Salı, Nisan 23, 2024

Ahmet Özer yazdı | Kurultay sonrası CHP’yi bekleyen görevler

CHP Kurultayını yaptı, yeni yönetimini seçti. Ne ki bu konuda Kurultay heyecanı maalesef topluma yeterince taşınamadı. Oysa geçtiğimiz süreçte bunun çok büyük önemi vardı. Tabi bunda yandaş medyanın rolü de vardı hiç kuşkusuz. Bilinçli biçimde görmedi ya da çok küçük gördü ve yansıttı. O zaman CHP buna göre gardını almalı. Medyanın yapamadığını her bir yöneticinin, her bir partilinin il, il, ilçe ilçe, mahalle, mahalle, kapı, kapı dolaşarak yapması gerekir. Konformist politika yapma tarzı artık terkedilmeli. Yakınmak yerine ona iş yapılmalı, politika üretilmeli, ona göre siyasi söylem ve eylemde bulunulmalıdır. Artık büyük laflar edip bir şey yapmamak yerine mütevazi davranıp taş üstüne taş koyma zamanı. Neden mi?

Bir savaştan geçiyoruz. Savaşın doğurduğu milliyetçilik dalgası ülkenin her yanını sarmış durumda. Bununla birlikte tahakkümün, baskının dozu gittikçe artıyor. Ülke soluk alınamaz hala geldi. İfade özgürlüğünden, toplantı özgürlüğünden söz edilemez oldu. Anayasa Mahkemesi kararlarının alt mahkemece uygulanmadığı, insanların keyfi bir biçimde tutuklanıp çürümeye terk edildikleri bir ülkede hukuk devletinden de söz edilebir mi? Güçler ayrılığının ortadan kaldırıldığı, tüm güçlerin tek bir elde toplandığı bir ülkede demokrasiden söz edilebilir mi? Böyle bir ortamda seçime gidiyoruz. Bilinmeli ki önümüzdeki seçimlerde iktidar değişikliği olmazsa, Türkiye otoriter-totaliter bir rejimin karanlığına gömülecek.

Üç Önemli Mesle

Şimdi artık CHP’nin her alanda yoğunlaşma zamanı. Özellikle şimdi üç önemli nokta üzerinde durmak zorunda… İrili ufaklı birçok sorun ve konu var, biliyorum. Ama ayrıntılarda boğulmamak için genel anlamda bunların tümünü üç temel alanda toplayabilirzi. Bunlar, üretim, bölüşüm ve barıştır. Zaten siyasetin de temel görevi üretimi artırmak, artırılan üretimin ve yaratılan değerlerin adil bölüşümünu sağlamak ve bunları toplumsal barış içinde gerçekleştirmek değil mi?

Bunlara çok kısaca baktığımızda; yaşadığımız kalkınma sorunları, ekonominin gidişatı, esnafın ve geniş kitlelerin içinde bulundukları darboğazlar üretimle ilgilidir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek büyüyor. Yolsuzluk ve usulsüzlükler vakayı adiyeden artık. Bir yandan iktidar yandaşları haksız biçimde zenginleşirken öbür yandan fakir daha da fakirleşiyor. Bir yanda yeni bir türedi yapı öbür yandan akşam eve ekmek götüremeyenlerin içine düştükleri fakrü zaruret… Yaşanan bu çarpıklık ve çelişkiler adil bölüşümsüzlüğün yarttığı sorunlardır. Hak, hukuk ve adalet sorunları, demokrasinin içinde bulunduğu darboğaz ve ortadan bölünmüş toplumsal yapı, içerde çatışmalı durum dışarda yaşanan savaş, bütün bunlar da toplumsal barışla ilgili mevzulardır.

Soru şu: Peki bunlar nasıl hal yoluna konulacak? İşte ikinci önemli adım bununla ilgili. Siyasi partinin, tavır, tutum, söylem ve eylemleri bu hususlarla ilgili sonuç alıcı mı değil mi, önem arz eden mesele budur. Toplumun da baktığı, dikkat ettiği budur. Siz istediğiniz kadar ben iyiyim deyin, politikadaki gücünüz halkın gösterdiği teveccüh ve aldığınız oyla ölçülür. Çözüm gücünüz toplumsal desteğiniz kadardır. Peki bu güce ulaşmak için, diğer bir deyişle yukarıda vaz edilen üç temel sorunu çözmek için hangi adımları atmak gerekir?

Atılması Gereken Üç Önemli Adım

Kanımca siyasi başarının anahtarı atılacak üç doğru adımla gerçekleşebilir. Bunlar topluma heyecan verecek doğru hedefler belirlemek; bu hedeflere ulaştıracak sorun çözücü etkili program ve siyasi projeler üretmek ve bu projeleri uygulayacak, halka ulaştıracak ve güven verecek, liyakat ve ehliyet sahibi kadrolar oluşturmaktan geçer. CHP’nin en üst organı olan Kurultayın seçtiği organların önünde bu görevler duruyor. Yani pastayı büyütmek, artırılan üretimin adil bölüşümünü sağlamak ve bunları sulh, sukun, huzur ve güven içinde yapmak. Bütün bunlar için politika üretmek, bu politikaları halka mal etmek, iktidara geldiğinde bunları çözebilecek bir siyasi oluşum olduğunun güvenini ve umudunu topluma vermek gerekir.

Ülkenin İçinde Bulunduğu Durum Nedir?

Bugün üretim artışı pek yok maalesef. Çünkü sabit sermaye yatırımları durma noktasında. İnşaata ve rantiyeye dayalı ekonominin de sonuna gelindi. Artan üretim olmayınca yaratılan bir katma değer de yok. Bu durumda zaten adil bölüşümden, toplumun alt tabakları için bölüşülecek bir artı gelirden de söz etmek mümkün değil. Daha doğrusu var olan kaynaklar belli ellerde toplanıyor, belli yerlere aktarılıyor. Hatta ülkenin alın teri ile yıllar içinde yaratılan değerler haraç mezat satılıyor. Hak hukuk yok. Sapla saman birbirine karışmış durumda. Toplumun temel çimentosu olan adalet sitemi hiç bir dönemde olmadığı kadar eksik, yanlı ve tarafgir işliyor.

Barışa gelince, görüldüğü gibi, içerde huzursuzluk dışarda bir çatışma bir savaştır gidiyor. Kimse bu korku ve suskunluk sarmalında BARIŞ bile diyemiyor. Türk Tabipler Birliği yöneticileri “Barış bir halk sağlığı sorunudur‘’ şeklinde masum bir açıklama yapınca gözaltına alındılar. Düşünsenize böylesi insani ve masum sözlere bile tahammül edilemeyen bir ortamdan geçiyoruz. FETÖ için ilan edilen OHAL ise adeta her alanda bir sopa gibi kullanılarak insanlar susturulmaya ve sindirilmeye çalışılıyor. Anlayacağınız sosyolojik olarak, korku sarmalının yarattığı tam bir toplumsal felç hali yaşıyoruz.

Genellikle böyle durumlarda acz içine düşen iktidarlar üç şeye sarılır: Düşman göster, düşünme duygusunu körelt, dayanışma duygusunu kışkırt. Bununla baskının üç saçayağı bir araya getirilmeye çalışılır: Sermaye, Ordu ve Din. Bunlar milliyetçilik ve dincilikle birleşirse durum felaket demektir. Sermaye ile ordunun işbirliği oligarşiyi, ordu ile dinin birleşmesi teokrasiyi doğurur, üçünün din şemsiyesi altında milliyetçiliği kışkırtması ise faşizmi getirir.

Böyle bir durumda yönetmek için; a) Toplumu bölmek, her birini/bireyi bir gruba dâhil etmek, etmeye zorlamak söz konusu; bireyin kendisinin düşünmesi yerine liderin ve grubun peşinden sürüklenmesi için bu gereklidir. Grubu da ilahi ve olağanüstü güçlerle donatıldığı ileri sürülen lidere koşulsuz itat ettirmek, onun her dediğine koşulsuz inandırmak, arkasından sürüklemek gerekiyor. b) Korku yaymak, korku iklimi oluşturmak, herkesi bu korkuyla sindirmek. c) Sürekli iç ve dış düşman üretmek, öcü yaratmak; bu öcü politikası ile toplumu dize getirmek. Öcüleri kovması için herkesin kendisine mecbur olduğuna inandırmak. d) Toplumu bölmek, kutuplaştırmak. Kendisine inanmayanları şeytanlaştırarak öcüler grubuna dâhil etmek, ihanetle suçlayıp itibarsızlaştırmak, bu olamıyorsa devletin zor gücünü kullanarak sindirmek, susturmak. Şimdi bir düşünün bütün bunlar bugünkü Türkiye’de var mı yok mu?

CHP’ye Düşen Görev

İşte tam da bu ortamda CHP kurultayını yaptı, ama ne yazık ki kurultayda iktidarı devirmenin yollarından ziyade parti içi iktidar olmanın mücadelesi sergilendi daha çok. Bazı şeylerse tabiri caizse güme gitti. Oysa AKP, önümüzdeki seçimler için şimdiden MHP ile pazarlıklar, ittifaklar yapıyor. Somutlaştıralım: AKP’nın bu varyasyonlarına karşı CHP ne yapacak? Demem o ki toplum nezdinde cevap bekleyen bu sorular hala cevapsız durunca, gücü elinde bulunduraların işine yarıyor.

CHP üst yönetimin buna dair cevapları olabilir, önemli olan bu değil; önemli olan bu cevapları ve çözümleri halka mal etmektir. CHP’nin mesele edinmesi gereken diğer bir husus da, kendisine oy vermeyen ama mevcut iktidardan da rahatsız olan %25-30 civarındaki kesimi demokrasi bloğu içinde buluşturabilme başarısını gösterip göstermemesidir. Toplumun ilgilendiği asıl konulardan biri de budur, yoksa kim PM’ye kim girmiş, kim girmemiş meselesi değil.

Lider değişimi de meselenin özü değil. Meselenin özü ilkelerde, politikalarda, söylemlerde, projelerde ve önümüzdeki süreçte toplumsal kesimlerle, siyasi parti ve oluşumlarla kurulacak iş ve güç birliğinde. Örneğin, CHP bu süreçte epey uzak olduğu Kürtlerle yerel ve genel seçimde buluşabilecek mi; yeterince oy alamadığı varoşlara ulaşabilecek mi; hiç oy alamadığı müteddeyinlerle barışabilecek mi? Bunlar sahici sorular. Daha da önemlisi CHP bu çıkışları yapabilecek mi? “Efendim biz yapıyoruz, raporlarımızda var” demek yetmez. Halkın algısı bu konularda önemli. Bunlara dair toplumun ve ilgili toplumsal kesimlerin onay vereceği politikalar ve çözüm önerileriyle yapabilecek mi yapamayacak mı, meselenin özü bu.

Mesele Cesaret Meselesi

Mesele AKP’nin dolduruşuna gelip trenine binmeme meselesi. Dokunulmazlıklar konusunda ve Suriye politikasında yedi yıldır savunduğunun tersi bir noktaya savrularak yaptığı yanlışı yerel ve genel seçimlerde yapmama meselesi. Sanırım son dönemeç ve son şansla karşı karşıyayız. Çünkü bu seçim sahiden sadece Kılıçdaroğlu ve CHP için değil Türkiye için de kader seçimi. CHP Eğer bu seçimi muhalefetle birlikte gerekli biçimde organize olup kazanamazsa, geçmiş olsun, bu düzen en az 25-30 yıl daha devam edecek demektir. Peki ne yapmalı?

Bu kurultayın adının “cesaret ve adalet” kurultayı olması çok yerindeydi. Fakat önemli olan bu kavramların sloganlarda kalmayarak yaşama uyarlanması. Önemli olan adalete ve cesarete en ihtiyaç duyulan bu dönemde bu kavramlara işlerlik kazandırılmasıdır. Ben bir lider için ya da lider kadrosu için fark yaratanın cesaret olduğuna inananlardanım. Emin olun, bu dönemde cesur davranılması, topluma cesaret ve umut veren eylem ve söylemlerde bulunması çok şeyi değiştirecektir. Adalet Yürüyüşünde bunu hep birlikte yaşadık, gördük. Çünkü korku ile zehirlenmiş bir iklimde yaşıyoruz. Bu durumda önemli olan sadece adaleti sözle istemek değil adaleti sağlamak için cesaretle birşeyler yapılmasıdır. Burda sivil topluma da büyük bir görev düşüyor.

Doğal olarak sivil toplum ile siyasal partilerin mücadeleleri farklı amaçlara yönelik olabilir. Sivil toplumun amacı tahakkümcü, baskıcı bloku parçalamak, etkisizleştirmek, demokrasiyi yeniden inşa etmekse, siyasal partilerin nihai amacı ise iktidara gelmektir. Ancak bu iki amacın da birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olduğunu, birincisi gerçekleşmeden ikincisinin de gerçekleşemeyeceği bilinmelidir. O nedenle bunları farklı amaçlar olarak değil, ortak bir amacın değişik aşamaları olarak görmek ona göre organize etmek daha doğru olur.

Bildirge ve Verilen Mesajlar

Kurultayda yeterince bilince çıkarılıp tartışılmayan çok önemli bir bildirge yayınlandı. Bildirge, “Cumhuriyetimizin temeli olan kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılmış, tek adama dayalı parti devleti kurulmuştur”, belirlemesinde bulundu. “Darbe girişimi bahane edilerek karşı darbe gerçekleştirilmiş ve ilan edilen OHAL aracılığıyla temel hak ve hürriyetlerimiz yok edilmiştir”, denildi. “Milli servetimiz ve birikimlerimiz yağmalanmış, geniş halk kitleleri işsizlik ve yoksulluğa mahkûm edilmiştir. Daha acı olanı ise, birlikte yaşama irademiz; ayrıştıran, kutuplaştıran ve ötekileştiren kimlik siyaseti ile aşındırılmıştır” gibi önemli tespitlerde bulundu.

Bu tespiti yapan kurultay bildirgesi hedef ve çözümleri de sıraladı. Bunlardan altını çizdiğimiz bazıları şöyle:1)Tek adam rejimine son verilecek ve kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sisteme geçilecektir. 2) OHAL derhal kaldırılacak, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yasama ve yargı denetimine alınacak ve 15 Temmuz hain darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün siyasi ayağı kesinlikle ortaya çıkarılacaktır. 3)Yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü sağlanarak, tüm vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği güvence altına alınacak, seçimler adil ve güvenli olacaktır. 4) Kürt sorunu eşit yurttaşlık temelinde, ulusal bütünlük ve toplumsal uzlaşı ile çözülecektir. 5)Çağdaş demokrasilerde 4. güç olarak benimsenen medya özgürlüğü sağlanacaktır. 6)Yüksek katma değerli kapsayıcı büyüme hedeflenecek, eğitim ve sağlık parasız, kaliteli ve ulaşılabilir olacaktır.7)Herkes milli gelirden hakkını alacak, açlık ve yoksulluk sıfırlanacak, gelir dağılımı adaletini ve bölgesel kalkınmayı sağlamak devletin temel görevi olacaktır. 8) Devlet şeffaf, tarafsız ve hesap verebilir olacak, kamuda tüm atamalar liyakate uygun yapılacak, yolsuzluk yapanlardan hesap sorulacaktır. 9) “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesiyle bütün komşularımızla ulusal çıkarlarımız gözetilerek iyi ilişkiler kurulacak, AB müktesebatına uyum sağlanacak, AB’ye tam üyelik hedeflenecektir. 10)Havamız, toprağımız ve suyumuz korunacak; denizlerimizin, ormanlarımızın ve tarım arazilerimizin yağmalanmasına izin verilmeyecektir.

Bunlar Türkiyenin en önemli sorunları. Şimdi CHP iktidarında bunların gerçekleşebileceği güvenini güvenilir ve sözü dinlenir kadrolarca topluma verme zamanı. Yoksa bunların o bildiride kalmasının ne kıymeti harbiyesi olur ki? Yoksa toplumun kahir ekseriyeti tek adam rejimine son verilmesini, OHAL’ın bitirilmesini; Yargı bağımsızlığını; Kürt sorunun toplumsal uzlaşı ile çözülmesini; Medya özgürlüğünü; Yolsuzluklardan hesap sorulmasını; Yoksulluk ve işsizliğin giderilmesini istiyor. Ama “Tamam da bunları kim yapacak?” diye soruyor. Onlara cari “iktidarın alternatifi yok!” iddialarının boş bir efsaneden ibaret olduğu inancının verildiği gün bu iktidarın sonun geldiği gün olacaktır. Üstelik de şüphe yok ki; bu sorunlar çözüldüğü takdirde, Türkiye bölgesinin en saygın, en güçlü demokrasilerden biri olacaktır.

Mesajın Topluma Mal Edilmesi Önemli

Yenileyelim: Önemli olan husus bu noktadan sonra bu tespitlerin ve çözümlerin seçmene ulaştırılması, topluma mal edilmesidir. Örneğin tek adam rejimine son verileceği söyleniyor, ama bunun nasıl yapılacağı tartışılmalı, yolu, yordamı, stratejisi ortaya konmalı. Bu konuda hem CHP tabanına hem de topluma bir umut bir güven verilmeli, bir heyecan aşılanmalı. Siyasette başarılı olmak için liderin hedef belirterek toplumda heyecan yaratması son derece önemli bir husustur. Örneğin CHP Kürt sorununu 15 yıldır çözüyormuş gibi yapan ama çözmeyen iktidarın aksine nasıl çözeceğini toplum nezdinde cesurca ve inandırıcı bir biçimde ortaya koymalı. Bu noktada gösterilen hedeflere hangi siyasi projelerle ulaşılacağının ortaya konulması da önemli. Örneğin hedef Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimleri kazanarak Türkiye’yi tekrar ‘’Parlamenter Demokratik bir raya‘’ oturtmaksa eğer, o taktirde bunu hangi araçlarla, hangi projelerle hangi itifaklarla yapılacağının netliğe kavuşturulması gerekmez mi?. Bu husuta son adım ise bu hedeflere ulaşmak için hangi kadrolarla yol yürüneceği meselesidir. Sözün sadece söylenmesi yetmiyor, çoğu zaman onu kimin söylediği daha da öenmli.

Bir diğer husus da partinin enerjisinin çokça ve sıkça parti içi iktidar mücadelesinde heba ediliyor olmasıdır, ya da toplumda böyle bir algının oluşmasıdır. Unutulmamalıdır ki siyasette çoğu zaman algılar olguların yerine işlev görebiliyorlar. Biraz da yapılanlar buna haklılık kazandırıyor. Daha kurultayın yapıldığı günün ertesinde yeni kurultay hesaplarını toplumun önünde tartışanlar parti içi iktidar mücadelesine haklılık kazandırıyor. Oysa bugün için acil sorun parti içi iktidar olmak değil, ülkede iktidar olmaktır ve bunu ancak CHP başarabilir.

CHP tarihimizin bütün önemli dönüm noktalarında önemli roller oynamıştır. Parti, son yıllarda liyakat esasına dayalı, yaratıcılık, üreticilik açısından daha üst düzeyde olan ve ülkedeki iktidar savaşımını, parti içi iktidar kavgasının önüne geçirecek yetkin bir örgütlenme modeline ulaşmalıdır.  CHP’nin kendisini bekleyen çok güç, çok meşakkatli, tarihi işlevi hâlâ var. Ama bunu yerine getirebilmesi için, her şeyden önce bu misyonun çapına ayak uyduracak bir örgütlenme ve çalışma modeli sorununu gündeme alması şart.          

Anlatabilmek ve Edilgen Yurttaşlıktan Aktif Yurttaşa Geçmek

Ne yapmak lazım? Esen milliyetçilik rüzgârlarının dışında kalıp ülke içinde ve dışında barış istemek, “yerli ve milli” gibi söylemlere kapılmamak gerekir. Sosyal demokrasinin evrensel değerlerini her alanda savunmak her zamandan daha elzem ve önemli hale gelmiştir. Oysa mevcut iktidar dünyadan kopuk, içine kapalı, baskıcı bir toplum oluşturmaya çalışıyor. Bunu halka anlatabilmek demek, Kürt sorunuyla ilgili somut çözüm önerileri getirebilmek, dokunulmazlıkların kaldırılmasına, başka ülkelere asker gönderilmesini öngören tezkerelere oy vermemek demektir. Ancak böyle bir CHP, yüzde 25’lik dar çerçevenin dışına çıkarak geniş kitlelere uzanabilir, onlarla birlikte hareket edebilir.

AKP’nin tahakkümcü hegemonyasının parçalanması ancak tabandan gelen talepler ve eylemlerle olanaklıdır. Bunun için durumdan memnun olmayan yurttaşların edilgen durumdan çıkıp yeni bir aktif yurttaşlık kimliğiyle demokrasi mücadelesinin öznesi olmaları büyük bir önem taşıyor. Bu amaçla CHP örgütlerinin sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışarak siyaseti tabana yaymaları, seçmeni yurttaşa dönüştürmeleri gerekiyor. CHP’nin örgütleriyle, sivil toplum örgütleri birlikte el ele çalışma alışkanlığını kazanmalıdır. Bu sadece CHP için değil, demokrasi mücadelesinin bileşenleri olan, başka siyasal partiler için de geçerli bir durumdur. Bir değişim ve dönüşüm talebi ve iradesi ortaya konmalıdır.

Memnun Olmayanın Değişimi İsteme Hakkı

Toplumun en az yarısı mevcut durumdan memnun değil. Herkesin bir düzeni beğenmeme hakkı var. Bu noktada önemli olan, beğenmediğin düzeni değiştirmek için bir şey yapmaktır. Bu konuda birşey, yapıyor musun yapmıyor musun, önemli olan odur. Değişimi sadece istemek yetmez, değiştirmek için çaba da göstermek gerekir. Bu da sadece söylemle, konformist bir siyasi yaşamla sağlanamaz. Değişimin gücü onu isteyenlerin isteme gücü, çalışma iradesi ve eylemi oranında var olur. Yoksa ben düşüneyim sen söyle, ben söyleyeyim sen yap yaklaşımı toplumu tepkisiz ve refleksiz bırakır. O takdirde değişim de gerçekleşmez.

Yukarıdaki ilke ve tespitler önemli. Önemli olan bunların tabana mal edilip edilmemesi. CHP’nin bunu başarıp başarmaması. Bu noktada CHP tarihi bir misyonla karşı karşıya. Bunu yerine getirmesi için bir seferberlik ruhuyla herkesin ve her kesimin üstüne düşeni yapması lazım.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER