İktidarın muhalefetin potansiyel adayları içerisinde Mansur Yavaş’ın öne çıkartması neyi ima ediyor? Muhalefetin çıkardığı adayın muhakkak sağ bir kimliğe sahip olması mı gerekiyor? Onur Saatlı yazdı. Ülke gündemine farklı zamanlarda farklı konularda birçok gündem maddesi girse de dönüp dolaşıp “Millet İttifakı’nın adayı kim olacak?” konusuna geri geliyoruz.  Sorunun yanıtı herkesi meraklandırsa da sanırım şayet zamanında yapılacak bir seçim olacak ise, bir müddet daha beklenmesi adayın kampanya yönetim stratejisi açısından daha uygun olacaktır.  İktidar ve medyasının sürekli konuyu gündemde tutmaya çalışmasını önceleri Millet İttifakı’nı sıkıştırma,  kendi içinde aday belirleme konusunda bir çatlak oluşturma,  vatandaşa karşı “bak işte şimdiden kavgaya tutuştular” imajını verme çabası ve baskısı olarak görüyorken,  artık kanaatim o dur ki; iktidar partisi yeni bir siyaset üretemiyor, topluma yeni bir siyaset dili kullanamıyor, yurttaşların sorunlarına çözüm bulacak kadroları kuramıyor  ve bir tükenmişlik sendromundan kaynaklı yönetimsel bir çöküş yaşıyor. Yirmi yıllık iktidarın verdiği yıpranmışlık ve yorgunluğun, bulaştıkları şaibelerin, dış politika hatalarının felaketle sonuçlanmasının ve Türkiye’yi türlü türlü sıkıntıların içine çekmiş olmalarının, ekonomik krizin ve milletin her geçen gün alım gücünün daha da erimesi ve fakirleşmesinin de etkisiyle,  yeni dönemde ne yapacaklarını nasıl yapacaklarını anlatmaktan çok,  rakip adayın ne olduğu ve ne olacağı üzerinden bir karalama ve korku kampanyası yönetimi sergileyecekleri muhtemeldir kampanya süresince. Elbette daha önceki yazılarımızda da ülkeyi aile şirketi gibi yöneten bir Cumhurbaşkanı’nın bunca yıllık iktidarını hiçbir şey yapmadan altın tepsiyle teslim edip köşesine çekilmeyeceğini ifade etmiş ve iktidarını devam ettirebilmek adına dar gelirlilere yönelik hamleler yapmasını beklediğimizi ifade etmiştik.  Ama dönüp baktığımızda gelinen noktada verilen vaatlerin klasik sağ söylemlerden öteye gidemeyen vaatler olduğunu görüyoruz.  Anahtar sallama kampanyası sanırım her dönemde Türk siyasi tarihinde var olmaya devam edecek. Herkese bir anahtar diyen de oldu, Çiller gibi ev anahtarının yanına araba anahtarı sallayan da oldu miting meydanlarında. Aday meselesine dönecek olursak, hatırlatmak gerekirse 2022 yılının ilk aylarında, iktidar ve medyasının en çok arzu ettiği adayın CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu olduğu, ilçe ve İl yöneticilerinden, milletvekili ve eski bakanlarına kadar sohbet ettiğimiz tüm kesimlerde, diğer konuşulan adaylara kıyasla kazanma şanslarının daha fazla olduğunu açıkça dile getiriyorlardı. Ancak görüyoruz ki, yerel seçimlerden bu yana sistematik bir biçimde ve oldukça iyi planlanmış,  uzun soluklu, aslında adı konulmamış bir seçim kampanyasını izlediğimiz Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bu süreçte toplumun farklı kesimleri ile daha yoğun bir biçimde iletişim kurması, ülkenin geçmişten gelen tüm sorunları ile yüzleşileceğini ifade etmesi ve her konudaki ayakları yere basan akılcı çözüm önerilerini açıkça ve tatmin edici  bir biçimde ifade etmiş olması,  kendisine olan güveni ve olası adaylığında daha yüksek bir farkla seçilme şansını her geçen gün artırmaya devam ediyor. Millet hemen her gün yurdun bir köşesinde,  vatandaşların,  esnafın,  çiftçinin, sanayicinin, öğrencilerin, gençlerin arasında ülkenin içinde bulunduğu darboğazdan ve yaşanan acılardan kurtulma yollarını anlatan,  liyakat ve adalete önem verecek, daha fazla özgürlük daha fazla demokrasi diyen,  bürokrasiye ve devlet idaresine hakim,  devletin her bir kuruşunu kendi parası gibi harcatacak, hiçbir zümreye / gruba / ekibe / cemaate peşkeş çekmeyecek,  çalmayacak ve çaldırmayacak,  ülkenin ekonomik dar boğazdan çıkmasını sağlayarak refah içerisinde özgürce yaşanacak bir ülke hayalini anlatan, özellikle beşli çete gibi talan ve  çıkar odaklarına karşı net tavır ortaya koyan, umudu yeşerten CHP Lideri’ne olan desteğini her geçen ay artırdığını kamuoyunda görüyoruz.
Yazılı ve görsel basında Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu’nun adları özelinde fırtınalar kopartılıp, siyasi linçe maruz bırakılırlarken, Sayın Mansur Yavaş’ın bu kadar korunaklı tutulması insanı korkutmuyor değil.
Kemal Bey’e olan destek artışının ne kadarının kamuoyu yoklamalarına yansıdığını/yansıtıldığını bilemiyoruz.  Ancak, ekonomiden, dış politikaya, göçmen sorunundan insan haklarına, Kürt Sorunu’ndan temel hak ve özgürlüklere kadar ve daha birçok konuda ne düşündüğünü, fikrini bilemediğimiz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’ın anketlerde siyasi parti liderlerinden daha yüksek ve hatta ilk turda seçimi kazanabilecek potansiyelde bir aday olarak görülüyor olması oldukça şaşırtıcı ve düşündürücü. Belki biraz Millet İttifakı iktidarında yaşanacak değişim ve dönüşümün azizliğine uğramaktan çekinen gerek medya gerekse bürokrasi kadroları ile mevcut kadrolarla bağı bulunan iş dünyasının, Sayın Mansur Yavaş’ın milliyetçi ve ülkücü tabanından mütevellit konumlarını koruyabileceklerini, ya da ilişkilerin daha kolay kurulabileceğini düşünüyor ve bu yönde irade ortaya koyuyor olabilir. Ve fakat, Sayın Mansur Yavaş’ın genel politikalar ve Türkiye’nin meseleleri hakkındaki bilinmezlikleri, olası bir adaylığında beyan edeceği fikir ve görüşleri sonrasında toplumun farklı alt kesimlerinde ve özellikle (her iki ittifak için de geçerli olmak üzere), Kürt Seçmenin oyunun kritik olduğunun aşikâr olduğunu düşündüğümüzde, Sayın Yavaş’ın milliyetçi ve ülkücü siyasi tavrının bölge halkındaki rezonanslarının nasıl olacağı, potansiyelinin nereye doğru evrileceğini bilemiyoruz. Böylesine kritik bir seçimde çok bilinmeyenli denklemlerin karmaşıklığı sanırım en son tercih olmalıdır. Bir diğer konu, yazılı ve görsel basında Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu’nun adları özelinde fırtınalar kopartılıp, siyasi linçe maruz bırakılırlarken, Sayın Mansur Yavaş’ın bu kadar korunaklı tutulması insanı korkutmuyor değil. Elbette CHP Genel Başkanı’nın ben adayım demesi durumunda parti içerisinden parti terbiyesi gereği başka bir ismin kendini öne atması beklenen bir durum değildir. Ancak Genel Başkanın aday olmaması halinde örgütün tavrının çok net bir şekilde Ekrem İmamoğlu’ndan yana olacağını söylemek için alim olmaya gerek yok sanırım. Dünya kenti İstanbul’u kaybetmeyi bir türlü kabullenemeyen iktidar ve medyasınca ne kadar karalanırsa karalansın Türk siyasi tarihinde Ekrem İmamoğlu diye bir gerçek var artık. Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu’nun adaylıklarına karşı çıkanlar salt bu kişiler özelinde mi bir tavır koyuyorlar? Yoksa gerçekten bir sol partinin ve adayının iktidar olmasına, sol politikalara karşı bir direnç mi gösteriliyor? Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı CHP içinden bir aday olacaksa bile sağ kökenli ve muhafazakâr bir aday mı olmak zorundadır? Muhafazakarların, dindar kesimin oyuna ihtiyaç duyulduğu kadar Kürt seçmenin oyu ya da kendini siyasi yelpazede demokrat, liberal, solcu, sosyalist olarak görenlerin oyu daha az mı önemsenmelidir? Her iki isme olan karşıtlığın en temel nedeni, kişilerden çok sol ideolojinin devlet idaresini ve kadrolarını teslim almasının, etkili olmasının ve emniyetten, adalete, sağlıktan, milli eğitime kadar devletin en ince kılcal damarlarına kadar bir dönüşüm ve renovasyona tabi tutulmasının, bir zihniyet devriminin engellenme çabası olarak görüyorum. Sonuç olarak, yerel seçimler ile birlikte ittifak gemisinin dümeninde yer alan Kemal Kılıçdaroğlu gemiyi oldukça iyi idare ederek istikametine doğru yol almasını sağlıyor.  Elbette Cumhurbaşkanı adayı Millet İttifakı masasında yer alan 6 liderin ortak mutabakatı ile belirlenecektir. Mamafih, nasıl ki CHP Lideri için CHP’nin ittifak içerisindeki oy oranı itibariyle niceliksel üstünlüğüyle aday dayatmasında bulunmaması telkinleri yapılıyor ise, ittifakta yer alan diğer partilerin de tabanlarına aday kim olursa olsun koşulsuz destekleneceğinin, seçimin kazanılacağının ve ülkenin prangalarından kurtulacağı mesajının verilmesi gerekiyor.
Editör: TE Bilisim