Perşembe, Mart 28, 2024

“Kendi İşinin Patronu Olmak” mı istiyorsun? Demokratik sosyalizm tam sana göre! – Ben Burgis

Milyonlarca ABD’li işçi “kendi işinin patronu” olmanın hayalini kuruyor. Ancak bu türden bir bağımsızlık kapitalizm koşullarında nüfusun büyük çoğunluğu açısından mümkün değil. Demokratik sosyalizmde işler farklı olabilirdi.

İnsanların kaderlerini kolektif biçimde kontrol ettiği bir toplum inşa edebiliriz.

“Kendi işinizin patronu olun” cümlesini YouTube’da aratın, sonuçlar sonsuza uzanıyor gibi görünecek.

“2021’DE NASIL KENDİ İŞİNİN PATRONU OLURSUN (MUTLAKA İZLEYİN)”

“SONUNDA KENDİ KENDİNİZİN PATRONU OLMANIZ İÇİN 2020’DE YAPILACAK 20 İŞ ÖNERİSİ”

“KENDİ İŞİNİN PATRONU OL! 9-5 mesaiden nasıl kurtulduk (Chris Hau ile birlikte)”

“BİR GÜNDE 2.000 DOLAR KAZANIN!”

Bu hayali gerçekleştirmeye çalışan çoğu insan başarısız oluyor. Kendi işlerini kurmaları için gereken başlangıç ​​sermayesini bir araya getirseler bile, işletmelerin yüzde 70’i faaliyetlerinin ilk on yılında batıyor. Ve bu işletmelerin çoğu, kurucularına “BİR GÜNDE 2.000 DOLAR” kazandırmıyor.

Ancak bu tür videolarda ilginç olan şey, görece azının gerçekten zengin olmakla ilgili olması. Kendi işinin patronu olmayı hayal eden çoğu insan, işin çoğunu yine kendinin yapacağı küçük işletmeler kurmayı tasarlıyor. Ne de olsa hayalimiz sadece “patron” olmak değil, kendi işimizin patronu olmak. Odak noktası burada genellikle paradan ziyade bağımsızlık.

Kanadalı işadamı Kevin O’Leary’nin “kendi işinin patronu” olmakla ilgili ipuçları verdiği video, O’Leary’nin “ilk gerçek işi” hakkında anlattığı bir hikâyeyle başlıyor:

On beş yaşlarındayken bir dondurmacıda çalışmaya başladım. … ve ikinci gün yerdeki Meksika çinilerinin arasındaki sakızı kazımam istendi. Dükkân sahibi kadına “Beni sakız kazımam için değil dondurma satmam için işe aldın” dedim. … Kadın, “Sen neyden bahsediyorsun? Bu dükkânın sahibi benim, sana istediğim her şeyi yaptırırım, şimdi dizlerinin üzerine çök ve şu sakızı kazı.”

O’Leary sakızı kazımayı reddeder ve işten kovulur. Bu, çalıştığı son iştir. Müstakbel girişimcilerden oluşan dinleyicilerine “Başkaları için çalışmaktan hoşlanmıyorum” der. “Umarım buradaki çoğunuz bundan ilham alır.” İzleyicilerini işçi olmanın yanlış bir şey olmadığı konusunda temin eder ve “Eğer kendi kaderinizi kontrol etmek istiyorsanız kendiniz için çalışmalısınız” diye ekler.

Bu gayet ilham verici. Ama sorun şu ki, kapitalizm koşulları altında neredeyse tanım gereği imkânsız. Dondurmacı, sokak köşesindeki bir dondurma standı olsaydı bu iş bir kişiyle yürütülebilirdi, ancak ilave tek bir çalışan bile alındığında iki dondurmacıdan biri O’Leary’nin hayalini artık yaşamıyor olacak. Dondurmacının sahibi ekonomik gücünü çalışanına diz çöktürüp sakız kazıtmak için kullanabilecek.

1861 tarihli bir konuşmasında Abraham Lincoln, “özgür bir insanın hayatının sonuna kadar ücretli işçi olarak yaşamak zorunda olmadığını” savundu. Lincoln sosyalist değildi. Vizyonu, Güney’deki köle emeğini kapitalist ücretli emeğe dönüştürmekle sınırlıydı. Ancak bazı insanların bütün hayatlarını böyle ikincil bir konumda geçirmeleri fikrinden rahatsızdı. Ücretli emeğin gerçek özgürlükle bağdaşır bir şey olduğunu düşünüyordu; fakat ücretli işçinin kendi kaderini eline almış tamamen özgür bir kişi olması dolayısıyla değil, kişinin “bir süre” ücret karşılığında çalışıp daha sonra “kazandığı artığı alet veya toprak satın almak için biriktirebilmesinin mümkün olması” dolayısıyla.

Herkesin sonunda bağımsız bir çiftçi ya da küçük bir işadamı olabileceği fikri Lincoln’ün zamanından itibaren biraz çağdışı olmaya başlamıştı. Bugünse bu fikir artık açıkça gülünç. Kendi yollarına gitmeden önce birkaç yıl başkası için çalışan, yani tamamen müstakbel mülk sahiplerinden oluşan bir işgücü ile modern bir ekonomiyi sürdürmek yapısal olarak imkânsız.

Bu durumda iki basit seçeneğimiz var: Ya kapitalizmin Kevin O’Leary gibi en ateşli savunucularının bile kabul ettiği üzere insanların büyük çoğunluğunun “kendi kaderini kontrol edemeyen” güçsüz çalışanlar olduğu bir toplum olarak kalacağız, ya da insanların kaderlerini kolektif biçimde kontrol ettikleri bir toplum haline geleceğiz.

İkinci seçeneğin nasıl göründüğü hakkında fikir sahibi olmak için, kapitalizm bünyesinde var olan birkaç işyeri demokrasisi örneğine bakabiliriz: işçilerin mülkiyetindeki İspanya Mondragon Corporation veya İtalya Emilia-Romagna işçi kooperatifleri gibi. Bu işletmelerde işçiler demokratik olarak ücretleri belirler, yöneticileri seçer ve işletme müzakerelerinde –sendikal müzakerenin eş değeri sayılabilir, fakat burada masanın karşı tarafında bireysel bir mülk sahibi yer almaz- oy kullanır. Birinin yerden sakızı kazıması gerekiyorsa, en azından kimden hangi görevi, ne zaman ve hangi koşullar altında yapması isteneceği konusunda herkesin demokratik bir söz hakkı vardır. Sözü kanun sayılan ayrı bir mülk sahibi yoktur.

Kapitalizmde bu şekilde örgütlenmiş işletmeler nispeten nadirdir ve geleneksel firmalarla olan rekabette yapısal dezavantajlarla karşı karşıyadırlar. Örneğin, aşının piyasaya sürülmesinden çok önce bir bütün olarak restoran endüstrisinin yeniden açılması yönünde baskıların olduğu Baltimore’a bakalım. Burada işçilere ait Red Emma’s Bookstore and Coffeehouse kapalı alanda yemek vermeme uygulamasını inatla sürdürdü. Herhangi bir restoranın sahibi, çalışanlarına, dondurmacının sahibinin Kevin O’Leary’ye söylediği şeyi –“Bu dükkânın sahibi benim, sana istediğim her şeyi yaptırırım”- söyleyebildiği durumda, işçilerin,  sağlık ve güvenliklerinin şirketin kârlılığı için feda edildiğini düşünmeleri olasılığı, bu konuda bir söz ve oy hakları olabileceğini düşünmeleri olasılığından çok daha yüksektir.

İşçilerin yönetimde olmasının iktisadi bir norm olduğu bir toplum yaratmak için politik eylem şarttır. Geleceğin sosyalist hükümeti bankaları kamu mülkiyetine alabilir ve bu kamulaştırılmış bankaları yalnızca işçi kooperatifleri olarak örgütlenmiş yeni işletmelere hibe vermeye yönlendirebilir.

Liberaller ve muhafazakârlar doğal olarak böyle bir hükümetin hepimizi daha az özgür kılacağını haykıracaklardır. Ancak kendi işinizin patronu olmakla ilgili öz-yardım videolarının sayısının çok açıkça gösterdiği üzere, doğru olan bunun tam tersidir.

Kapitalizmde çoğumuz kendi kaderimizi kontrol edemiyoruz. Hepimizin daha fazla özgürlüğe sahip olmasının gerçekçi tek yolu, demokratik sosyalizme geçerek kolektif biçimde kendi işimizin patronu olmaktır.


[jacobinmag.com’daki orijinalinden Pelin Tuştaş tarafından PolitikYol için çevrilmiştir.]

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER