışlandığını düşünüyor. İşte bu nedenlerle NATO’dan dışlandığını düşünerek Avrasyacıların etkisi ile Rusya’ya yansıyor. ABD’nin hem Suriye politikası hem FETÖ yaklaşımı bu süreci hızlandıran etmenler olarak onlar üzerinde işlev görüyor. Son olarak AKP Avrupa değerlerinden uzaklaştı, tek adam kararları ile parlamento devre dışı. O nedenle eleştiri mekanizması, demokratik değerler ve ortak akıl işlemiyor.

Yanlış Düşünceden Doğru Hamle Çıkmaz

Peki bu yaklaşım ne kadar doğru? Bir kere Kıbrıs Meselesi ve Kürt Meselesi yeni değil, Türkiye’nin yıllardır cebelleştiği meslelerdir. Bu iktidardan çok önce başlamış devam eden sorunlardır bunlar. İkincisi bu sorunları çözmek yerine, AB değerlerinden uzaklaşmak, kamp değiştirmek çözüm ol(a)maz.

Neden olamaz bakalım. Öncelikle Avrasyacıların etkisi ile Türkiye Suriye’deki girişime kendince Astana Süreci, Fırat kalkanı ve Zeytin Dalı hareketleri ile karşılık verdi. Peki sonuç ne oldu? Rusya bu süreçte Türkiye’nin ne kadar yanında yer aldı. İdlip’te yaşanan sorunlar ortada. Doğu Akdeniz’deki haklarını Rusya ya da Çin mi savunacak?

İktidar Bir Yol Ayrımında

AKP bir yol ayırımında. Ya gerçek bir demokrasiye geçerek sorunları iç dinamiklerle çözecek ya da ırkçı milliyetçi ve güvenlikçi politikaların peşinde koşarak ve dış politikada sürekli yalpalayarak hem kendine hem ülkeye kötülük edecektir.

Nitekim bu gidişatın hayra alamet olmadığını herkes görüyor. Bir tek AKP ve onun ortağı MHP mi görmüyor. Çünkü bölgemizde içte ve dışta sıcak bir savaş alanı içerisinde yaşıyoruz. Bu sıcağa kar dayanmaz, dağlardan eriyen kar sele dönüşür ve dağın eteğine de baraj yapamazsınız; önüne kattığı her şeyi sürükleyip götürür.

Siyasal sel AKP hükümetini de sürükler ama nereye atar bunu da içerideki ekonomik kriz, Kürt sorunu ve Suriye’deki bölgesel siyasal gelişmeler belirleyecek.

Peki Çözüm Ne?

Burada asıl mesele şu: Türkiye kendi sorunlarını kendisi çözmeli. Bunların çözümünü ne Rusya’dan, ne Çin’den ne de AB ve ABD’den beklememeli. Sen kendi sorunlarını çözmezsen uluslararası emperyal güçler devreye girdiğinde, onlar bu sorunları çözse çözse ancak kendi yararlarına çözerler Türkiye’deki halkların yararına ve hayrına çözmezler. Bundan yola çıkarak alternatif silah sistemleri aramak Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmaktır.

İkincisi, Türkiye bu ekonomik kriz ortamında iken Rusya’dan, ABD’den, Çin’den silah almanın neden peşine düşüyor? S 400 füzelerini hangi tehdide karşı kullanacak? Bu büyüklükteki bir silah kullanılacağı tehdit gene onu yapan sistemden gelir ancak. Dolayısıyla ne Rusya ne Amerika’ya sığınmak değil çözüm. Çözüm gerçek bir demokrasiye sığınmaktır. Kendi sorunlarını ilgili taraflarla müzakere ederek çözmektir. Güçlü bir ülke ancak böyle yapar, güçlü demokratik bir ülke böyle yaratılabilir.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER