Cumartesi, Nisan 20, 2024

Ahmet Özer yazdı | Güç ve iktidar ilişkisi

Siyasete karşı giderek bir itibar kaybı yaşanıyor. Oysa siyaset, kurum olarak bir bilim dalıdır, bu manada iyi ya da kötü olan siyaset kurumu değil, onu iyi ya da kötü yapan siyasetçilerdir. Nitekim baktığımızda bu anlamda geçmişten günümüze uzanan süreçte iki tür siyasetçi tipini görüyoruz: Biri siyasete bir şey katmak için giren, çabalayandır; diğeri siyasetten bir şey almaya, nemalanmaya çalışandır. Ne yazık ki hakkın ve hukukun olmadığı yerde, “devletin malı deniz…” anlayışıyla siyaseti bir “köşe dönme aracı” haline getirenler siyasetten ve toplumdan tecrit edilip dışlanmaları gerekirken geçici de olsa “itibar” görüyorlar. Geçici diyorum çünkü siyasetin kirlendiği dönemle kayımdır bu durum. Buna mukabil, donanımlı ve dürüst siyasetçiler iyi işler yaparak arkalarında iz bırakırlar, geçip gittikten sonra da şükranla anılırlar.

Bu nedenle siyaseti halkı yönetmenin sanatı olarak görmekten ziyade güç ve para için kullanılmasına toplumun izin vermemesi lazım. Ancak buna izin vermeyecek toplumun da bilinçli ve demokrasi kütürüne sahip olması gerekir. Bu olmadığı zaman kimi siyasetçiler sureti haktan görünerek sorunlar çözülüyormuş gibi yapıp genellikle çözümsüz bırakılırlar. Türkiyeyede varolan bazı temel sorunların 70-80 yıldır çözülememiş olmasının önemli bir sebebi de budur. Çözülemeyecek sorunlar mı bunlar, kesinlikle hayır. Yıllardır bu sorunlara samimi bir biçimde yaklaşıp çözmek yerine çözümsüz bırakılmalarından nemalanılmıştır. Çünkü bu sitemden ve statükodan beslenenler var. Sistemden beslenenler ise onu değiştiremezler, değiştirmek istemezler. Bunun yerine kendilerine göre bir statüko yaratarak halkı kandırma yoluna giderler.

Örneğin uzun yıllardır Türkiye’nin çözüm bekleyen bir kürt sorunu var, alevi sorunu var, gelir dağılımındaki adaletsizlik sorunu var, kadın sorunu var ve de bunların hepsini içine alan çağdaş demokrasi sorunu var. Sanki bunlar yokmuş gibi davranıyoruz. Peki, sorarım size, yokmuş gibi davaransak yok oluyorlar mı bunlar, yoksa alttan alta daha da büyürerek devam mı ediyorlar? Misal inanç katmanları ile ilgili sorunlarımız, ya da yaşam tarzı farklılıklarımız hala endişe verici değil mi? Yok değil derseniz kaç kişi inanır size. Gelir dağılımındaki bozukluk adaletsizlik, hem de daha da bozularak hala sürmüyor mu? Siz istediğiniz kadar herşeyi sütliman gösterin, göstermekle oluyor mu? Gündüz gözünü kapatan dünyayı kendine gece yapar. Gerçek orda durmaya ve yaşamaya devam eder. Bakın size bir iki rakam vereyim: Türkiyenin % 59’u yani 44 milyon yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bunların arasında da 13 milyon kişi açlık sınırının altında bulunuyor. Bu rakamlar, Devlet Bahçeli’nin bizzat kendisinin seçim öncesi dile getirdiği rakamlar. Peki bugün iktidarla bütünleşti diye bunlar yok mu oldu? Bu gün söylemiyorsa bu gerçeği ortadan kaldırır mı? Hayır kaldıramaz, o gerçek orda durmaya ve sürmeye devam eder.

Korku sarmalı kırılabilir mi?

İnsanoğlu 20.yy sorunlarını çoktan geride bıraktı. 21. Yüzyıl nasıl olacak ona bakıyor. Biz ise anakronik olarak hala yüzyıl önceki sorunlarla cebelleşip duruyoruz.. Peki ne olaca? Yapmayan gidecek? Gidecek mi gerçekten? Normali öyledir. Çünkü yönetim felsefesinde, devlet baştır, iktidar ise şapka, baş kalır ama şapka değişir. Gariplik başla şapkanın yer değiştirmesidir. Yöneten ben başım, ben gidersem siz başsız kalırsınız demeye başlarsa orda sorun var demektir? Çünkü demokrasinin en büyük erdemi başın kalması şapkanın değişmesidir.

Uygar dünyada seçimle gelenin seçimle gitmesine demokrasi diyorlar. Ama uygar olmayanda demokrasi yerine, demokrasi aldatmacası da vardır. Keyfilik vardır, kendini başkalarından üstün görme vardır. Herkes eşit ama ben biraz daha eşitim zihniyeti vardır. Hatta hukuk da bu manada işler, bu anlayışa hizmet eder. Söylem farklı olsa da hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku hüküm sürer. Günümüz insanı artık buna müstehak olmadığının bilincinde olsa da bir engel var: korku engeli. Çünkü korku en temel duygusudur insanoğlunun. Gücü eline geçirenler bu gücü düzgün yönetmek yerine toplumu sindirmek için kullanırsa bir korku sarmalı oluşur ister istemez. Korkunun zehirlediği iklim giderek her tarafa sirayet etmeye başlar ve yönetenler meşruiyetlerini kaybetme pahasına şiddete başvururlar, başta kalmak için. O zaman keyfilik ve keyfi yönetim başlar. Bu yüzden keyfiliğin, kralların değil, kuralların sözünün geçtiği bir düzen olmalı. Eğer bu olmazsa Eflatun’un o meşhur sözü haklılık kazanır: “Her toplum laik olduğu biçimiyle yönetilmeye mahkumdur” sözü…

Yönetenlerin düştüğü tuzaklar

Yönetici takımı için üç tuzak vardır: Bunlar kasa (servet), masa (şöhret) ve nisa (şehvet)dir. Yöneticilerin aç gözlü, bencil ve doyumsuz oldukları ülkelerde yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ayyuka çıkar. Peki insanlara makam verilmiş, şeref bahşedilmiş, itibar deseniz ha keza neden buna rağmen böyle davranır? Sanırım işin biraz felsefi boyutuna girmemiz gerekiyor burda. Bana göre doğuştan salt “iyi” ya da salt “kötü insan” yoktur. Her insanın ruhunda biri iyi diğeri kötü iki köpek hırlaşır durur. Hangisini beslersen o öne çıkar. Misal, güç arzusu, gurur ve kibir “şeytanın” hayvanları gibidir. Sen onlara hükmetmesen onlar sana hükmeder. O yüzden bazen insanlar birbirini baskılamak için bağırıp çağırır. Yetmedi ellindeki gücü, olanakları kullanır. Hatta devletin kaba gücünü bu uğurda kullanmaktan imtina etmez. Oysa, sesi yükseltmek yerine, sözü yükseltmek gerek .Çünkü, gök gürültüsü ürkütür ama tohumu yeşerten yağmur damlasıdır.

İnsan, vicdan ve makam!

Düzeni sağlamak için verilmiş olanakları onu verenler üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmak sadece siyasi etik açıdan değil, vicdani ve insani açıdan da sorunludur. Bu noktada kendimizi gözden geçirmemiz lazım. Sanırım bu yanlış yönelimlerin yetiştiği bir vasat var ve herşeyden önce onunla mücadele gerekir. Bu hususta başa çıkmamız gereken üç düşmanımız, fakirlik, cahillik, çekememezlik gibi belalardır. Fakirlikle işgörürlük ve paylaşımcılıkla savaşabiliriz, çekememezlik illeti birlikteliğin erdemi ile aşılabilir. Cahilliğe gelince sanırım burda okumanın ve eğitimin işlevini ve rolunu herkes kabul edecektir.

Bu bağlamda farklılıklara hoşgörü ile yaklaşmak, cahilliği okumakla gidermek başta sosyal devlet olmak üzere eğitim kurumlarının görevi omalıdır. Eğitimi siyasi ve kişisel çıkarlar için değil toplumun aydınlanması ve ilerlemesi için kullanılmalıdır. Yazık ki yanlış yönetim anlayışları eğitimi bu anlamda değerlendirmek yerine hükmetmeyi kolaylaştırmanın ve sağlamanın bir aracı olarak görüyor. Çünkü eğitimi denetleyen ülkenin geleceğini denetler. O yüzden eğitimi insan kaynaklarını geliştirmek yoluyla refah toplumuna ulaşmanın bir aracı olarak değil bugünden yarına ülkeye hakim olmanın bir aracı olarak görüp kullanmak kısa vadede onu yapana çıkar sağlasa da uzun vadede toplumu geriye götürmek suretiyle herkese zarar verir.

Liderin fonksiyonu

Burada liderlik devreye giriyor. Seçmen ise liderde üç şeye dikkat ediyor. Samimi olup olamadığına, adil davranıp davranmadığına, topluma yarın için ne vaadetiğine bakıyor. Kendisi için mi toplum için mi çabalıyor? Bu durumda liderde samimiyet, adalet ve vizyonerlik önemli hususlar olarak öne çıkıyor. Tabi bütün bunlarla birlikte asıl fark yaratanın cesaret olduğunu da eklemeliyim. Bu lider tipolojisi partiden partiye değiştiği gibi liderden lidere de farklılıklar arz eder. Misal, Türkiyede seçmenin eğitim düzeyi yükseldikçe CHP, eğitim düzeyi düştükçe AKP daha çok oy alıyor. Ekonomik beklenti yükseldikçe AKP, ekonomik beklenti düştükçe CHP yükseliyor. HDP ise daha çok yaştan ziyade kimlik saiki ile oy alıyor. Her ne olursa olsun omurgası, sözü ve kadrosu güçlü olan bir parti olması gerekiyor. Diğer bir değişle iktidar yürüyüşünde (büyük) lider, (büyük) fikir, (büyük) örgüt büyük rol oynar.

İşin kurumsal yanına gelince; demokrasileşme, refah toplumu, kentleşme ve öncü ülke (sağlam dış ilişkiler) önem kazanır. O taktirde özgür, eşit ve mutlu yurttaşlar olarak yaşamak mümkün olur. Herbirimiz bu ülkede Kürt, Türk, Alevi, Sunni, Laz, Çerkez , Müslüman ya da gayrimüslim olabiliriz. Ama bütün bu kimliklerimizle birlikte ortak bir demokrasi özlemimiz; köklü bir özgürlük arayışımız; tarihsel süreç içinde yaşadığımız ortak anılarımız var. Bunlar mücadele ederken ortak bir yerde durmanın gerekliliğinin tarif eden ortak referanslarımızdır. Çünkü güç bir coğrafyada yaşıyoruz ve İbni Haldun’un deyimi ile “coğrafya kaderdir.” Bunları bilerek hareket etemiz gerekirken geçtiğimiz tarihsel süreçte seküler otoriteryanizm ile muhafazakar oteriteryanizm arasında sıkışıp durmuşuz.

Çözüm

Siyasetin üç işlevi var kanımca: Pastayı büyütmek (üretimi artırmak), üretilinin adil bölüşümünü ve barış ortamını sağlamak. Bu da sorunları cesurca tespit edip, adil bir hukuk çerçevesinde çözmeyi gerektirir.

Başa dönecek olursa kanımca başta zikrettiğim sorunlarımızı çözmeden çağdaş dünyayı yakalayamayız. Bu sorunların en temel olanı da kürt meselesidir. Çözüm, Kürtlerle Türklerin hak ve hukuklarının yeniden tanımlandığı bir siyasaya ihtiyaç duyuyor. Yeni bir dil ve idare siyaseti gerekli. Halklar arasındaki güven bunalımını giderecek, yerine güveni tesis edecek bir sürece ihtiyaç vardır. Bunun için yönetenlerin kendilerini sınırlandırmaları ve sorumlu davranmaları önemlidir. Sınırlı ve sorumlu davranmak yerine sinirli ve sorunlu davranmak kimseye yarar getirmez..

Lakin güç ve hukuk zehir ve panzehir gibidir. Birlikte denge içinde kullanılmalıdır. Güç iktidardır, iktidar ise toplum için vardır. Yani güç iktidarda temsil olunur ama toplumun vicdanında temsil olunur. Hukukun üstüne çıktığı taktirde güç zehirlenmesi olur, tehlike başlar, baskı rejimi oluşur. Bunun olmaması için gücün hukuk tarafından denetlenmesi ve dengelenmesi zaruridir ve zorunludur.

Bu yazıyı Nietzsche’nin bir sözü ile bitireyim: Diyor ki, insanoğlunun iki büyük sorunu var; biri adaletsizlik öbürü anlamsızlıktır. İnsanoğlu adaletsizliği gidermek için hukuku, anlamsızlığı gidermek için de sanatı buldu. Ne ki; ne o hukuka ulaşabildi ne de sanat ona.. Ancak umutsuzluk yok bu uğurda mücadeleye devam…

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER